Şubemiz, TİHV Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Tabip Odası, Rosa Kadın Derneği, ÖHD Amed Şubesi ve Diyarbakır Barosu tarafından 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında düzenlenen Yürüyüş, Şex Sait Meydanı’ndan başlayarak Saraykapı’ya doğru gerçekleştirildi.
JİTEM’in merkez üslerinden biri olarak bilinen eski Saraykapı Hapishanesi’nin bulunduğu alanda yapılan basın açıklaması, kentimizde faaliyette bulunan 63 sivil toplum örgütü adına
Şube başkanımız Ercan Yılmaz tarafından okundu.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİNİN 77. YILINDA;
“BARIŞ, İNSAN HAKLARIYLA MÜMKÜNDÜR” DİYORUZ.
Değerli Basın Emekçileri;
Dünya genelinde devam eden savaş ve çatışma hali ağır insan hakları ihlallerine neden olmakta, her yıl on binlerce insan yaşanan çatışmalı süreç nedeniyle yaşamını yitirmekte, yüz binlerce insan ise yerinden edilmektedir. Yaşanan bu vahim tablo karşısında Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır. Maalesef günümüzde Birleşmiş Milletler Örgütü de, var oluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır.
Bugün BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 77. yıl dönümündeyiz. Dünya tarihinde yaşanan 2 büyük savaş akabinde oluşturulan uluslararası bildirgenin, insanın doğuştan kazandığı hakların dokunulmazlığını ve kutsallığını koruma altına aldığını bu gün vesileyle yeniden hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
Barış içinde yaşama hakkı bir insan hakkıdır. İnsan haklarının gelişmesi ve hayata geçirilebilmesi için barışın sağlanması en önemli etkenlerden biridir. Barış sağlanmadan insan haklarının, insan hakları esas alınmadan barışın tesis edilemeyeceğini belirtmek istiyoruz. Bu nedenle barış, insan haklarıyla mümkündür diyoruz.
Coğrafyamızda yaşanan insan hakları ve demokrasi krizinin en önemli sebeplerinden biri de 100 yılı aşkın süredir devam eden ve temeli Kürt halkının ulus olmaktan kaynaklı haklarının tanınmaması sonucunda ortaya çıkan Kürt meselesidir. Bu meselenin Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili kısmı devlet ve hükümetler tarafından çoğunlukla güvenlikçi politikalarla ele alınmış, bu anlayışın sonucu olarak ortaya çıkan şiddet ve çatışma durumu Türkiye toplumu arasında derin ayrışmalara neden olmuştur. 40 yılı aşkın bir süre devam eden çatışmalı süreç sırasında zaman zaman Kürt meselesinin diyalog yolu ile çözümü için girişimlerde bulunulsa da kalıcı barışın sağlanması konusunda başarılı olunamamıştır. Son olarak 2024 yılı Ekim ayından bu yana başlayan diyalog sürecinin meselenin çözümü konusunda toplumda yarattığı heyecan ve umudu memnuniyetle karşıladığımızı ve bu sürecin başarıya ulaşması için elimizden gelen tüm desteği sunacağımızı bir kez daha belirtmek isteriz.
Kürt Meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü amacıyla son bir yılda yaşanan gelişmeleri hatırlatacak olursak; PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli fesih çağrısı, 6-7 Mayıs 2025 tarihlerinde PKK’nin gerçekleştirdiği kongre ile kendini feshi, 11 Temmuz 2025 günü 30 PKK militanının silahlarını yakma merasimi, 5 Ağustos 2025 günü TBMM bünyesinde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun çatışmalı süreç hakkında yapmış olduğu toplantılar, 26 Ekim 2025 günü yapılan açıklama ile PKK militanlarının Türkiye sınırlarından çekildiğinin duyurulması ve son olarak meclis komisyon üyelerinin 24 Kasım 2025 günü İmralı Hapishanesinde tutulan Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesiyle başlayan süreç çok önemli bir aşamaya varmıştır. Kürt Meselesinin çözümü için şimdiye kadar atılan adımları olumlu bulmakla birlikte özellikle devlet tarafından daha cesur adımların atılması süreci daha ileri bir aşamaya götürecektir. Kürt meselesi bir tabu olmaktan çıkarılmalı, her türlü siyasi hesap ve kaygıdan bağımsız olarak çözüme katkı sağlayacak politikalar hayata geçirilmelidir. Kürt meselesinde şiddeti ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılması için yüz yıllık cumhuriyet politikaları ile yüzleşilmeli ve bu politikalar terk edilmelidir. Sivil toplum örgütleri olarak barışın bir insan hakkı olduğu bilinciyle Kürt Meselesinin yenilgi, zafer ve taviz gibi kavramlardan arındırılarak temel hak ve özgürlükler perspektifiyle çözülmesi gerektiğini belirtiyoruz.
Kürt meselesinin çözümüne katkı sağlayacak en önemli hususlardan biri Türkiye’de yargının bağımsızlığının sağlanmasıdır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukuk tarafından uygulanması yurttaşların adalet ve hukuka olan güvenini sağlayacaktır. Özelikle kamu görevlileri tarafından işlenen suçların etkisiz bir yargılama ile cezasız bırakılması, siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler ve insan hakları savunucuları hakkında verilen tutuklama ile mahkumiyet kararları ile ilgili yapılan başvurular, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan yurttaşların umut hakkını konu edilen durum ve KHK ile kamu görevinden çıkarılan yurttaşlar ile ilgili verilen hak ihlali kararlarının Anayasaya aykırı bir şekilde uygulanmıyor olması, Kürt meselesinin demokratik çözümünü uzatmakla birlikte toplumun sürece olan güvenini de zedelemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana çözümsüz kalan ve şiddet sarmalından çıkamayan Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için TBMM’ye önemli rol düşmektedir. TBMM tarafından başta Terörle Mücadele Kanunu, Belediye Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve İnfaz Kanunu olmak üzere Kürt Meselesinin çözümü ve demokratik değerler önünde engel oluşturan kanunlarda değişiklik yapılmalı ve en nihayetinde coğrafyamızda yaşayan her bir yurttaşın eşitliğini sağlayacak demokratik ve sivil bir Anayasa yapılmalıdır.
Kürt Meselesinin güvenlikçi politikalarla çözümünden kaynaklanan ihlaller giderilmeli, geçmişle yüzleşilerek hakikat ve adalet komisyonu kurulmalıdır. Bu kapsamda başta Şeyh Sait, Seyit Rıza ve Saidi Kurdi olmak üzere mezar yerleri bilinmeyen tüm yuttaşların mezar yerleri açıklanmalıdır. Özellikle 90lı yıllarda devlete bağlı paramiliter güçler tarafından işlenen zorla kaybetme ve faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır. Zorla kaybedilen yurttaşların mezar yerleri açıklanmalı, failler işlemiş oldukları insanlığa karşı suçlardan dolayı yargılanmalıdır.
Değerli Basın Emekçileri;
Türkiye’de 2025 yılında ifade özgürlüğü, işkence ve kötü muamele yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, basın özgürlüğü ile seçme/seçilme hakkı yoğun ve sistematik bir biçimde ihlal edilmiştir. 2016 yılından beri uygulanan ve olağan bir rejim haline getirilen kayyım uygulamasına 2025 yılında da devam edilmiştir. Van Büyükşehir Belediyesi, Siirt Belediyesi, Şişli Belediyesi, Akdeniz Belediyesi ve Kağızman Belediyesine kayyım atanmıştır. Yine, ana muhalefet partisinin yönettiği başta İstanbul, Adana, Antalya Büyükşehir belediye başkanları olmak üzere birçok belediye başkanı siyasi saiklerle yürütülen soruşturmalar neticesinde tutuklanmış; halk iradesi yok sayılmıştır.
Siyasi iktidara ve TBMM’ye 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun kayyım atanmasına cevaz veren Anayasaya aykırı 45. Maddesinin kaldırılarak kayyım rejimine ve siyasi saiklerle yürütülen operasyonlara son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.
Bu dönemde toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ağır ve ölçüsüz müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Özellikle belediyelere kayyım atanmasını protesto amacıyla gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde birçok yurttaş hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınarak tutuklanmıştır. Söz konusu gösteriler boyunca yurttaşlar kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmış, kayyım atanan kentlerde Valilik tarafından alınan kararla bütün eylem ve etkinlikler hukuka aykırı bir şekilde yasaklanmıştır.
Değerli Basın Emekçileri;
Sağlık hakkı; en temel hak olan yaşam hakkının güvencesi olup bu hak kapsamında hasta kişilerin tedavi görmelerinin engellenmesi yaşam hakkına doğrudan müdahaledir. Özelikle hapishaneler gibi kapatma merkezlerinde tutulan kişilerin sağlık hakkının korunması ve uygulanması doğrudan devletin sorumluluğundadır. İHD Merkezi Hapishane Komisyonunun 2025 yılı verilerine göre Türkiye hapishanelerinde 335’i ağır olmak üzere en az 1412 hasta mahpus sağlık hakkından yoksun şekilde hapishanelerde tutulmaktadır. Hasta mahpusların nitelikli sağlık hizmetine erişimleri engellenmekte ve hapishanelerde geçirdikleri süre mahpuslar açısından sürekli bir işkenceye dönüşmektedir. Yaşamış oldukları ağır hastalıklar nedeniyle hapishanede kalmaları yaşamsal tehlike oluşturan mahpusların hakkında ATK tarafından düzenlenen raporların objektif kriterlerden uzak olduğu kamuoyunun malumudur. Bu konuda yaşanan krizin aşılması için infaz kanunun evrensel insan hakları standartlarına göre değiştirilmesi ve ATK’nın nihai karar verici merci olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
dönemde hapishanelerde çeşitli gerekçelerle yapılan çıplak arama, ağız içi arama, kelepçeli muayene, keyfi gerekçelerle verilen disiplin cezaları ile sürgün uygulamaları da yaygınlaşmıştır. Çıkarılan yönetmeliklerle süregelen infazdaki adaletsizlik derinleşmiş, İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla cezasının infazını tamamlamış yüzlerce mahpus keyfi idari kararlar ile hapishanede tutulmaya devam edilmiştir. Bu durum Anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğu gibi kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlaline neden olmaktadır. Mahpusların yoğun bir şekilde maruz kaldığı hak ihlallerinden biri de özel ve aile hayatına saygı ilkesidir. Binlerce mahpus ailelerin bulunduğu kentlerin çok uzağında bulunan hapishanelere tutularak haftalık görüş hakkı dahil yasanın kendilerine tanıdığı haklarından mahrum bırakılmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri;
Kadınların maruz bırakıldığı hak ihlalleri bu yıl da artarak devam etmiştir. Kadınlar sosyal yaşamlarından iş yaşamlarına kadar yaşamın bütün alanlarında hak ihlallerine maruz bırakılmaktadır. Türkiye’nin İstanbul Protokolünden çekilmesi ile birlikte kadına yönelik şiddet artmıştır. Devlet, kadınların yaşam hakkını korumak için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmemektedir. İstanbul Protokolünden çekilme kararı ve 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanmaması, kadınları hedef gösteren cinsiyetçi söylemler ve kadın bedeni üzerinden geliştirilen politikalar sonucunda Türkiye’de 2025 yılında şimdiye kadar en az 421 kadının yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Bunun yanı sıra yapılan düzenlemelerle kadınların sahip olduğu haklar kısıtlanmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından alınan planlı sezaryen yasağı kararıyla kadın bedeni üzerinden geliştirilen cinsiyetçi uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir. Kadınların haklarını koruyacak ve geliştirecek önleyici ve sosyal politikalar yaşama geçirilmelidir. Kadınların maruz bırakıldığı hak ihlallerinin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için İstanbul Protokolünden çekilme kararı geri alınmalı, 6284 sayılı kanun etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Yine idari makamların hukuka aykırı emirleriyle 8 Mart ve 25 Kasım gibi günlerde düzenlenen barışçıl gösterilere kolluk görevlileri orantısız müdahalesiyle kadınların toplantı ve gösteri hakkı ihlal edilmiştir.
Değerli Basın Emekçileri;
Çocukların yaşam hakkı, güvenliği, sağlığı, eğitimi ve kültürel haklarını etkileyen ihlaller yapısal ve süreklilik taşıyan bir nitelik göstermiştir. Çocuklar cinsel istismara, aile içi şiddete ve toplumsal şiddete maruz bırakılmaktadır. Çocuk işçiliği ve çocuk işçi ölümleri her geçen yıl artmaktadır. Çocukların haklarına erişimini engelleyen en önemli faktörlerden biri, uzun yıllar devam eden çatışmalı ortam ve çatışmalı ortamın bıraktığı tahribatlardır. Bu süreç, çocukların yalnızca fiziksel güvenliklerini değil; psikososyal gelişimlerini, toplumsal hayata katılmalarını ve geleceğe dair güven duygularını da doğrudan etkilemektedir. Kürt Meselesinin çözülmemesi, çocukların kültürel haklarını da ciddi biçimde etkilemektedir. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 17, 29 ve 30. Maddelerine koyduğu çekinceler; kültürel kimlik, anadil ve eğitim alanlarında çocukların haklarını sınırlamaktadır. Anadilde eğitim alamama, dilini kamusal alanda kullanamama, kültürel kimliğini özgürce yaşayamama gibi hususlar çocukların haklarını ihlal etmektedir. Bu sebeple insan hakları savunucuları olarak, çocuk haklarının korunmasının en temel şartlarından biri olan Kürt Meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü talebimizi bir kez daha yineliyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesinin 77. Yılında başta Türkiye olmak üzere devletleri ve uluslararası kurumları temel insan haklarının korunması, geliştirilmesi, savaş ve çatışmaların sona erdirilmesi, ihlallerin giderilmesi konusunda kararlı ve cesur davranmaya davet ediyoruz.
10 Aralık İnsan Hakları günü vesilesiyle yaptığımız bu açıklama ile coğrafyamızda yaşanan zorlu süreç içerisinde insan hakları, barış ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitiren her bir arkadaşlarımızı saygı ve minnetle andığımızı belirtmek istiyoruz.
İmzacı Kurumlar;
1. Diyarbakır Barosu
2. Diyarbakır Tabip Odası
3. İHD Diyarbakır Şubesi
4. ÖHD Amed Şubesi
5. Rosa Kadın Derneği
6. TİHV Diyarbakır Temsilciliği
7. Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu
8. Barış Anneleri Meclisi
9. BES Amed Şubesi
10. Birleşik Emekliler Sendikası Diyarbakır Şubesi
11. BTS Amed Şubesi
12. Çevre Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
13. Çocuk Çalışmaları Derneği (Çocukça)
14. Çocuklar İçin Adalet Derneği
15. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği
16. DİSK Dev Sağlık-İş Sendikası
17. DİSK Genel-İş 1 ve 2 No’lu Amed Şubeleri
18. Diyarbakır 78’liler Girişimi
19. Diyarbakır Diş Hekimleri Odası
20. Diyarbakır Ekoloji Derneği
21. Diyarbakır GİAD / Diyarbakır Genç İş Adamları Derneği
22. Diyarbakır İş Konseyi
23. Diyarbakır Mali Müşavirler Odası
24. Diyarbakır Metal İşleri Sanayi
25. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası
26. Diyarbakır Veteriner Hekimleri Odası
27. Diyarbakır Yenişehir Ziraat Odası Başkanlığı
28. EGİTİM-SEN Amed Şubeleri
29. Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
30. ESM Amed Şubesi
31. HABER-SEN Amed Şubesi
32. Hak İnisiyatifi Derneği Diyarbakır Temsilciliği
33. Harita Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
34. İç Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi
35. Jeoloji Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
36. Kimya Mühendisleri Odası Diyarbakır Temsilciliği
37. Lotus Genç Alan Derneği
38. Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
39. Makina Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
40. MEBYA-DER
41. MED-DER
42. Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği
43. Mezopotamya Psikologları Derneği
44. Mezopotamya Vakfı
45. Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi
46. Mordem Sanat
47. OSGİAD – Ortadoğu Sanayici ve Girişimci İş İnsanları Derneği
48. Peyzaj Mimarları Odası Diyarbakır Temsilciliği
49. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
50. Rengarenk Umutlar Derneği
51. SES Amed Şubesi
52. Shuder Diyarbakır
53. Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi
54. Swing Amed
55. TARIM-ORKAM SEN Amed Şubesi
56. TES-DER
57. TMMOB Amed İl Koordinasyon Kurulu
58. TUHAD-FED
59. TÜFAD (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) Diyarbakır Şubesi
60. TÜMBELSEN Amed Şubesi
61. YAPI-YOL SEN Amed Şubesi
62. Yeni Yaşam Derneği
63. Ziraat Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi