
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 849. haftasını, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme kayıp yakınları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve hak savunucuları katıldı. Eylemde, faili meçhul ve gözaltında zorla kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Her hafta olduğu gibi birçok sivil ve çevik kuvvete bağlı kolluk görevlisi alandaki yerini aldı. Bu hafta, Diyarbakır’da 10 Mayıs 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen Mehmet Şerif Avşar’ın failleri soruldu.
İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, eylemde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün, Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Haftası. Bu haftanın özel bir anlamı var. Özellikle, dünyada İkinci Dünya Savaşı döneminde Hitler faşizminden başlayarak, 1970’li yıllarda Güney Amerika’da ulusal özgürlük mücadelesi veren ve darbelere karşı direnen halkların yaşadığı gözaltında kayıplar üzerine çeşitli beyanlar yayımlandı. Bu süreç sonunda Birleşmiş Milletler, 1992 yılında Gözaltında Kayıplara Karşı Bildirge’yi ilan etti.
Ancak bu bildirge yeterli olmadı. Çünkü devletler, gözaltında zorla kaybetme politikasını sürdürmeye devam etti. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler 2006 yılında Gözaltında Kayıplara Karşı Sözleşme’yi imzaya açtı. Bugüne kadar yaklaşık 100 devlet bu sözleşmeye taraf oldu. Ne yazık ki Türkiye, hâlâ bu sözleşmeye taraf değildir. Bugün bunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Peki, Türkiye’deki kayıplar meselesi nedir? Bu mesele, 1915’ten itibaren başlayan, 12 Eylül askeri darbesiyle devam eden ve 1990’lı yıllardan itibaren Kürdistan coğrafyasında yoğunlaşan bir sorundur. Gözaltında kayıplar meselesi, özellikle Kürt halkının gündeminde önemli bir yer edinmiştir. Bu durum, doğrudan Kürt meselesiyle ilgilidir.
Kürt meselesinin çözümünü isteyen ve demokratik siyaset yürüten birçok kişi gözaltına alınmış ve kaybedilmiştir. Devletin arşivlerinde bu kişilerin sayısının binlerce olduğu bilinmektedir. Bizim tespit edebildiğimiz kayıp sayısı ise 2-3 binin üzerindedir. Ayrıca, yaklaşık 4 bin kişinin toplu mezarlarda gömülü olduğu belirlenmiştir.
Devletin, 2011 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurduğu komisyonun ulaştığı verilere göre, ülkede yaklaşık 17 bin faili meçhul cinayet bulunmaktadır.
Bugün Kürt meselesinde, 27 Şubat’tan sonra yeni bir çözüm sürecinden söz edilmektedir. 12 Mart’ta PKK, silahsızlanma kararı almıştır. Ancak ne yazık ki bugüne kadar devlet, ne bir faili meçhul cinayetin sonucunu açıklamış, ne kayıpların akıbetini ortaya koymuş, ne de adil bir yargılama süreci yürütmüştür.
Hasta mahpuslar meselesi hâlâ Türkiye’nin gündemindedir. Aynı şekilde, umut hakkı ve Abdullah Öcalan’ın tutma koşulları da kamuoyunun gündeminde yer almaktadır. Bu nedenle, devletin son 30 yılda yaşananlara ve özellikle kayıp yakınlarının, annelerin çağrısına artık kulak vermesi gerekmektedir. Atılması gereken adımlar bir an önce atılmalıdır.
PKK’nin silah bırakma kararı önemli bir adımdır. Ancak Türkiye’de sıkça söylenen bir söz vardır: Bir çiçekle bahar gelmez. Bizler de sadece PKK’nin attığı adımla bu topraklara kalıcı bir barışın gelmeyeceğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.”
17–31 Mayıs Kayıplar Haftası kapsamında hazırlanan Kürtçe açıklamayı, İHD Bölge Temsilcisi Mehmet Tahir Saçaklı okudu.
"Her yıl 17-31 Mayıs tarihleri arasında andığımız Kayıplar Haftası’nda, gözaltında kaybedilen insanlarımızın akıbetine ışık tutmak, bu ağır insan hakkı ihlalinin üzerinin örtülmesine karşı durmak ve cezasızlıkla mücadele etmek amacıyla bir dizi etkinlik düzenliyoruz.
1051.haftamızda, gözaltında kaybedilen sevdiklerimizi unutmadığımızı, unutmayacağımızı ve adalet arayışımızdan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha yüksek sesle dile getirerek Kayıplar Haftası’na giriyoruz. Devlet görevlileri ya da devlet destekli yapılar tarafından kaybedilen insanların aileleri olarak yıllardır aynı soruyu sormaya devam ediyoruz: Sevdiklerimiz nerede?
Israrla altını çiziyoruz: Gözaltında kaybetmeler sadece kaybedilenlerin değil, geride kalanların da hayatını karartan; kuşaklar boyu süren bir travmadır. Bu suç zaman aşımına uğratılamaz, görmezden gelinemez. Bugüne dek süren cezasızlık kültürü, yeni ihlallerin önünü açmış; toplumsal barış ve hukuk devleti ilkelerinin önünde büyük bir engel oluşturmuştur.
Kayıplar Haftası vesilesiyle kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları olarak bir kez daha talep ediyoruz: Gözaltında kaybedilen tüm kişilerin akıbeti açıklansın, Suçun fail ve sorumluları yargılanarak adalet önünde hesap versin, Gözaltında kaybetme Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suç olarak tanınsın, Cezasızlık uygulamalarına son verilsin, Türkiye Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetmelere Karşı Uluslararası Sözleşmesi’ni imzalasın ve hayata geçirsin, Galatasaray Meydanı’ndaki anayasa ve hukuk dışı mekan yasağı ile sayı sınırlamasına derhal son verilsin.
Biliyoruz ki bu taleplerimizin hayata geçmesi ancak kalıcı bir barış ortamında mümkündür. Bu nedenle silah bırakma kararlarıyla ortaya çıkan “negatif barış” sürecine; hakikat, yüzleşme ve adalet eşlik etmelidir. Gerçek anlamda barış, ancak toplumsal hafızanın onarılması, adaletin eksiksiz işlemesi ve insan haklarının tam anlamıyla tanınmasıyla mümkün olabilir.
Barış fırsatı siyasi hesaplara kurban edilmemeli; adil ve kalıcı bir barışın tesisi için güçlü bir siyasi irade ortaya konmalıdır.
Kayıplar Haftası vesilesiyle, silah bırakmanın gerçek bir barışın kapısını aralamasını diliyor; tüm duyarlı kamuoyunu hakikat, adalet ve onurlu bir barış talebimize ortak olmaya çağırıyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin; kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz."
İHD Diyarbakır Şubesi Sekreteri Ömer Saman ise daha sonra Mehmet Şerif Avşar’ın hikayesini Kürtçe olarak paylaştı.
“Mehmet Şerif Avşar evli ve iki çocuk babasıdır. Diyarbakır/Yenişehir’de, ailesine ait gübre satış dükkânında çalışmaktadır. Avşar, 22 Nisan 1994 günü ailesine ait dükkânda ağabeyleriyle birlikte çalışırken, dükkâna gelen uzman çavuş Gültekin Sütçü ve yanındaki üç korucu tarafından gözaltına alınır. Ağabeylerinin yanında alınıp götürülmesine rağmen gözaltına alındığı reddedilir. Olaydan yaklaşık iki hafta sonra, harabe bir binada Avşar’ın cenazesi bulunur.
Mehmet Şerif Avşar’ın kız kardeşi Sadiye Avşar’ın anlatımına göre:
“Dükkâna ilk olarak üç korucu ve bir itirafçı geldi. Korucular, Şerif’in ifadeye götürüleceğini söylediler. Ağabeyleri, Şerif’le birlikte gitmek istedi. Ancak korucular buna izin vermedi. Şerif ağabeyim, koruculardan kimlik göstermelerini istedi. Korucuların yanında bulunan uzman çavuş Gültekin Sütçü, Şerif’e kimliğini gösterdi. Ancak ağabeylerim yine de Şerif’i bırakmak istemedi. Bunun üzerine Gültekin Çavuş, ‘Hepsini öldürün’ diye emir verdi. Şerif öne atılarak ‘Tamam, ben gelirim’ dedi. Gelen korucular, Şerif’i Toros marka araca bindirip dükkândan ayrıldılar. Ağabeylerim, kendi araçlarıyla Toros’u takip etti. Şerif’in Saraykapı’da bulunan JİTEM binasına götürüldüğünü gördüler. Ağabeylerim binaya girip kardeşlerinin gözaltına alındığını belirtti. Orada bulunan memur, ‘Biz gözaltıları yapmıyoruz. Siz burada beklemeyin, biz araştıracağız’ şeklinde yanıt verdi. Ağabeylerim uzun süre kapıda beklerken, Şerif’i kaçıranların bahçede olduğunu gördüler. Günlerce Şerif’in nerede olduğunu söylemediler. Birçok resmi yetkiliye başvurduk, ancak cevap alamadık. Şerif kaçırıldığı günün hemen ardından savcılığa başvuru yapıldı. Babam, Ankara’da dönemin siyasetçileriyle görüştü. Ola
gazetelere ve televizyona yansıdı, ancak bir sonuç alamadık. Yaklaşık iki hafta sonra, harabe bir binada Şerif ağabeyimin cesedi bulundu. Otopsi raporuna göre, 10-15 gün önce öldürüldüğü belirtildi.
Bu olayda bizim durumumuz diğer ailelere göre biraz farklıydı. Kardeşimizin faillerinin bir kısmı bulundu ve yargılandı. Ancak hak ettikleri cezayı almadılar. Koruculardan biri 20 yıl ceza aldı, fakat 10 yıl sonra serbest bırakıldı. Diğer korucular ve itirafçı ise altı yıl ceza aldılar. Uzman çavuş Gültekin Sütçü olaydan yıllar sonra yakalandı ve tutuklandı. Ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. Şu an hâlâ serbestçe dolaşıyor. Uzun süre telefonla aranarak tehdit edildik. Sürekli devam eden telefon tehditleri ve ısrarlı fiziki takipler nedeniyle hepimiz başka şehirlere göç etmek zorunda kaldık.
Yerel mahkemelerde adil bir yargılama sağlanamayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Mahkeme, Türkiye’yi mahkûm etti.”
Gözaltında kaybedilişinin 31. yılında Mehmet Şerif Avşar için bir kez daha, maddi gerçeği açığa çıkaracak bir soruşturma ve kovuşturma yapılmasını; faillerin işledikleri ağır suçlardan ötürü cezalandırılmalarını talep ediyoruz.”
Şimdi de gözaltında zorla kaybettirilen Mehmet Şerif Avşar ve diğer tüm gözaltında kaybedilenler için bir dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ