BASINA VE KAMUOYUNA - 2015 Yılı İlk 3 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporu'na ilişkin basın metni

17.04.2015

Değerli Basın Mensupları,

 

İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2015 Yılı İlk 3 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

 

Bildiğiniz gibi 2 yıldır, ülkemizde çatışmalı ortamın sona erdirilmesine yönelik bir süreç yaşıyoruz. Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halklarda büyük umutlar yaratan bu süreç, siyasal iktidarın adım atma konusunda ayak direten politikaları nedeniyle maalesef ilerleme sağlayamamaktadır. Süreç başladığı andan itibaren toplumsal kesimlerde oluşan beklentinin taşıdığı pozitif enerji, giderek yerini karamsarlığa ve kaygıya bırakmaktadır. Yılbaşında Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde ve geçtiğimiz günlerde Ağrı’nın Diyadin ilçesi kırsalında meydana gelen olaylar gibi, 2 yıllık süreç içerisinde yaşanan olaylar ve yaşam hakkı ihlalleri, sürecin samimiyet ile ilgili yanını test eder niteliktedir.

 

Barış, demokrasi ve insan haklarını inşa çalışmaları, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde şeffaf ve samimi olmalıdır. Bu süreçler, dünya deneyimlerinden de bildiğimiz üzere, hassas ve kırılgandır. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, ülkemizde ve özellikle de bölgemizde on yıllardır süren çatışmalı sürecin maddi ve manevi açıdan yarattığı yıkımın, bir kez daha yaşanmaması ve yaşanan yıkımların onarımının sağlanabilmesi için, bu sürecin karşımıza çıkmış önemli bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Bölgemizde insan hakları ihlalleri, maalesef 2015 yılının ilk 3 ayında yine hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmiştir.  İhlaller, işkence ve kötü muamele, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda açığa çıkmıştır.

 

Kamuoyunda ‘İç Güvenlik Paketi’ olarak bilinen ve kamu düzeninin sağlanması adı altına güvenlik güçlerine ve yereldeki mülki amirlere geniş yetkiler tanıyan ve TBMM’de görüşülen yasa tasarısının büyük bir bölümü, demokratik kamuoyunun muhalefetine rağmen bildiğiniz gibi kısa bir süre önce yasalaştı. Polis devletinin bir tezahürü olan bu yasal değişiklik, daha şimdiden insan hakları ihlallerinde artış meydana getirmiştir. Bizler, bu yasal değişiklikle birlikte hak ihlallerinin artarak devam edeceği kaygısını taşımaktayız.

 

2015 yılının ilk 3 ayında bölgemizde 31 toplumsal gösteriye müdahale edilmiştir. Bir hak arama yöntemi olarak bölgemizde gerçekleştirilen toplumsal gösterilere karşı, büyük bir baskı ve tahammülsüzlükle yaklaşıldığını belirtmek istiyoruz. Öyle ki daha gösteriler düzenlenmeden, ‘gösteriye katılacakları ve olay çıkarabilecekleri’ şüphesiyle yurttaşların evlerine baskınlar düzenlenmekte ve gözaltına alınmaktadırlar. Yine 3 ay içerisinde, çoğunluğu gösterilere katıldıkları gerekçesiyle, 180’i çocuk 862 kişi gözaltına alınmış, 12’si çocuk 147 kişi tutuklanmıştır. Kişi güvenliği ve özgürlüğünün büyük oranda tehdit edildiği bölgemizde; güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle veya keyfi ve kasti bir biçimde gerçekleştirdiği müdahalelerde ise, 6 yurttaş yaşamını yitirirken, 6 kişi de ağır biçimde yaralanmıştır. Raporumuzda yer alan bu veriler, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımına başvurduğunu ve yasaların tanıdığı yetkileri aştığını ortaya koymaktadır.

 

2015 yılının ilk 3 ayında, gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında ve gerekse de toplumsal olaylarda olsun, işkence ve kötü muamele ile ilgili ihlaller yaşanmaya devam etmiştir. Gözaltında cinsel tacize varan insanlık dışı işkence yöntemlerinin yer aldığı raporumuzda, yine gözaltı birimleri dışında da işkencenin sokağa taştığını ve yurttaşların ‘öldürme kastıyla’ hedef alındığını görebilmekteyiz. Güvenlik güçlerinin, kanunlarda tanınan geniş yetkilerin yanında, devlet yetkililerinin yaşanan ihlallere karşılık kolluğu destekleyici beyanlarından cesaret aldığı ortadadır. Bu bağlamda bizler, bir kez daha, güvenlik güçlerinin işlediği suçlarla ilgili yargıda cezasızlık politikasına son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.

 

Değerli Basın Mensupları,

 

Türkiye’deki infaz rejiminin, evrensel hukuk değerlerinin uzağında kalması, hapishanelerde yoğun hak ihalelerine neden olmaktadır. İşkence ve kötü muamele, sevk ve sürgünler, tecrit ve izolasyon, çeşitli gerekçelerle mahpusların haklarından yoksun bırakılmaları gibi çok sayıda ihlalin meydana geldiği cezaevlerinde, özellikle sağlık hakkı ihlalleri ölümcül sonuçlar yaratmaktadır. Derneğimizin güncel verilerine göre, hapishanelerde 247’si ağır 649 hasta mahpus bulunmaktadır. Ancak, hükümet yetkilileri, hasta mahpusların durumuna ilişkin yasal değişiklikler yapmak yerine; çoğunluğu siyasi olan hasta mahpusları çözüm süreci bağlamında siyasi pazarlık konusu yapmakta, mahpuslarsa hapishanelerde ölmektedirler. Biz insan hakları savunucuları, bu durumun evrensel hukuk değerleri ile bağdaşmadığını belirtir, bu nedenle başta hükümet olmak üzere, sorumlu tüm mekanizmalara bu konuda sorumluluk bilinciyle harekete geçme ve gerekli mevzuat değişikliklerini yapma çağrısında bulunuyoruz.

 

Diğer yandan, İmralı Cezaevinde bulunan PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında yürütülen görüşme sürecinde,  kendisine bulunduğu cezaevinde bir takım yaşamsal kolaylıklar tanınmıştır. Ancak bilinmelidir ki; avukat ve aile görüşmelerini yapamaması, diğer mahpuslar gibi iletişim hakkını kullanamaması, sağlık açısında verimli bir ortamda bulunmaması bakımından içerisinde tutulduğu koşullar bir tecrit ortamıdır. Hem birey olarak sahip olması gereken hakları, hem de çözüm sürecinin önemli bir aktörü olması nedeniyle, içinde bulunduğu tecrit koşullarına son verilmelidir.

 

Değerli Basın Emekçileri;

 

Kadına yönelik şiddet, ister ailede, ister sokakta, ister gözaltında olsun; nerde olursa olsun politiktir. Toplumda cinsiyet eşitsizliğine yönelik algının kırılamaması ve sosyal politika yoksunluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkan kadına yönelik şiddet, 2015 yılının ilk 3 ayında bölgemizde yine vahim bir tablo ile karşımıza çıktı. Sadece 3 ayda 13 kadın intihar etti, 3’ü ise teşebbüste bulundu. 7 kadın aile içi şiddet sonucu yaşamını yitirirken, 3 kadın ise yaralandı. Toplumsal alanda 5 kadın yaşamını yitirirken, 2 kadın taciz ve tecavüze maruz kaldı. Kadına yöneltilen şiddeti teşvik eden eril politik söylemlerin, cinsiyet eşitliğini savunan yapıcı sosyal politikalarla terk edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu anlamda yasa yapıcı mekanizmaları, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair sivil toplum alanında gösterilen çabayı desteklemeye, işbirliği içersinde olmaya ve bu temelde yapıcı politikalar üretmeye davet ediyoruz.

 

Raporumuzda görüleceği gibi, yılın ilk 3 ayında çocuklara yönelik önemli oranda hak ihlalleri meydana geldi. Türkiye’nin de taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerle yaşam hakları güvence altına alınan çocuklar, şiddet ve cinsel istismara maruz kaldı. Yine toplumsal gösterilerde kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldı, kurşunlarına hedef oldu. Sokaklarda ve ticari alanlarda ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaya devam edildi. Ulaştığımız verilere göre, 3 ayda 11 çocuk intihar etti. 3’ü aile içinde katledilirken, 5 çocuk toplumsal alanda saldırıya uğrayarak yaralandı. 2 çocuk ise cinsel istismara maruz kaldı.

 

Ayrıca Diyarbakır’da, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 872 çocuk, resmi internet sitesinden bilgilerinin yayınlanması suretiyle fişlendi. Çocukların fişlendiği olayın, kabul edilemez olduğunu bir kez daha dile getiriyor ve ilgili mekanizmaların çocuklara ilişkin politika belirlerken, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde öngörülen  “Çocuğun Yüksek Yararı” ilkesini göz önünde bulundurmalarının önemine işaret etmek istiyoruz.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Hazırladığımız raporda yer alan ihlaller, şüphesiz ki önlenebilir ihlallerdir. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, ülkemizde yaşam hakkı ihlalleri ile dolu bu tablonun artık değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu temelde, barış ve çözüm sürecinin müzakerelerle sürdürülmesi ve sonuç alınması yönünde daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulunuyor, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlallerinin son bulduğu, toplumsal barış ve özgürlüklerle dolu onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.

 

 İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

 DİYARBAKIR ŞUBESİ