874. HAFTA: ALİ TEKDAĞ’IN FAİLLERİ SORULDU

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 874. haftasını, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme kayıp yakınları, sivil toplum örgütü temsilcileri, hak savunucuları ve çok sayıda kişi eyleme katıldı. Eylemde, faili meçhul ve gözaltında zorla kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Her hafta olduğu gibi birçok sivil ve çevik kuvvete bağlı kolluk görevlisi alandaki yerini aldı. Bu hafta, 13 Kasım 1994 tarihinde Diyarbakır Dağkapı’da kimliği belirsiz kişilerce gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Ali Tekdağ’ın failleri soruldu.

İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz, eylemde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bildiğiniz gibi, uzun yıllardır Türkiye’de hem 1990’lı yıllarda hem de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana uygulanan zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetlerle yüzleşilmesi için her hafta Cumartesi günü Türkiye’nin değişik noktalarında adalet talebimizi dile getiriyoruz. Bu adalet talebi, tüm baskılara, yargı baskılarına ve tehditlere rağmen 30 yılı aşkın süredir devam ediyor. Ancak bu talebin başarıya ulaşabilmesi için ilgililer tarafından dikkatle alınması ve ortak mücadelelerin büyütülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bugün burada bizlerle olan herkese teşekkür ediyoruz.

Her hafta dile getirdiğimiz konuların zaman zaman Türkiye kamuoyunda mizansen olaylara, bazen de ticari faaliyetlere konu edilmesiyle ne yazık ki karşı karşıya kalıyoruz. En son, yakın zamanda bir online satış sitesi zorla kaybetmeler deyince akla gelen “beyaz toroslar” ve faili meçhul cinayetlerle ilgili ürünler satışa sundu. Bu duruma ilişkin derneğimiz suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu ürünlerle ilgili yaptığımız suç duyurusunu takipsizlikle sonuçlandırdı. Verilen takipsizlik kararı ayrı bir hukuk garabetidir; içeriği ve dayanağı çok daha büyük bir hukuk garabetidir. Savcılık kararında ifade özgürlüğünden bahsetti.

17.000’den fazla insanın zorla kaybedildiği ve faili meçhul cinayete kurban gittiği, bu failleri gerçekleştirilirken kullanılan araçların bir tişörte basılarak övünç kaynağı olarak kullanılması, yargı makamlarının bu durumu ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmesi gerektiği ve ceza kovuşturmasına gerek olmadığı şeklinde yorumlanmıştır.

Biz buradan bu kararı kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz. Bir diğer gerekçe olarak savcılık, Türkiye’de zorla kaybetmelere ilişkin herhangi kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olmadığını belirtmiştir. Bu gerekçenin de gerçeği yansıtmadığını ifade etmek isteriz.

Çünkü bugün sizlerle paylaşacağımız Ali Tekdağ hikayesinde olduğu gibi, yüzlerce zorla kaybetme ve faili meçhul cinayetle ilgili yapılan yargılamalar sonucunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi mahkum eden yüzlerce karar vermiştir.

Türkiye’de kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olmaması, Türk yargı sisteminin bu suçu işleyenlere ödül vermesidir. Uluslararası mekanizmalar bu konuda Türkiye’yi defalarca mahkûm etmiştir. Türkiye’nin yaşam hakkını ihlal ettiğini defalarca ifade etmiş ve mahkûmiyet kararı vermiştir.

Bugün çok farklı bir siyasi iklimden konuşuyoruz. Türkiye’de artık Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümünden bahsediyoruz. Hikâyelerini paylaştığımız her yurttaş, Kürt meselesinin demokratik çözümü için mücadele ettiği için devletin hedefi haline gelmiş; paramiliter güçler tarafından zorla kaybettirilmiş veya faili meçhul cinayete kurban gitmiştir.

Bugün bu farklı iklimde, kayıpların ve kayıp yakınlarının taleplerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.”

Ardından konuşan kayıp yakını İffet Mutaş, ise duygularını ifade etti: “Ali Tekdağ ve Mehmet Tekdağ ikisi de benim kardeşimdi. Benim sadece iki erkek kardeşim vardı. Babam onları çok iyi yetiştirdi. Ama devlet, benim abimi aldı. Neden? Abim, kendini Kürt olarak tanımlayan herkesi severdi. Hiç Türk’ün “Ben Kürdüm” dediğini gördünüz mü? Hayır. Biz de Türk olmadığımızı söylüyoruz. Bizden ne istiyorlar? Bir gün olsun onlara karışmadık. Onlar da bize karışmasın; onları kıyamet gününe kadar affetmeyeceğiz.

Tam 19 kez evimize baskın düzenlediler. Abim ve eşi çarşıya peynir almaya çıkmıştı; 1994 yılında abimi o çarşıdan aldılar. Rahmetli annem, sağ olduğu sürece abimi aradı. İki ay boyunca annemle, elimizde dilekçelerle savcının kapısının önündeydik. Bize tek cevapları “Ali Tekdağ’ı görmedik” oldu. Hepiniz abimin yerini biliyordunuz. Polisinize de savcınıza da hakkımızı helal etmiyoruz.

Tüm bunlara rağmen babamızın evini basıp “Ali Tekdağ nerede?” diye soruyorlar. Babam “Ali’yi siz götürdünüz” diye cevap verdiği için botlarla babamı tekmelediler. Babam yere düştü. Biz sağ olduğumuz sürece bunları unutmayacağız.”

İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Fırat Akdeniz, Ali Tekdağ’ın hikâyesini okudu: “Diyarbakır merkezde pastane işletmecisi olan Ali Tekdağ, evli ve 7 çocuk babasıdır. 1982 yılında Demokrasi Partisi üyesi olan Ali Tekdağ, “örgüt üyesi olma” iddiasıyla gözaltına alınarak, sıkıyönetim komutanlığına bağlı Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesinde tutulur. Uzun süre tutuklu kalan Ali Tekdağ, 1985 yılında tahliye olur. Sürekli bir şekilde evi basılan ve takip edilen Ali Tekdağ, ailesi ile birlikte İzmir’e taşınır. Ancak belli bir süre sonra tekrar Diyarbakır’a döner. Yine devletin baskı ve tehditlerine maruz kalır. 12 Şubat 1993’te kardeşi Mehmet Tekdağ, faili meçhul saldırı sonucu katledilir. Ali Tekdağ, hapishaneden tahliye olduğu 1985 yılından kaybettirildiği 1994 yılına kadar 19 kez gözaltına alınır. Birçok gözaltı sırasında ağır işkencelere maruz kalır.

13 Kasım 1994 tarihinde eşi Hatice Tekdağ ile alışveriş yapmak üzere Dağkapı semtine gider. Eşi o gün yaşananları şöyle anlatır: “Evden beraber çıktık ve Dağkapı Şekerbank’a kadar dolmuşla gittik. Sonra Ali, ‘5 dakikalık bir işim var döneceğim sen bekle’ dedi. Yaklaşık 15 dakika sonra geldi. Beni tanımazlıktan gelerek, yanımdan geçti. Ardından ‘Ali’ diye seslendim. Bana el işareti ile ‘git’ dedi. Sivil giyimli, telsizli ve uzun namlu silahlı olan 3-4 kişi peşindeydi. Eşim köşeyi dönmek üzereyken koşmaya başladı. Onu takip eden silahlı kişiler ateş etti. Eşim kendini yere attı. Eşim yakalandıktan sonra ceketini çıkarıp başına doladılar. Onu alıp bir binaya girdiler. 10 dakika sonra beyaz bir minibüs geldi. Ali’yi minibüse bindirip çevik kuvvet merkezine doğru gittiler.

Bu olaylar olurken, bankanın önünde askerler ve bir trafik polisi vardı. Ateş edilmesine karşın bu şahıslar hiç karışmadı. Ertesi gün DGM savcılığına dilekçe ile başvurdum, ‘bu olay yenidir sonra gel’ dediler. Ben bir hafta beklemeden, 3 gün sonra tekrar gittim. Ondan sonra her gün gittim.

Yaklaşık 2 ay sonra, kapıdaki polis her gün gelmeme kızarak, bir gün beni savcılığa çıkardı. Savcı ‘bana şahit göster’ dedi. Ben de ‘şahit benim’ dedim. Kızımı ve beni, odadan dışarı çıkardı. Bir yere telefon etti ve tekrar bizi odaya çağırdı. ‘Telefon ettim bizde değilmiş’ dedi.

Aynı dönemde Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunan Seyfettin Demir, Özgür Gündem Gazetesine ‘Ben, Ali Tekdağ ile birlikte gözaltındaydım. Ali ‘beni öldürecekler aileme söyleyin diye bağırıyordu’ şeklinde bir açıklama yapmış. Bunun üzerine tekrar savcıya gittik. Savcı ‘burada Seyfettin Demir’in dosyası var, ama Ali Tekdağ diye birine ait dosya yok’ dedi. Bu girişimden sonra ev adresimi aldılar ve ‘bir daha buraya gelme’ dediler. O zamandan bu yana eşim ile ilgili her hangi bir bilgi alamadım.”

Bir JİTEM elemanının basında yer alan itirafında ise Ali Tekdağ’ın DEP’liler hakkında ifade vermeye zorlandığı ve 120 gün boyunca ağır işkenceler ile sorgulandığı, ardından öldürülerek Diyarbakır Silvan arasında bulunan bir dere kenarında gömüldüğünü anlatır.

Ailesinin Ali Tekdağ’ın akıbetinin ortaya çıkması için yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kalır. İç hukuk yollarından da bir sonuç elde etmeyen aile davayı AİHM’e taşır. AİHM, Ali Tekdağ dosyasında Türkiye’yi mahkûm eder.

Ali Tekdağ’ın annesi, Arife Tekdağ yıllarca oğlunun yaşadığına dair bir haberin gelmesini bekledi. Ne yazık ki Arife Ana da tıpkı Berfo Ana, Fatma Ana, Elmas Ana, Meryem Ana, Asiye Ana gibi çocuğuna kavuşamadan bu hayattan gözü açık bir şekilde göçüp gitti. Arife Ananın adalet arayışını sürdürmekten, Ali Tekdağ için, tüm kayıplarımız için, adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz.”

Şimdi de Ali Tekdağ ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.

İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ