870. HAFTA: KULP ALACA KÖYÜ KATLİAMININ FAİLLERİ SORULDU

870. HAFTA: KULP ALACA KÖYÜ KATLİAMININ FAİLLERİ SORULDU

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 866. haftasını, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme kayıp yakınları, sivil toplum örgütü temsilcileri, hak savunucuları ve çok sayıda kişi eyleme katıldı. Eylemde, faili meçhul ve gözaltında zorla kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Her hafta olduğu gibi birçok sivil ve çevik kuvvete bağlı kolluk görevlisi alandaki yerini aldı. Bu hafta, 9 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır Kulp Alaca Köyü’nde yaşanan katliamın failleri soruldu.

İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Fırat Akdeniz, eylemde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Birkaç gün önce iki internet sitesi üzerinden bir tişört satışa sunulmuştu. Bu tişörtün üzerinde Beyaz Toros amblemi ve yanında “17.000 insan bir Toros’a sığar mı?” yazısı bulunuyordu. Bilindiği üzere büyük tepkiler ve boykot kararlarının ardından bu iki internet sitesi ürünü satıştan kaldırdı. İnsan Hakları Derneği olarak biz de derhal suç duyurusunda bulunduk.

Aslında toplumsal hafızamıza yönelik bu tür mesajlar ilk değil. İki yıl önce yine Çiçek Sepeti, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın posterini satışa sunmuştu. Yine aynı yıl, Bursaspor–Amedspor maçında Yeşil’in posterleri tribünlerde açılmış, Beyaz Toros amblemli pankartlar sergilenmişti. Bu tür ürünlerin sosyal medyada pazarlanması ya da ifşa edilmesi, her şeyden önce binlerce insanın acısını deşmek, insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olmak ve toplumsal hafızamızı, yaralarımızı derinleştirmekten başka bir anlam taşımamaktadır.

Beyaz Toros, gözaltında zorla kaybetmelerin, faili meçhul cinayetlerin, yargısız infazların, devlet şiddetinin ve cezasızlığın bir simgesidir. Toplumsal hafızamız, yaralarımız, acılarımız ve travmalarımız popüler kültürün, nostaljinin ya da mizahın konusu olamaz, olmamalıdır da. Bu tür ürünlerin pazarlanması ve piyasaya sürülmesi, suç ve suçluyu övmektir. Bu, insanlığa ve insan onuruna karşı işlenen suçlara ortak olmak anlamına gelir. Çünkü Beyaz Toros, gözaltında kaybedilen sevdiklerimizin, faili meçhul cinayetlerin simgesidir. 1990’lı yıllarda devlet ve devlete bağlı paramiliter güçler tarafından işlenen suçların sembolüdür. Ölüm aracı olarak bilinen ve devletin şiddet yüzünü temsil eden bir simgedir Beyaz Toros.

Bir kez daha, bu tür paylaşımlarda bulunanlar ve yetkililer hakkında hukukun gereğini yaparak derhal soruşturma başlatılmasını talep ediyoruz. Yıllardır acılı yüreğimizle kayıplarımızın peşinde koşuyoruz. Kayıplarımızı arıyoruz. En azından bir mezarımız olsun istiyoruz. Biz de normal bir yaşam sürmek, acımızı bitirip yasımızı tamamlamak istiyoruz. Ancak ne yazık ki her gün acımızı tazeleyen, yaralarımızı yeniden deşen olaylarla karşılaşıyoruz. Otuz yıldır bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Bir kez daha bu meydanda çağrımızı yineliyoruz: Bu iki internet sitesi derhal kayıp yakınlarından ve Kürt halkından özür dilemelidir. Boykot çağrımızı bir kez daha buradan yineliyoruz.”

Ardından söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, konuşmasında şunları ifade etti: “Dün, 10 Ekim’de yitirdiğimiz canları andık. Yarın Sur’da katledilen Helin Şen’i ve yine Suriye’nin işgali sırasında katledilen Hevrîn Halef’i anacağız. Bugün anacağımız kayıplar, 9 Ekim 1993’te gözaltında kaybedilen insanlardır. Bu kişiler, zaman içinde biçim değiştiren “kontrollü illegalite”nin kurbanlarıdır. 1990’larda Beyaz Toros’larla dolaşan kontra–Hizbullah güçleri, 2000’lerde mafyalara dönüştü; 2007’de beyaz bir berenin altında belirdi; 2015’te IŞİD’in bombalı yelekleriyle ortaya çıktı; 2018’de ise “Selefi Suriye Milli Ordusu” adı altında sahneye çıktı. Bugün de Kürdistan sokaklarında “devlet biziz” diyerek gezen illegal çete yapıları şeklinde varlıklarını sürdürüyorlar.

Bunların tümü devlet gözetiminde, müsaade edilen “kontrollü illegalite”nin ürünüdür. Barış ve demokratik toplum çağrısına karşı geliştirilen adımlardır. Bugün barış ve demokratik toplum sürecinden, meclis çalışmalarından bahsediyoruz. Cumartesi Anneleri oraya gidip meramlarını, taleplerini anlattılar: Kemik ve bir mezar taşı taleplerini dile getirdiler. Orada dile getirilen talepler bizim de taleplerimizdir. Adalet, yüzleşme ve hesap verme istiyoruz. Devletin sorumluluğunu üstlenmesini, suçunu kabul etmesini ve bu suçların araçlarını, faillerini adalet önüne çıkarmasını talep ediyoruz.

Bu çağrımızı hem her cumartesi günü saat 12.00’de bu meydandan, hem de meclisten ve sokaklardan dile getirmeye devam edeceğiz. 1995’te kaybedilen Fehmi Tosun’dan, 2007’de faili belli olan Hrant Dink’e kadar bütün kayıplar onurumuzdur. Hepsini saygıyla anıyorum.”

Kayıp Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi Murat Yüksek, Mehmet Salih Akdeniz’in hikâyesini okudu. “M Salih Akdeniz, Diyarbakır’ın Kulp ilçesi İnkaya köyünde ikamet ediyordu. 68 yaşında ve köyün muhtarı olan M Salih Akdeniz çevresinde sevilen ve misafirperverliğiyle bilinen biriydi. Köyü çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştığından yazın Kulp-Muş sınırında bulunan Alaca köyüne bağlı Şenyayla bölgesine göç eder, Ekim-Kasım ayı içerisinde ise tekrardan köye inerlerdi.

1993 yılının Eylül ayında Alaca köyüne bağlı Şenyayla bölgesinde Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasında Bolu 2.Tugay Komutanlığı tarafından büyük bir operasyon yapılır. 9 Ekim 1993 tarihinde M Salih Akdeniz, köye dönüş hazırlıkları yaptığı esnada gözaltına alınır.

M Salih Akdeniz, askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra Alaca Köyüne bağlı Kepir mezrasına götürülür. Orada bulunan köy sakinlerinden 10 kişi daha askerler tarafından gözaltına alınıp aynı bölgeye getirilir. Gözaltında tutulan 11 kişiye akrabaları tarafından yaklaşık bir hafta boyunca kendilerine yemek götürülür.

Gözaltına alınan herkesin eli bağlı ve sadece ziyaretçileri geldiğinde ve yemek yedikleri sırada ya da ihtiyaçlarını giderdikleri esnada bağları çözülüyordu. M Salih Akdeniz’in eşi Pembe Akdeniz’in anlatımına göre en son eşine yemek götürdüğünde eşinin kendisine “bir daha yemek getirme, bizi buradan götürecekler” dediğini söyler. Ertesi gün görgü tanıklarına göre M Salih Akdeniz’le birlikte 11 kişi helikoptere bindirilerek oradan götürülür. O tarihten sonra M Salih Akdeniz ve diğer köylüleri ne gören olur ne de onlardan haber alan olur. Ailelerin tüm resmî kurumlara başvurmalarına rağmen gözaltına alınanlardan herhangi bir bilgi elde edilmez.

1994 yılının hemen başında M Salih Akdeniz’in kardeşi M Emin Akdeniz İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesine abisi ile birlikte gözaltına alınan kayıp 11 kişi hakkında başvuruda bulunur. Aynı yıl içerisinde İHD Diyarbakır şubesi avukatları, M Salih Akdeniz ile birlikte gözaltında kaybedilen 11 kişi ile ilgili davayı AİHM’e taşır.

2001 yılında AİHM, bu davada Türkiye’yi, kaybolan 11 kişinin ailesine toplam 311 bin sterlin ödemeye mahkûm eder. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu suçu kabul ederek gözaltında zorla kaybedilenlerin ailelerine bu tazminatı öder.

Olaydan yaklaşık 11 yıl sonra 2004 yılının Kasım ayında Kulp ilçesi Alaca köyünde bir çoban tesadüfen dere yatağında insan kemiklerine rastlar. Haberin yayılmasıyla birlikte bir kısım kayıp aileleri bulunan kemiklerin kendi kayıplarına ait olabileceğini düşünerek bölgeye gider. Kemiklerin bulunduğu alanda yanmış giysiler ve birtakım özel eşyalar bulunur. Aileler, bu eşyaların kendi kayıplarına ait olduğunu hemen orada tespit eder.

M Salih Akdeniz’in oğlu da o esnada babasına ait tütün tabağını hemen tanır. O tütün tabağı evine misafir olarak gelen her kişiye ikramda bulunduğu tabakadır. Bu esnada kemiklerin hiçbirinde kafatası bulunmaz. Eşyalardan ve objelerden anlaşılacağı üzere cesetler öldürüldükten sonra yakılmıştır.

Daha sonra Kulp Cumhuriyet Başsavcısı tarafından, bulunan bu kemikler hakkında soruşturma başlatılır. Ardından o dönemde ve o bölgede kaybedilen kayıp yakınlarından DNA testleri alınır ve kemikler ATK’ye gönderilir. Daha sonra kemikler ATK emanetinde kaybolur.

2013 yılı Ekim ayında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi Kulp Alaca Köyü davasının açılmasına karar verir.

19 Eylül 2018 tarihinde 18. Duruşması yapılan Kulp Alaca Köyü davasında, mahkeme operasyonu yöneten Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında “ yeterli ve ikna edici delil bulunmadığından sanığın beraatine” kararını verir.

Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu 9 Aralık 2020 tarihinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ret edilir. Bunu üzerine aileler temyiz talebiyle Yargıtay’a başvurdular.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, inceleme tamamlanmadan, evrensel hukuku yok sayarak 19 Mart 2024 tarihinde dosyada zamanaşımından düşme kararı verdi. Aileler, aynı yıl Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu.

870. haftamızda 11 köylünün gözaltında kaybedilmesi ile ilgili 31 yıldır devam eden cezasızlığa son verilmesini; maddi gerçeğin açığa çıkartılarak bu suçtan sorumlu olanların cezalandırılmasını talep ediyoruz.

Kaç yıl geçerse geçsin; Mehmet Salih Akdeniz ile birlikte gözaltında zorla kaybedilen, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya, Ümit Taş için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz”

Şimdi de M Salih Akdeniz ile birlikte gözaltında zorla kaybedilen 11 köylü ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.

İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ