İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 872. haftasını, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme kayıp yakınları, sivil toplum örgütü temsilcileri, hak savunucuları ve çok sayıda kişi eyleme katıldı. Eylemde, faili meçhul ve gözaltında zorla kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Her hafta olduğu gibi birçok sivil ve çevik kuvvete bağlı kolluk görevlisi alandaki yerini aldı. Bu hafta, 25 Ekim 1995 tarihinde Diyarbakır’da JİTEM elemanları tarafından takip edildikten sonra kaybedilen Hamza Arslanoğlu’nun failleri soruldu.
İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Fırat Akdeniz, eylemde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bilindiği gibi 22 Ekim, Lice katliamının yıldönümüydü. Lice’de insanlığa karşı bir suç işlendi. Yaklaşık 4 gün boyunca Lice’nin tüm giriş ve çıkışları kapatıldı. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesini bahane eden güvenlik güçleri ve kolluk kuvvetleri, maalesef 4 gün boyunca Lice’nin merkezini alt üst ettiler. İçinde çocukların ve kadınların bulunduğu yaklaşık 16 yurttaşımız katledildi. 35 insanımız yaralandı. Yine bu 4 gün boyunca 400’ün üzerinde ev ve 250’nin üzerinde iş yeri ya yakıldı ya da talan edildi. Maalesef, Lice’de yaşanan insanlığa karşı suç aradan 32 yıl geçmesine rağmen 2013 yılında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturulmaya başlandı.
1925’ten günümüze gelen bir devlet politikası haline gelen cezasızlık, toplu katliamların, yargısız infazların, faili meçhul siyasi cinayetlerin ve gözaltında kaybetmelerin önünü açtı. Bu davaların büyük çoğunluğu ya yeterli ve ikna edici delil bulunmadığı için ya da zaman aşımı gerekçesiyle düşürüldü.
Tam da bu haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı, 90’lı yıllarda yıllarca karakol önlerinde ve adliye koridorlarında mücadele eden annelerimiz, buradan bir sonuç elde edemeyince 27 Mayıs 1995 tarihinde Galatasaray Meydanı’nda çığlıklarını yükseltmeye başladılar. 30 yıldır adalet ve hakikat mücadelesini sürdürmeye çalışıyoruz.
Bugün Galatasaray’dan Koşu Yolu’na, Batman’dan Hakkâri’ye, Cizre’den İzmir’e kadar her hafta bu meydanlarda, kayıplarımızın akıbetinin ortaya çıkarılmasını ve faillerden hesap sorulmasını talep ediyoruz. Yıllardır bu taleplerimizi ısrarla dile getiriyoruz. Son kaybımız bulunana kadar, katillerden ve faillerden hesap sorulana kadar mücadelemiz devam edecek.
Ardından konuşan Mesut Arslanoğlu, kayıp babası Hamza Arslanoğlu’nu anlattı. “Buradan bir insanın, bir canın adaletini arıyoruz. Babam götürüldüğünde 40 yaşındaydı. Ben o zaman 14 yaşındaydım. Şimdi 44 yaşındayım. Nenem yıllarca oğlunun kemiklerini aradı, bulamadı ve bu dünyadan göçüp gitti. Nenem bana, ölümünden önce bir vasiyet bıraktı: “Eğer bir gün babanın kemiklerini bulursan…”
Bugün ben babamın kemiklerini arıyorum; yarın çocuklarımız, torunlarımız dedelerinin kemiklerini arayacak. Barış nedir diye soracak olursanız, bana göre barış: bir babanın akşam erken işten gelip evine güvenle dönebilmesidir. Barış: bir annenin, çocuğu dışarıdayken onun hayatından kaygılanmaması, korkmaması; evladının güvende olduğunu bilmesidir.
İçinde yaşadığımız bu coğrafyada bir daha bu tür acılar yaşanmasın. Bunun için adalet istiyoruz; kayıplarımızın akıbeti açıklansın, failler yargılansın.”
Bu hafta eylemimize katılan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları adına söz alan Sera Bucak da şöyle devam etti: “Değerli kayıp yakınları, kıymetli annelerimiz, değerli basın emekçileri ve arkadaşlarımız, ifade ettiler. 30 yıldır bu mücadele bitmeden, yılmadan sürüyor. Gönül isterdi ki bu mücadele 30 yıl sürmeseydi. Gönül isterdi ki gözaltında kaybedilenlerin, faili meçhul şekilde kaybedilenlerin akıbeti bir hukuk devleti çerçevesinde araştırılsın, failler yargılansın ve cezalarını bulsun. Ama ne yazık ki bu gerçekleşmedi. Ne yazık ki yakınların, ailelerin, annelerin ve evlatların hasreti bitmedi. Bu elbette büyük bir vicdan yarası açmakta ve bu vicdan yarasıyla yüzleşme, helalleşme, hesap verme ve yargılama süreçlerinde dikkatle ilgilenmek gerekiyor.
30 yıldır kayıp yakınlarının, annelerin ve evlatların verdiği mücadeleyi anlamamakta ısrar edenler, kendi düsturuyla, kendi terminolojisiyle bu meseleye “çözüm süreci” diyemeyen, “barış süreci” diyemeyen, “demokratikleşme” diyemeyen ve “hesap vereceğim” diyemeyen kişiler, bu hakikat karşısında sorumluluk almak zorundadır.
İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan Demirtaş, Hamza Arslanoğlu’nun hikâyesini okudu: “Hamza Arslanoğlu evli 4 çocuk babasıydı. Geçimini inşaatlarda boyacılık yaparak geçiren Hamza Arslanoğlu aynı zamanda Diyarbakır HADEP İl Yönetiminde yer alıyordu. Hamza Arslanoğlu HADEP İl Yönetiminde yer aldığından dolayı sürekli JİTEM elemanları tarafından izleniyordu. Kaybedilmeden bir süre önce Dağkapı semtinde arkadaşı Ali Tekdağ ile birlikte silahlı saldırıya uğradı fakat yara almadan kurtulmuştu.
Hamza Arslanoğlu 25 Ekim 1995 tarihinde eşine bir iş için Diyarbakır’ın Lice ilçesine gideceğini ve arkadaşları akşam saatlerinde eve misafirliğe geleceğini söyleyerek sabah saatlerinde evden çıkar.
Evden ayrıldıktan sonra Bağlar semtinde Mürsel diye bir arkadaşının dükkânına telaşla giren Hamza Arslanoğlu JİTEM tarafından takip edildiğini söyler. Bunun üzerine dükkân sahibi şapkasını ve montunu kendisine verdikten sonra kahvedekilere haber vermek için dükkândan ayrılır. Dükkân sahibi döndüğünde Hamza Arslanoğlu’nun orada olmadığını görür. Hamza Arslanoğlu’ndan o tarihten sonra bir daha kendisinden haber alınamaz.
Hamza Arslanoğlu kaybedildikten sonra polisler evine sık sık baskınlar düzenliyordu. Bu baskınlar esnasında aile tehdit ve hakaretlere maruz kalıyordu. Aile daha fazla bu baskılara dayanamayarak İzmir’e taşınmak zorunda kalır.
Hamza Arsaloğlu’nu ailesi tehdit edildiğinden ve can güvenliğinin olmadığından dolayı herhangi bir kuruma başvuruda bulunmaz. Hamza Arslanoğlu dosyası öylece faili meçhul olarak kalır.”
Şimdi de kaybedilen Hamza ARSLANOĞLU ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ