18. Olağan Genel Kurulumuzu Gerçekleştirildik

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi 18. Olağan Genel Kurulu’nu Çand Amed Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Kurula; İHD Eş Genel Başkanları Eren Keskin ve Hüseyin Küçükbalaban, DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır Barosu Başkanı Abdülkadir Güleç, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Doğan Hatun, TİHV Diyarbakır Temsilcisi Murat Aba, TJA aktivisti Ayla Akat Ata, Barış Anneleri, kayıp yakınları, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile çok sayıda İHD üyesi katıldı.

Kongremize, Leyla Zana, DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutulan Leyla Güven, Edirne F Tipi Hapishanesi’nde tutulan Selahattin Demirtaş ve Adnan Selçuk Mızraklı, 1995–2000 yılları arasında İHD Diyarbakır Şubesi Başkanlığı görevini yürüten Mahmut Şakar, İHD Diyarbakır Şubesi’nin önceki dönem bölge temsilcilerinden Şevket Akdemir, İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz ile İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu tarafından yazılı mesajlar gönderildi. 

 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin 18. Olağan Genel Kurul toplantısı, divan oluşumunun ardından yapılan saygı duruşuyla başladı. Açılış konuşmasını İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz yaptı.

Yılmaz, genel kurulda yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi:

“Demokrasi ve insan hakları mücadelesinde bugün geldiğimiz noktayı; cesaretleri, birikimleri ve ödedikleri ağır bedellerle bizlere kutup yıldızı misali yol gösteren öncülerimize borçlu olduğumuzun bilincindeyiz. Onlara minnettarız. Onlardan aldığımız ilhamla daha da büyüyerek toplumun tüm kesimlerine ulaşmak, yaşanan ihlallerin giderilmesi ve sona ermesi için çabalamaktayız.

İHD, hatalı bir şekilde kurgulanan bu Cumhuriyet'in marazi yönlerinin mağduru olmuş kesimlerin derdine deva olmak ve onlarla dayanışmak amacıyla çalışan bir sivil toplum örgütüdür. Nitekim bu Cumhuriyet, kurulduğu günden bu yana bünyesindeki tüm farklılıkları yok sayarak Türklük ve Sünnilik potasında eritmeye çalışmış; bu tekçi ve asimilasyoncu uygulamalara karşı çıkan her bireyi ve grubu tehcir, asimilasyon ve hapis politikalarına maruz bırakmıştır.

Cumhuriyet tarihi boyunca şekil değiştirerek devam eden baskıcı politikalar, 1980 darbesi sonrası Diyarbakır 5 Nolu Askerî Cezaevi’nde insanlık onurunu yok etmeyi hedefleyen işkencelerle ve bireyin kimliğini inkâr ettirmeyi amaçlayan uygulamalarla hafızalara kazınmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise Kürt meselesinin çözümsüzlüğü nedeniyle artan çatışma ortamında devletin uygulamaya koyduğu köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlar insanlık tarihinin kara sayfalarında yerini almıştır. Devletin Kürt meselesindeki güvenlikçi politikalarda ısrarının toplum üzerindeki en travmatik etkilerinden biri de 2015 yılı Ağustos ayından itibaren sürekli hale getirilen sokağa çıkma yasakları ve bu yasaklar sonucu artan çatışmalardır.

Geride bıraktığımız iki yıllık faaliyet döneminde, başta Kürt coğrafyası olmak üzere Türkiye genelinde, temel hak ve özgürlüklerin her gün ciddi şekilde ihlal edilmeye devam ettiğini üzülerek ifade etmek isterim. Yurttaşların yaşam hakkından ifade özgürlüğüne, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkından seçme ve seçilme hakkına, adil yargılanma hakkından özel hayata saygı hakkına kadar ulusal ve uluslararası mevzuatla güvence altına alınan birçok temel hak, kamu gücünü elinde bulunduranlar tarafından ihlal edilmektedir. Temel insan haklarına dahi riayet edilmeden yönetilen bu ülkede; gazeteciler, öğrenciler, kadınlar, siyasetçiler, belediye başkanları ve hak savunucuları soyut gerekçelerle tutuklanmakta, toplumun sesi susturulmaya çalışılmaktadır.

Bir yandan gittikçe otoriterleşen ve temel haklarla sürekli kavgalı olan bu rejim, öte yandan Kürt meselesinin çözümünde yeni bir kapı aralamış durumdadır. Kürt meselesinin şiddetten arındırılarak demokratik yollarla çözülme ihtimalini büyük bir heyecan ve umutla izliyoruz. Barışın ihtimali bile Kürt halkında büyük bir umut yaratmaya yetmiştir. Son dönemde yükselen barış çağrıları, Sayın Öcalan tarafından açıklanan deklarasyon metni, PKK’nin kendini feshetme kararı ve devlet ile toplumun büyük bir kesiminin bu sürece olumlu yaklaşması, bizler için hem sevindirici hem de sorumluluk yükleyicidir.

Biz insan hakları savunucuları olarak, Kürt meselesinin yarattığı sorun alanları konusunda edindiğimiz tecrübe ve arşiv birikimimizle barışın inşasında üzerimize düşen tüm sorumluluğu yerine getirmeye hazırız.

Genel kurullar sadece usul işleyişin değil, aynı zamanda politik duruşun da belirlendiği önemli anlardır. Bu genel kurulda alacağımız her karar ve yapacağımız her görev paylaşımı, insan hakları mücadelesine yeni bir katkı sunacaktır.

Son olarak, yakın zamanda kaybettiğimiz derneğimizin önceki dönem genel başkanlarından Hüsnü Öndül’ün şu sözleriyle konuşmamı bitirmek istiyorum: ‘Elbette Türkiye toplumunun barışa ihtiyacı var. Elbette etnik kökenlerimizden, siyasal düşüncelerimizden, dini inançlarımızdan bağımsız olarak ve bir bütün bunları da kapsayacak biçimde herkesin, hepimizin barış hakkı vardır.”

İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, kongrede yaptığı konuşmada, yeni barış sürecinde gelişen duruma dikkat çekti.
 

“Yeni süreç, alışılmışın dışında bir yöntemle başladı. Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride karşı, İnsan Hakları Derneği hak ve hukuk örgütleriyle birlikte yoğun bir mücadele yürüttü. Tecridin ve umut hakkının yok sayılmasının birer insanlık suçu olduğunu her zaman ifade ettik.

2002’de savaş ve yakın savaş tehlikesi dışında idam cezası kaldırıldı, 2024’te ise tamamen yürürlükten çıkarıldı. Ancak Abdullah Öcalan için çıkarılan özel yasa, kamuoyunda “Öcalan cezaevinden çıkmayacak, orada ölecek yasası” olarak biliniyordu. Bu yasa o gün de bir sorundu, bugün de ülkenin başına bela olmuştur. Fiilen, zamana yayılmış bir idam cezası uygulanmaktadır. Tecrit halen devam etmektedir. Görüşmeler olsa da, bu durum topluma yansıyacak düzeyde değildir.

Sayın Öcalan bu süreçte ciddi bir sorumluluk üstlenmiş, Türkiye’nin demokratikleşmesi, çatışmaların ve şiddetin sona ermesi için önemli mesajlar vermiştir. PKK'nin silahsızlanma kararı bu çabanın bir parçasıdır. Devletin bu çağrıya kulak vermesi, Kürt halkının kimlik ve kültür haklarını tanıması, demokratik mücadele yollarını açması gerekmektedir. Ancak devlet, hâlâ "bir tek militan kalmayana dek mücadele" anlayışını sürdürmektedir. Bu, demokrasinin askıya alınması anlamına gelir.

İnsan hakları savunucuları olarak, en zor dönemlerde bile barış hakkını savunduk. Bugün de bu konuda ısrarcı ve inatçıyız. PKK silah bırakırsa bu bizi memnun eder, çünkü bu adım öncelikle yaşam hakkı açısından önemlidir. Ancak silahlı mücadelenin sürmesi, devlete demokrasiyi rafa kaldırma hakkı vermez.

Sayın Cumhurbaşkanı dün savaşın Türkiye’ye maliyetinin 2 trilyon dolar olduğunu açıkladı. Daha önce bu rakamın 400 milyar dolar olduğu sanılıyordu. Bu ne demektir? Emekliden, işçiden, yoksuldan alınıp savaşa yatırılmıştır. Bu sözün ardından sendikaların, sivil toplumun, insan hakları ve emek örgütlerinin ayağa kalkması gerekir. "Savaşa değil, emekçiye bütçe!" demenin tam zamanıdır.”
 

Şubemizin yeni yönetim kuruluna, Ercan Yılmaz, Suzan Mehmetoğlu Aksoy, Ömer Saman, Yakup Güven, Fırat Akdeniz, Esra Saçaklıdır,  Berfin Elçi,  Ali İhsan Demirtaş,  Emine Özer, Yusuf Erdoğan, Eylem Kaya, Helin Rojin Acar, Deniz Tekin, Yahya Polat seçildi.

İHD Diyarbakır Şubesi