Barış Süreci İçin Somut ve Şeffaf Adımlar Atılmalı

Barış Süreci İçin Somut ve Şeffaf Adımlar Atılmalı

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi olarak dernek binamızda, PKK’nin silahlı faaliyetlerine son verme kararı ve Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile başlayan yeni döneme ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdik. Açıklamada, kalıcı barışın inşası için geçmişin hatalarına düşülmemesi, sürecin adalet ve hakikat temelinde şeffaf şekilde yürütülmesi gerektiği vurgulandı.

Değerli Basın Emekçileri,

Kadim coğrafyamızda 40 yılı aşkın süredir devam eden çatışma hali, sadece insan hakları ihlallerine neden olmakla kalmamış; aynı zamanda nesiller boyu süren toplumsal travmalara, duygusal kırılmalara, ortak yaşam kültürünün zedelenmesine ve karşılıklı güvensizlik ortamının derinleşmesine yol açmıştır.

Bu tablonun bedelini Türkiye toplumu olarak ödedik ve ne yazık ki hâlâ ödemeye devam ediyoruz. Çatışmalı süreç boyunca on binlerce insanımızı yitirdik; köylerimiz yakıldı, şehirlerimiz yıkıldı, hafızamız ve hatıralarımız travmalarla doldu. Üç farklı kuşağın tanıklık ettiği ve mağduru olduğu bu çatışmalı süreçte, ülkenin her bir ferdi olarak hepimiz kaybettik.

Bundan tam üç ay önce, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yaptığı; örgütüne kendini feshetme ve silahlı mücadeleyi sona erdirme çağrısını içeren açıklama, toplumun büyük bir kısmında savaş ve çatışmanın sona ermesine dair umudu yeniden canlandırdı. Bu çağrı, Kürt meselesinin çatışma dışı yollarla çözümü için tarihi bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu çağrıya karşılık olarak PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihleri arasında gerçekleştirdiği kongrede kendisini feshettiğini ve yürüttüğü faaliyetleri sonlandırdığını ilan etmiştir.

Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin fesih kararıyla birlikte Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü ve kalıcı toplumsal barışın inşası için yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemin, daha önce başarıya ulaşamayan ve bugünkü tartışmalardan bağımsız düşünülemeyecek geçmiş müzakere süreçlerinde yapılan hatalara düşülmeden ilerlemesi, kalıcı barışın sağlanması açısından kritik önem taşımaktadır.

Değerli Basın Emekçileri,

Kürt meselesinin barışçıl yol ve yöntemlerle çözüm vaadiyle başlayan bu yeni dönem, yıllardır çözüm bekleyen devasa sorunlar karşısında toplumda ciddi bir beklenti yaratmıştır. Ancak devlet ve hükümet tarafından hâlâ bir yol haritasının açıklanmamış olması, bu beklentinin belirsizliğe dönüşmesine neden olmuş; yurttaşlarda ve sivil toplum örgütlerinde sürecin sekteye uğrayabileceği yönünde kaygılar yaratmıştır.

Yaklaşık sekiz aydır Türkiye gündeminde yoğun bir şekilde yer alan Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözüm tartışmalarına paralel olarak yaşanan umut kırıcı gelişmeler, yurttaşların sürece dair endişelerinin haklılığını ortaya koymaktadır. Bu sürece dair bazı önemli tespitlerimiz şunlardır:

  • Kalıcı barış amacıyla çatışmasızlık ve silah bırakmanın tartışıldığı bir dönemde, askeri operasyonlar sürdürülmüş; özel güvenlik bölgesi ilanı kararları devam etmiştir. Bu operasyonlarda kolluk görevlileri, örgüt mensupları ve siviller hayatını kaybetmiştir.

  • 2016 yılından bu yana rutin hâle gelen belediye başkanlarına yönelik kayyım atamaları sürmüştür.

  • Siyasetçilere, sivil toplum temsilcilerine, gazetecilere ve öğrencilere yönelik yargı baskısı devam etmiştir.

  • Bazı iktidar ve medya temsilcileri ayrıştırıcı dil kullanmaya devam ederek sürecin ruhuna zarar vermiştir.

  • Özellikle cezaevlerinde mahpus hakları ihlal edilmiş; kişi özgürlüğü, güvenliği ve sağlığa erişim hakları sistematik biçimde çiğnenmiştir.

Barış içinde yaşama hakkını savunan ve hak mücadelesi veren bir perspektifle bir kez daha açıkça ifade ediyoruz:

  • Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için oluşan diyalog ortamına herkesin, siyasi konjonktürden bağımsız şekilde yaklaşması gerekmektedir. Ayrıca yıllardır güvenlikçi politikalar nedeniyle kronikleşen insan hakları ihlallerinin hiçbir biçimde pazarlık konusu yapılmadan giderilmesi zorunludur.

  • 40 yılı aşkın süredir devam eden çatışma hali sadece Kürtler için değil, Türkiye’de yaşayan herkes için acil olarak çözülmesi gereken bir sorundur. Kürt halkının Cumhuriyet tarihi boyunca toplu kıyımlara, inkâr politikalarına, kültürel baskılara ve zorla yerinden edilmeye maruz kaldığı gerçeğinin devlet ve hükümet tarafından kabul edilmesi; tazmin ve telafi mekanizmalarının kurulması, sürecin sağlıklı ilerlemesi adına en önemli adımlardan biri olacaktır.

  • Kürtlerin hukuk dışı uygulamalara karşı gösterdiği haklı direniş sonucu ortaya çıkan çatışmalı ortam, Türk halkı açısından da ciddi sivil ve askeri can kayıplarına, güvenlik endişelerine ve siyasi-ekonomik istikrarsızlıklara yol açmıştır. Devletin ve siyasi iktidarın Kürt meselesini barışçıl yöntemlerle çözme iradesini göstermemesi, demokratik bir rejimin inşasını imkânsız kılmış; toplum otoriter uygulamalara mahkûm edilmiştir. Herkese kaybettiren bu çatışmalı ortamın kalıcı barışa evrilebilmesi, çatışmanın taraflarının ortak sorumluluk bilinciyle hareket etmesine bağlıdır. Sürekli talepkâr olmak veya diğer tarafın adımlarına göre pozisyon belirlemek, barış süreçlerinde en sık rastlanan çıkmazlardan biridir. Bu nedenle karşılıklı güven veren adımların geciktirilmeden atılması gerekmektedir.

Değerli Basın Emekçileri ve Saygıdeğer Kamuoyu,

Barış; adaletle birlikte gelen, yeni bir inşa sürecidir. Kalıcı barış, geçmişin acılarıyla yüzleşilmeden, hakikatler açığa çıkarılmadan ve adalet onarıcı bir yaklaşımla sağlanmadan mümkün değildir. Hem Türk hem Kürt halkının bu çatışmalı sürece dair gerçeği bilmeye, kayıplarının yasını tutmaya ve adaletin tecelli ettiğini görmeye hakkı vardır.

Bu nedenle barışa dair yapılan açıklamalar, kamuoyunu oyalamaya yönelik olmamalı; samimi ve şeffaf adımlarla desteklenmelidir. Şiddetin durdurulması, PKK’nin sivilleşme yönündeki adımları ve silahların devreden çıkması; barış sürecinin sağlıklı ilerlemesi adına büyük önem taşımaktadır. Toplumda umut yaratan bu gelişmelerin, alışılagelmiş devlet kibriyle heba edilmemesi gerekmektedir.

Bu açıklamayı yalnızca bir talep olarak değil, bir toplumsal sorumluluk ve vicdani çağrı olarak yapıyoruz. Halklar arası barış, sadece devletler veya örgütler arasındaki teknik mutabakatlarla değil, toplumun içinden gelen cesur yüzleşmeler ve samimi iradenin ortaya konulmasıyla mümkün olabilir.

Ve unutmayalım: Bugün barış için cesaret göstermezsek, yarın bir kez daha insanları mezarlara uğurlar, sessizliğimizin bedelini gelecek kuşaklara ödetiriz. Artık beklemenin değil, somut adımların zamanıdır. Ülkedeki tüm kesimleri — siyasi aktörleri, toplumsal hareketleri, fikir insanlarını, akademisyenleri, kanaat önderlerini ve vicdan sahibi yurttaşları — bu sürecin öznesi olmaya, barışa ses vererek sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Geçmişin yüküyle değil, ortak geleceğimizin umuduyla hareket edelim. Çünkü yaşanılan acılar hepimizin… Barış da hepimizin hakkı.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
DİYARBAKIR ŞUBESİ