10 Yıldır 10 Ekim Katillerini Kim Koruyor

On yıl önce, 10 Ekim 2015’te, hak arayışında olan emek ve meslek örgütleri “Emek, Demokrasi ve Barış” talebiyle demokratik bir miting düzenlemek üzere Ankara Garı önünde bir araya gelmişti. Ancak demokratik hak kullanımı bir katliamla sonlandı, IŞİD tarafından planlandığı bilinen bir saldırı sonucunda 104 yurttaşımız yaşamını yitirdi; 391’i ağır olmak üzere 500’ü aşkın kişi yaralandı. Bu sadece korkunç bir şiddet eylemi değil; sivil halkı hedef alan, örgütlenmiş, kitlesel bir şiddet eylemi; birçok insanın yaşam hakkının, güvenlik hakkının, toplumsal barış ve eşitlik beklentilerinin doğrudan ihlal edildiği bir insan hakları felaketidir.

 

Mağdur hakları, devletin adalet sorumluluğu gereğince korunmalı ve güçlendirilmelidir. Evrensel standartlar, mağdurların onurlu muamele görmesini, adalete erişim haklarının sağlanmasını, etkin, bağımsız ve şeffaf bir soruşturmanın yürütülmesini ve gerçeklerin açığa çıkarılmasını zorunlu kılar. Ancak geçen on yılda bu katliamın faillerinin ve arka plandaki sorumluların tespiti için yürütülen adli süreçler yeterli ve etkili düzeyde olmamıştır. Yargı sistemi, bu büyük saldırıyı gerçekleştiren insanlık suçlularını korunur hale getirmiştir. Derneğimizin de müdahil olduğu katliamla ilgili yürütülen yargı süreci, “insanlığa karşı suç” kavramının Türkiye hukuk sistemi içinde etkin biçimde uygulanmasının önemini ortaya koymuştur. Sorumlulardan biri olan Erman Ekici, insanlığa karşı suç isnadıyla yargılanmış; buna karşılık beraat kararı almıştır. Ekici’ye yönelik beraat kararı, toplumsal adalet beklisiyle taban tabana karşıtlık göstermiştir. Üstelik istinaf mahkemesi, beraat kararını yalnızca bir cümleyle hukuka uygun bularak onamış; tanıklık edenlerin mağdur sıfatına sahip olmadıklarını, suçtan “doğrudan zarar görmediklerini” kabul etmiştir. Bu karar biçimi, mağdurların hak arama süreçlerini zedeleyici, yeniden travmatize edici bir tutum sergilemektedir. Aynı zamanda da zamanaşımı tehlikesini büyüterek cezasızlık kültürünün yeniden üremesine imkân tanımaktadır.

 

Güvenlik ve istihbarat kapasitesine oldukça hakim bir devlet yapısında, böyle bir saldırının önceden bilinmemiş olması; soruşturma ve araştırmaların sistematik biçimde başarısız veya eksik yürütülmüş olması anlamına gelir. Adli süreç, çoğu zaman mağdurları yeniden travmatize eden, onları susturan ve hak arama yollarını daraltan bir niteliğe bürünmüştür. Yakınlarını kaybedenlerin veya yaralananların açıklamaları polis baskısına maruz kalmış; ifade özgürlükleri ve sivil katılım alanları da daraltılmıştır.

 

Yetkililere çağrımız şudur:

 

  • 10 Ekim katliamında yaşamını yitirenlerin ve yaralananların yakınlarının hak taleplerini bastırmaya, susturmaya çalışmayın.
  • Ceza soruşturmasını adil, bağımsız ve şeffaf biçimde sonuçlandırın; fail, örgüt ve devlet-siyasi bağlantılarını açığa çıkarın.
  • Yargısal süreçleri mağdur merkezli yürütün: mağdurların onurlu muamele görmesini, yeniden travmatize edilmelerini engelleyecek mekanizmaları eksiksiz uygulayın.
  • Mahkûmiyet ve cezalandırma süreçlerinin yanı sıra bir daha benzer katliamların yaşanmamasını garantileyecek mekanizmaları hayata geçirin.
  • Türkiye’nin demokratikleşebilmesi, barışa ulaşması ve cezasızlık kültürünün ortadan kaldırılması için 10 Ekim Katliamı’nın gerçek sorumlularının tam şekilde ortaya çıkarılması, etkin kovuşturma yapılması ve sorumluların adil biçimde yargılanması artık bir zorunluluktur.

 

Bizler, 10 Ekim katliamının yıldönümünde bir kez daha 10 Ekim Katliamını gerçekleştiren katillerin, bu konuda müdahili ya da ihmali olan kim varsa hepsinin ortaya çıkarılmasını ve yargılanmalarını talep ediyoruz.

 

 

İnsan Hakları Derneği