
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 864. haftasını, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme kayıp yakınları, sivil toplum örgütü temsilcileri, hak savunucuları ve çok sayıda kişi eyleme katıldı. Eylemde, faili meçhul ve gözaltında zorla kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Her hafta olduğu gibi birçok sivil ve çevik kuvvete bağlı kolluk görevlisi alandaki yerini aldı. Bu hafta, 23 Ağustos 1995 tarihinde, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde, kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından evinden zorla alınıp kayıp ettirilen Osman Buluttekin’in akıbeti soruldu.
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz, eylemde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kıymetli kayıp yakınları, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri, sevgili basın emekçileri, hepiniz ‘Kayıplar bulunsun, failler yargılansın’ talebiyle gerçekleştirdiğimiz oturma eylemimize hoş geldiniz. 864. haftamızdayız. Bu hafta aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 30 Ağustos Zorla Kaybedilenler Günü olarak da anılmaktadır.
Bugün, bu güne dair İnsan Hakları Derneği’nin hazırlamış olduğu basın metnini sizlerle paylaşacağım.”
30 AĞUSTOS DÜNYA ZORLA KAYBETMELER GÜNÜ
30 Ağustos, Birleşmiş Milletler tarafından 21 Aralık 2010 tarihinde “Dünya Zorla Kaybedilenler Günü” ilan edilmiştir. Bugün, gözaltında kaybedilen tüm insanlar için hakikatin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanması çağrısını yükseltmek için önemli bir gün.
Uluslararası hukukta “zorla kaybetme”, Türkiye’de ise “gözaltında kaybetme” olarak ifade edilen eylem, bir insana karşı işlenebilecek en ağır suçlardan ve insan hakkı ihlallerinden biridir. Gözaltında kaybetme, BM Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşmesi, Roma Statüsü gibi çok sayıda uluslararası belgede insanlığa karşı suç olarak tanımlanmıştır.
Türkiye’de zorla kaybetmeler, 1915’te Ermeni aydınlarının kaybedilmesiyle başlayan bir pratik olarak tarihimize girmiş, 1980 askeri darbesi döneminde yeniden uygulanmış ve Kürt meselesine yönelik güvenlik politikaların bir sonucu olarak silahlı çatışmanın yoğun yaşandığı 1990’lı yıllarda neredeyse her gün insanların gözaltına alınıp kaybedilmesiyle sistematik bir devlet politikasına dönüşmüştür. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) tespitlerine göre Cumhuriyet dönemindeki ilk gözaltında kaybedilme vakası 1936’da yaşanmış, 1936–1984 yılları arasında toplam 16 kişi gözaltına alınarak kaybedilmiştir. 1990’lı yıllarda ise özellikle OHAL bölgesinde, kayıplarını arayanların da zorla kaybedilmeye maruz kaldığı olaylarla karşılaşılmış; 1993, 1994 ve 1995 yılları gözaltında kaybetmelerin en yoğun yaşandığı dönem olmuştur. Yalnızca 1994 yılında beş yüzün üzerinde zorla kayıp iddiası gündeme gelmiştir.
Türkiye’deki cezasızlık politikaları nedeniyle İnsan Hakları Derneği’nin ve kayıp yakınlarının yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kalmış, aileler için bütün hak arama yolları kapatılmıştır. Bunun üzerine kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları İHD’de bir araya gelerek 27 Mayıs 1995 tarihinde Galatasaray Meydanı’nda ilk oturma eylemini başlatmıştır. O günden bu yana Cumartesi Anneleri ile birlikte hakikat ve adalet mücadelesi yürütmekteyiz.
Ailelerin ısrarlı arayışlarına, tanıklara ve delillere rağmen Türkiye’de kayıp dosyalarının büyük bir çoğunluğu soruşturma aşamasında zaman aşımı gerekçesiyle kapatılmıştır. Davaya dönüşen az sayıdaki dosya ise bu ağır hak ihlalinin tekrarlanmasına yol açan cezasızlık politikaları nedeniyle beraat kararlarıyla sonuçlandırılmıştır.
Devletin yükümlülüğü zorla kayıpları ve buna yol açan politika ve uygulamaları görmezden gelmek değil, kayıpların akıbetini açığa çıkarmak ve failleri adalet önüne çıkarmaktır. Aileler ve insan hakları savunucuları olarak zorla kaybetmelerin devletin bilgisi ve denetimi altında gerçekleşmiştir; bu nedenle devlet, bu suçla yüzleşme ve mücadele etme sorumluluğunu taşıdığını biliyoruz. Bu bakımdan, cezasızlık politikalarıyla failleri korumak yerine hakikati ortaya çıkarmak ve adaleti sağlamak devletin en temel yükümlülüğüdür.
30 Ağustos Dünya Zorla Kaybetmeler Günü vesilesiyle bir kez daha hatırlatıyoruz: Zorla kaybetmeler insanlığa karşı bir suçtur ve zaman aşımına uğratılamaz.
İnsan Hakları Derneği olarak taleplerimizi yineliyoruz:
●Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin ilgili kararları uygulansın.
●Galatasaray Meydanı’ndaki keyfi yasaklama son bulsun.
●Devlet, gözaltında kaybetme suçundaki sorumluluğunu kabul etsin.
●Gözaltında kaybedilenlerin akıbeti açıklansın, onlardan geriye kalanlar ailelerine teslim edilsin.
●Gözaltında kaybetme suçunun fail ve sorumlularını koruyan cezasızlığa son verilsin ve adalet sağlansın. Bir daha hiç kimse gözaltında kaybedilmesin.
●Gözaltında kaybetme fiilinin insanlığa karşı işlenen suç olarak düzenlenmesine, önlenmesine ve cezalandırılmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılsın.
●Türkiye, imzalamaktan kaçındığı, BM Tüm Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni Kuran Roma Statüsü'nü imzalasın, onaylasın ve uygulasın.
●Türkiye BM Zorla veya İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu başta olmak üzere bu alanda çalışan insan hakları kurumları ve uzmanlarının çalışmalarını kolaylaştırıp ve iş birliği içinde hareket etsin.
•Benzer şekilde, zorla kayıplarla ilgili her türlü çalışmaya başta İnsan Hakları Derneği ve Cumartesi Anneleri / İnsanları olmak üzere ilgili insan hakları örgütleri, savunucuları ve uzmanların çalışmasını kolaylaştırsın, iş birliği içinde hareket etsin.
•BM, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin insan hakları bölümleri Türkiye’yi zorla kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması, adaletin sağlanması ve cezasızlığın son bulması yönünde adım atacağı çalışmalar yürütsün.
İnsan Hakları Derneği
Merkezi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon
İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz, Osman Buluttekin’in hikâyesini okudu. “Osman Buluttekin, 1960 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Yeşilköy’de doğdu. Ortaokul mezunu olan Osman Buluttekin, evli ve yedi çocuk babasıydı. Köyleri askerler tarafından yakılınca, ailesiyle birlikte Kulp merkeze göç etmek zorunda kaldı.
23 Ağustos 1995 gecesi, Kulp ilçesi civarında gerçekleşen bir çatışma nedeniyle Kulp merkeze giriş ve çıkışlar yasaklandı. O gece yarısı, Buluttekin ailesinin jandarma karakoluna ve kaymakamın konutuna yaklaşık 100 metre mesafedeki evine, kendilerini polis olarak tanıtan, ağır silahlı dört kişi baskın düzenledi. Baskına gelen kişiler, “Emniyetten geliyoruz, seninle biraz işimiz var,” diyerek Osman Buluttekin’i evinden zorla götürdü. Baskın sırasında evin telefon kabloları kesildi. Emniyette bekçi olarak çalışan, 35 yaşındaki Osman Buluttekin pijamalarıyla ve ayağında terlikleriyle zorla evden çıkarıldı.
O gece yaşananlara tanıklık eden bir komşu, Osman Buluttekin’in bir araca bindirilerek yakında bulunan ve polisler tarafından kontrol noktası olarak kullanılan tepelik bir bölgeye götürüldüğünü söyledi. Ailesi, belirtilen bölgeye giderek Osman Buluttekin’in akıbetini sormak istese de, buranın yasaklı bölge olduğu gerekçesiyle girişlerine izin verilmedi.
Osman Buluttekin, kaybolmasından üç ay önce, bir yıl iki ay cezaevinde kaldıktan sonra Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nden tahliye edilmişti. Ailesinin ifadesine göre, o tarihten itibaren sürekli tehdit telefonları almaya başlamıştı. Bunun üzerine aile, Kulp Emniyet Müdürlüğü’ne ve Jandarma Komutanlığı’na başvurdu. Emniyetteki yetkililer, anne Kariban Buluttekin’e, “Biz almadık ama sana söz veriyoruz, onu bulacağız,” dediler.
Ancak, Osman Buluttekin’den o günden sonra bir daha haber alınamadı. Ailesi, onun akıbetini öğrenmek için birçok kuruma başvurdu, ancak gözaltına alındığı iddiası yetkililerce sürekli inkâr edildi. Aile, Osman Buluttekin’i evden alanların güvenlik güçleri olduğuna inanmaktaydı. Bu nedenle faillerin bulunması ve cezalandırılması için İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nden hukuki yardım talebinde bulundu. Ancak İHD Diyarbakır Şubesi’nin tüm çabalarına rağmen, Osman Buluttekin’in akıbetine dair herhangi bir sonuca ulaşılamadı.
Kaç yıl geçerse geçsin, Osman Buluttekin için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz.”
Şimdi de Osman Bulutekin ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ