BASINA VE KAMUOYUNA - Hasta Mahpuslara yönelik basın açıklaması metni

07.01.2015

(Hasta mahpuslara özgürlük!)

  

Değerli basın mensupları,

İnsan hakları savunucuları olarak yıllardır hasta mahpusların durumuna dikkat çekmek amacıyla çeşitli raporlar yayınlıyor, basın açıklamaları, eylem ve etkinliklerle bu konuda duyarlılık yaratmaya çalışıyoruz. Yıl içerisinde de çok sayıda mahpus yakınından derneğimize, sürgünler, tecrit, disiplin soruşturmaları, haberleşme ve iletişim, darp ve işkence ihlallerinin yanı sıra hasta mahpuslara yönelik hukuki yardım talebiyle başvurular aldık. Ceza infaz yasalarının uluslararası hukuk mevzuatından çok uzak olmasının bir sonucu olarak açığa çıkan bu ihlaller ve yapılan başvurular ile ilgili, yetkili resmi organlarla yazışmalarda ve çeşitli girişimlerde bulunduk. Dört duvar arasında hayata tutunmaya çalışan mahpusların sorunlarını ve taleplerini, devletin ilgili ve sorumlu çevrelerine iletmeye çalışırken, sizlerin aracılığı ile de sürekli olarak kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştık. Bu çalışmalarımızda Adalet Bakanlığı ile defalarca görüşmelerde bulunduk ve hasta mahpusların isimlerini, hastalık ve tedavi durumlarını içeren uzun listeleri paylaştık.

 

Ancak yaptığımız tüm bu girişimler bugüne kadar karşılık bulmamış, yetkili organların bu konudaki duyarsızlığı devam etmiştir. Nitekim yasal/idari engeller nedeniyle cezaevlerinde bulunan çok sayıda hasta mahpus son dilekleri olan “yakınlarının yanında son nefesini verme” hakkından mahrum bırakılmıştır. Son olarak PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine 2009 yılında Kandil'den Türkiye'ye gelen Barış Grubu üyelerinden Lütfü Taş, yeni yıla bir gün kala 5 yıldır tutuklu kaldığı ve şu anda önünde bulunduğumuz Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir. Diğer bir deyişle, Barış elçisi devlet eliyle cezaevinde öldürülmüştür. Bizler insan hakları savunucuları olarak, bu durumun özellikle bu süreçte Türkiye’nin bir utancı olduğunu belirtmek isteriz. Bununla birlikte, Lütfü TAŞ’ın ölümüyle ilgili ihmal iddialarının etkin bir şekilde soruşturularak sorumluların yargı karşısına çıkarılmasını talep ediyoruz.

 

Değerli Basın Emekçileri;

Cezaevinde bulunma nedeni ne olursa olsun, ölüm sınırına gelmiş hasta mahpusların hapishane koşullarında tutulması ve tedavilerinin sağlanmaması evrensel hukuk kriterlerine göre işkence ve kötü muamele yasağının ihlalidir. Bununla birlikte, hapishanelerde yaşanan her ölümde, devletin yaşam hakkını da ihlal ettiği açıktır. Bizler, hasta mahpus konusunu insani bir mesele olarak gördüğünü iddia eden Adalet Bakanı başta olmak üzere tüm yetkilileri samimi olmaya ve sözlerinin arkasında durmaya davet ediyoruz; Hasta mahpusları, çözüm sürecinde bir siyasi pazarlık malzemesi olarak görmekten vazgeçin ve postmodern idamları durdurun.

 

Öte yandan demokratik kamuoyunu da, hasta mahpusları sahiplenmeye, duyarsızlık ve seyirci olma haline son vermeye çağırıyoruz. Cezaevinden bir hasta mahpusun daha tabutu çıkmadan, demokratik çevreleri, bu sorun etrafında kenetlenmeye, yaşanan insanlık dışı uygulamalara karşı seslerini daha gür bir şekilde yükseltmeye davet ediyoruz.

 

Bu çerçevede bir kez daha ifade etmek istiyoruz:

 

* Mahpusların evrensel hukuk çerçevesinde ve en temel insan hakları esas alınarak yaşam koşulları düzeltilmeli; şiddet, işkence/kötü muamele ve yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçilmeli, ihlalleri gerçekleştiren sorumlular yargı karşısına çıkarılmalıdır.

 

* Hasta mahpusların tedavilerinin önündeki her türlü yasal/idari engeller kaldırılmalı, kelepçeli tedavi, asker nezaretinde tedavi, bodrum katlarında tedavi gibi insanlık dışı uygulamalardan vazgeçilmelidir.

 

* Hükümet, hasta mahpusları siyasi pazarlık konusu yapmaktan vazgeçmeli, sürecin ruhuna uygun hareket edilerek hapishanelerde yaşamını tek başına idame ettiremeyen veya ölümcül hastalıkları bulunan tüm mahpuslar bir an önce tahliye edilmelidirler.

 

* Evrensel hukuk ilkeleri gözetilerek, hasta mahpuslar açısından daha açık ve daha az yoruma yer bırakacak yasal düzenlemeler acilen yapılmalı ve uygulanabilir olmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

 

* İnfazların ertelenmesi hususunda gecikmelere neden olan ve objektif olmayan kararlarda imzası bulunan Adli Tıp Kurumu bir an önce devreden çıkarılmalı, tam teşekküllü devlet hastanelerinin ve üniversite hastanelerinin vereceği raporlar yeterli görülmelidir.

 

* İnsan hayatını güvenlik politikalarıyla aynı kefeye koymaktan vazgeçilmeli, “toplum güvenliği” kriteri yasa metninden tamamen çıkarılmalıdır.

 

* Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış olan hasta mahpusların tedavi ve infazlarının ertelenmesinin önünde engel oluşturan 5275 sayılı kanunun 25. Maddesinin son hükmü yasa metninden çıkarılmalıdır.

 

* İnfaz rejimindeki “ayrımcılık yasağı” ve “kanun önünde eşitlik” ilkelerine aykırı hükümler kaldırılmalıdır.

 

Bizler sivil toplum örgütleri olarak bu insanlık suçuna daha fazla ortak olmamak için sesimizi yükseltiyor ve tüm bu talepler ışığında tekrardan söylüyoruz ki; Cezaevinden çıkan her tabut, bizleri insanlığımızdan utanır hale getiriyor. Bu utancın daha fazla büyümesine müsaade etmeyin.

 

 

 

 

İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ