BASINA VE KAMUOYUNA - 2014 yılı bölge hak ihlalleri raporuna ilişkin basın açıklaması metni

29.01.2015

Değerli Basın Mensupları,

İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2014 Yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

 

2014 yılında yaşam hakkı ihlalleri, işkence ve kötü muamele, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda açığa çıkmıştır.

 

Bildiğiniz gibi 2013 yılında başlayan çözüm süreci ile birlikte, çatışma ortamından kaynaklı ortaya çıkan ihlallerde bir azalma yaşanmıştı. Kürt meselesinin şiddet yöntemlerinin dışında demokratik yol ve yöntemlerle çözülme çabasının bir sonucu olarak, ihlallerde yaşanan düşüş, ne yazık ki 2014 yılında çözüm sürecinde beklenilen adımların atılmaması nedeniyle tekrar artış göstermiştir.

 

Dünya deneyimlerinden de biliyoruz ki, çatışma süreçlerini uzlaşmaya ve çözüme dönüştürmek sanıldığı kadar kolay değil ve on yılları bulan bir süreçtir. Ancak barışın tesisinin sağlanması adına, çatışmanın taraflarından beklenilen sorumluluklar ve yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerin olduğu da unutulmamalıdır.

 

Başta Kürdistan halkı olmak üzere Türkiye’de bulunan tüm halklarda, yaşanan savaşın son bulacağı ve yıllardır beklenen barışın tesis edileceği umudu; siyasal iktidarın çözüm sürecinde meseleye yaklaşım tarzı, kullanmış olduğu dil ve çözümü kendi tekelinde tutma çabası nedeniyle kırılmaya uğramış, süreç ile ilgili kaygıların oluşmasına yol açmıştır. Başladığı günden bu yana hassas ve kırılgan yapısına yönelik yapıcı politikalar üretilmemesi nedeni ile süreç içerisinde ilerleme kaydedilmemiş, bu da süreç içerisinde insan hakları ihlallerinin yoğunca ortaya çıkmasına neden olmuştur.

 

6-8 Ekim 2014 tarihlerinde Kürdistan ve Türkiye kentlerinde, DAİŞ çetelerinin Kobanê’ye yönelik saldırılarını protesto eylemleri sırasında yaşananlar, çözüm sürecinin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir. Olaylar sırasında çok sayıda kentte onlarca insan, güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet sonucu ve kimliği belirsiz kişi ya da gruplarca yapılan saldırılarda yaşamını yitirmiş, yüzlercesi ise değişik biçimlerde yaralanmıştır. Aynı şekilde yılın son günlerinde Cizre’de, 4’ü çocuk 6 yurttaşın yaşamını yitirdiği olaylar bu duruma örnektir. Özellikle Cizre olaylarında yaşamını yitiren yurttaşlara ilişkin, ölümlerin güvenlik güçlerinin keyfi, kasti müdahalesi sonucu gerçekleştiği yönündeki tanık beyanları olmasına rağmen, olaylarla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmemiş; hükümet yetkilileri de daha önce yaşanan benzer olaylarda olduğu gibi, ellerinde herhangi bir somut veri olmamasına rağmen, kolluk kuvvetlerini aklama çabası içerisine girmişlerdir.

 

Değerli Basın Emekçileri,

2014 yılında da demokratik gösteri ve hak arama mücadelesine yönelik bir tahammülsüzlüğün had safhada olduğu raporumuzdaki istatistiklerle de ortadadır. 2014 yılı içeresinde bölgede 230 toplumsal gösteriye yönelik gerçekleşen müdahaleler sırasında, bin 106 kişinin çeşitli şekillerde yaralandığı görülmektedir. Sadece Kobanê olayları sırasında 56’sı çocuk 1128 kişi gözaltına alınırken, yıl içersinde 444’ü çocuk 3840 kişi gözaltına alınmıştır. 106’sı çocuk 669 kişi ise tutuklanmıştır. Güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle veya keyfi ve kasti bir biçimde gerçekleştirdiği müdahalelerde 19 sivil yurttaşın yaşamını yitirdiği, 30’unun ise ağır biçimde yaralandığı görülen raporumuzda, orantısız güç kullanımına başvurulduğu ve yasaların tanıdığı yetkilerin aşıldığı tespit edilmiştir.

 

2014 yılında gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında ve toplumsal olaylarda olsun işkence ve kötü muamele haddini aşan bir düzeye ulaşmıştır. Özellikle toplumsal olaylarda ve gözaltına alınma işlemleri sırasında vatandaşların kolluk kuvvetleri tarafından darp edilmeleri, işkencenin artık sokağa taştığını gözler önüne sermektedir. Can ve uzuv kaybıyla sonuçlanan gaz bombası kullanımı, polisin hükümet ve yargının desteğini arkasına alarak, aşırı ve orantısız güç kullanımını aşan “öldürme kastıyla” ateş açmaya dönüşmüştür.

 

Raporumuzda ayrıntılı veriler ve bilanço incelendiğinde, ‘suç’ unsuru içeren pek çok örnekle karşılaşmak mümkündür. Ancak işlenen suçlarla ilgili güvenlik güçlerine yönelik cezasızlık politikasının devam etmesi, güvenlik güçlerini cesaretlendirmektedir. Bu nedenle cezasızlık politikasının, ihlallerin oluşmasında çok önemli bir faktör olduğunu belirtmek istiyoruz. Özellikle “iç güvenlik” paketiyle kolluğun yetkilerinin bu denli genişletilmesi durumunda, kolluk güçlerince işlenen suçlarda ve hak ihlallerinde ciddi bir artış olacağı, bu durumun kamu düzenini sağlamaktan çok, baskıcı ve otoriter yönetim anlayışının devamı anlamına geleceği ve demokratik yaşamın inşasına bir darbe olacağı açıktır. Kamu düzeni özgürlüklerin arttırılması ve evrensel hukuk değerlerinin hayata geçirilmesi ile sağlanır.

 

Değerli Basın Mensupları,

İşkence ve kötü muamele, sevk ve sürgünler, tecrit ve izolasyon, çeşitli gerekçelerle mahpusların haklarından yoksun bırakılmaları gibi çok sayıda ihlalin meydana geldiği cezaevlerinde, sağlık hakkı ihlali ölümcül sonuçlar yaratmakta ve bunu ilişkin hiçbir tedbir alınmadığı görülmektedir. Belli aralıklarla güncelleyerek yayınladığımız hasta mahpuslar listesi verilerine göre, cezaevlerinde 247’si ağır 649 hasta mahpus bulunmaktadır. Ceza infaz yasalarının uluslararası hukuk mevzuatı ile örtüşmeyen bir içerik taşıması, hasta mahpusların tahliye edilmelerini veya uygun koşullarda tedavi olmalarını engellemektedir. Hükümet yetkilileri, yasal değişiklikler yapmak yerine; çoğunluğu siyasi olan hasta mahpusları çözüm süreci bağlamında siyasi pazarlık konusu yapmakta, mahpuslarsa cezaevlerinde ölmektedirler. Sadece 2014 Aralık ayı ile 2015 ocak ayı içerisinde 4 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Postmodern bir idam türü olarak karşımıza çıkarılan hasta mahpuslar ile ilgili sürecin, hiçbir evrensel insan hakları ve hukuk değerleri ile bağdaşmadığını belirtir, bu nedenle başta hükümet olmak üzere, sorumlu tüm mekanizmalara bu konuda sorumluluk bilinciyle harekete geçme ve gerekli mevzuat değişikliklerini yapma çağrısında bulunuyoruz.

 

Cezaevlerine yönelik ihlaller başlığında değinmemiz gereken bir önemli konu da İmralı Cezaevi’ndeki uygulamalardır. PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulaması 2014 yılında da devam etmiştir. Sürecin başlaması ile birlikte bazı heyetler ile görüşmesi sağlanmış olsa da, avukatları ile görüştürülmemiş olması hukuksuzluktur. 16 yıldan bu yana ağırlaştırılmış bir tecrit ortamında tutulan Öcalan’ın bu koşullarda tutulması hukuki olmayıp, gayri insanidir.

 

Son yıllarda kadınların yaşam haklarına yönelik büyük artışlar yaşanmaktadır. Sevgilinin, babanın, erkek kardeşin kadınların katili olduğu bir ülkede yaşanmanın utancı içindeyiz. Kadına yönelik şiddet, ister aile içi olsun, ister sokakta, ister gözaltında olsun; politiktir. Bu sorun ancak ve ancak yeterli tedbirleri içeren ve cinsiyet eşitliğini savunan gelişmiş sosyal politikaların oluşturulmasıyla birlikte erkek egemen zihniyetiyle etkin mücadele edilerek aşılabilir. LGBTİ bireylerine yönelik toplumsal alanda görünen homofobik ve nefret içeren saldırılar yıl içersinde artış göstermiş, artış göstermesinde hükümet yetkililerinin değişik zamanlarda ifade ettikleri söylemlerin bu artışta etkili olduğu tespit edilmiştir. LGBTİ bireylerine yönelik gelişen insan hakkı ihlallerine yönelik, koruyucu önlemler içeren yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.

 

Toplumsal yaşamımızın geleceği olarak gördüğümüz çocuklarımızın karşılaştığı hak ihlalleri, geleceği kurgulama konusundaki umutlarımızda, kırılma yarattığını belirtmek isteriz. Toplumsal gösterilerde, gözaltında ve gözaltı yerleri dışında çocuklara yönelik işkence ve kötü muamele ihlallerinin yanı sıra, yıl içersinde onlarca çocuk polisin kurşunlarının hedefi haline gelmiş ve çoğu yaşamını yitirmiştir. Ayrıca, yaşamını yitiren çocuklarla ilgili hiçbir etkin soruşturma yapılmamıştır. 2014 yılı içerisinde 106 çocuk tutuklanmıştır. Bu durum hiç şüphesiz geleceği kilitli kapıların ardında çürütmekle aynı anlamı taşımaktadır. Diyarbakır’da, ailelerine kesilmek suretiyle 500 çocuğun hukuksuz bir şekilde idari para cezası ile cezalandırılması ve Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 900’e yakın çocuğun resmi internet sitesinden bilgilerinin yayınlanması suretiyle fişlenmeleri tam anlamıyla birer skandaldır. Hukukla ve hiçbir insani değerle bağdaşmamaktadır.

 

Bir diğer önemli gördüğümüz konu ise, üniversiteler. Yıl içerisinde bölgemizdeki pek çok üniversitede, özellikle Kürt öğrencilere yönelik ırkçı grupların saldırıları sonucu olaylar yaşanmıştır. Bu konu ile ilgili yapmış olduğumuz izleme çalışmalarında, olaylarda güvenlik güçlerinin olaylara müdahale konusunda taraflı davrandığı ya da sessiz kaldığı ve sonucunda istenmeyen olayların yaşandığı tarafımızdan tespit edilmiştir. Üniversitelerde güvenliği sağlamak, başta üniversite idaresi olmak üzere hükümetin görevidir. Bu durumu karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması olarak yorumlamak ve hiçbir şey yapmamak, güvenliği sağlamak ile ilgili sorumluluk üstlenmekten kaçınmaktır. Ayrıca üniversitelerde öğrencilerin toplumsal meselelere yönelik görüşlerini ifade etmeyi içeren basın açıklaması, yürüyüş, anma gibi etkinliklere, üniversite idaresi tarafından soruşturmalar açılmasını politik bir tutum olarak gördüğümüzü ve bunun da üniversitelerde düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılması anlamı taşıdığını ifade etmek isteriz.

 

Değerli basın mensupları;

Yüzleşme ve hakikatleri ortaya çıkararak adaleti sağlamak, çözüm süreci ile birlikte demokratik barışçıl bir yaşamın tesis edilmesi açısından en birincil görevdir. Bölgemizde binlerle ifade edilen kayıp, toplu mezar ve faili meçhul cinayet olayları aradan geçen onca yıla rağmen hala aydınlatılmamış, bununla ilgili bir çaba gösterilmemiştir. Her Cumartesi günü İstanbul, Diyarbakır başta olmak üzere çok sayıda kentte kayıplarının akıbetine ulaşma mücadelesi veren ailelerin adalet çağrılarına, devlet kulaklarını tıkamıştır. Geçmişle yüzleşmenin, toplumsal barışın inşasında sağlayacağı katkılar açıktır. Bu nedenle, çözüm sürecinde sağlanacak ilerlemenin, yakın tarihimizde yaşanan insan hakları ihlallerinin ortaya çıkarılması ile mümkün olacağını belirtiyor, bir kez daha “Hakikatleri Araştırma Komisyonu”nun önemine vurgu yapmak istiyoruz.  

 

Değerli basın mensupları;

Sizlerin aracılığı ile bölgede yaşayan yurttaşlara seslenmek istiyoruz;

Bu ülkede ihlaller, hayatımızdaki varlığını sürdürüyor. Ancak bilinmelidir ki, ihlallerle yaşamak zorunda değiliz ve hak arayışı içersinde olmak bunun bir yoludur. Size yöneltilen bir haksızlığa karşı çıkmak ve haklarınızı savunmak, insani bir tepkidir. Biz insan hakları savunucuları ve aktivistleri olarak, daima yanınızdayız.

 

Bu temelde, barış ve çözüm sürecinin müzakerelerle sürdürülmesi ve sonuç alınması yönünde daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulunuyor, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlallerinin son bulduğu, toplumsal barış ve özgürlüklerle dolu onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

     DİYARBAKIR ŞUBESİ