Geçmişin karanlık yüzü ile yüzleşmeyenler, onurlu bir geleceği inşa edemezler

20.07.2011

Değerli basın mensupları;
Kürt sorunu konusunda, Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar, elitlerin çözümsüzlükte ısrarının yol açtığı ve tüm yakıcılığı ile hayatımıza giren toplu mezarlarla ilgili yaptığımız çalışmayı kamuoyuyla paylaşmak için bugün bir aradayız.

Bilindiği üzere ülkemizin en köklü sorunu olan Kürt sorunu ya sürekli olarak görmezden gelindi ya da sorun inkâr, imha ve güvenlik ekseninde ele alınıp şiddeti temel alan çözümsüzlük politikası yürütüldü. Tarihin birçok döneminde çıkan Kürt isyanları, aşırı güç kullanılıp binlerce insanı katletme pahasına bastırılmaya çalışıldı. Ancak son 30 yıldır süren savaş gösteriyor ki, bugüne kadar izlenen yol, bir sonuç vermemiştir. Sadece, geçmişte “Zilan deresi”, günümüzde ise “Newala Qasaba” gibi yüzlerce toplu mezarların oluşmasına yol açmıştır.

Bölgede toplu mezar olayı ilk olarak 1989 yılında gündeme geldi. Bu tarihlerde bölge genelinde bir araştırma yapan Gazeteci Günay Aslan, Siirt'e bağlı Newala Qasaba'da (Kasaplar Deresi) çok sayıda cesedin olduğunu tespit etmişti. Aslan'ın tespitleri sonucunda aralarında PKK’nin askeri sorumlularından olan ve Gabar Dağı'nda çıkan çatışmada yaşamını yitiren Agit Kod adlı Mahsum Korkmaz ve çatışmalarda yaşamını yitiren birçok PKK gerillasının bulunduğu 73 kişinin ismine rastlanmıştı. Aslan 20 Haziran 1989 tarihinde Özalp Cumhuriyet Savcılığı kanalıyla Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı'na bir dilekçeyle başvurarak, elde ettiği bilgilerin araştırılmasını istemişti. Aslan'ın başvuru dosyasında, cesetleri Newala Qasaba'ya atılan 73 kişilik isim listesi de bulunuyordu. Ancak Kasaplar Deresi’ndeki toplu mezarlarda bulunan kişi sayısının 73’ün çok üzerinde olduğu ileri sürülüyor.
Toplu mezar iddiaları üzerine dönemin bazı siyasi parti temsilcilerinin girişimi ile Kasaplar Deresi’nde bir kazı çalışması yapıldı ve yapılan kazı sonucu 8 kişiye ait cenazeye ulaşıldı. Dönemin yakın tanıklarından biri olan Siirt eski Belediye Başkanı Ekrem Bilek, Dicle Haber Ajansı’na yaptığı açıklamayla orada yapılan kazı çalışmasını doğruluyor. Nitekim kendisi dün savcılığa giderek tanıklık ettiği olay hakkında ifade vermiştir.

Toplu mezar olayı sonraki yıllarda da var olduğu hep bilindi ama 90’lı yılların çatışmalı ortamı sadece mezar yaratmaya yönelik gelişti, ama bu mezarların ortaya çıkarılması hiçbir zaman gündeme gelmedi.
2000 yılında ise Türkiye korkunç bir vakayla daha yüz yüze geldi. Bunun adı ‘mezar evler’ idi. Bu dehşet verici manzarayı yaratan da bölgede Hizbul-Kontra olarak bilinen ve uzun yıllar yüzlerce kişinin kaybedilerek öldürülmesinde rol oynayan Hizbullah örgütüydü. Hizbullah’ın 10 noktada bulunan mezar evlerine yapılan operasyonda kaçırılarak katledilen ve domuz bağlarıyla bağlı durumda 54 kişinin cesedine ulaşıldı.

Ancak toplu mezarlar yoğun bir şekilde kamuoyunun gündemine 2003, 2004 ve 2005 yılları sonrası geldi. 2003 yılında Diyarbakır Kulp İlçesi Bağcılar Köyü Düzpelit Mezrası’nda 8 sivil vatandaşın, 2004 yılında Diyarbakır Kulp İlçesi Alacaköy Kepre Mezrası’nda 11 köylünün kemiklerinin mezarlardan çıkarılması, ayrıca İtirafçı Abdulkadir Aygan’ın itirafları sonucu Silopi’de bazı noktalarda yapılan kazı sonucu ortaya çıkan sivil kişilere ait kemikler bölgemizin nasıl bir gerçeklikle karşı karşıya olduğunu gözler önüne serdi. Bu tarihten itibaren artık onlarca toplu mezarın bilgileri gerek derneğimize, gerekse basın yayın kuruluşlarına akmaya başladı.

Değerli basın mensupları;
İHD Diyarbakır Şubesi olarak şimdiye kadar yüzlerce toplu mezar başvurusu aldık ve yaptığımız girişimler sonucu bu toplu mezarların bir kısmını açtırdık. Açılan toplu mezarlarda bulunanlar yüreği acılı gözü yaşlı annenin, acısını dahi doyasıya yaşayamayan yüreği yaralı babanın evlatlarıdır. Dağın herhangi bir yerine ya da askeri birliğin çöplüğüne toplu olarak gömülenler bu ülkenin vatandaşı oldukları unutulmakta, onlara her türlü muamele reva görülmektedir.

Bölgede onlarca toplu mezarın ortaya çıkarılmasına ve katliamların kimler tarafından yapıldığı bilinmesine rağmen; hükümetin bu sessizliği, yargının bu duyarsızlığı bizleri kaygılandırmaktadır. Bunları açığa çıkarma noktasında yetkili, sorumlu ve görevli olan kişi ve kurumlar, bedenleri toprağın altında çürümeye terk ettirerek unutturmak mı istiyor? Ancak bilmelidir ki, bu yaklaşım bedenleri toprak altında çürüttüğü gibi, aynı zamanda toprağın üzerindeki hukuk, adalet, vicdan, ahlak ve insanlığın da çürümesine yol açmaktadır.

Türkiye, artık bölgede yaşanan toplu mezarlar gerçeği ile yüzleşmeli ve bu mezarları açılması konusunda yetkilerin bir an önce harekete geçmesi gerekmektedir. Ancak bu bir kaç savcının iyi niyetli çalışması ile sonuçlandırılacak bir çalışma değildir. Bu nedenle gerek askeri, gerekse de sivil yetkililerin elinde bulunan tüm veriler kamuoyu ve savcılıklarla paylaşılmalı mezarları açılması konusunda ciddi bir iradenin ortaya konulması gerekmektedir. Açılacak toplu mezarlardaki insanların sağlıklı bir şekilde kimliklendirmeleri yapılabilmesi için başka yerlerde kullanılmaması kaydıyla bir DNA veri bankasının oluşturulması ve tüm kayıp yakınlarından alınacak örnekler ile sağlıklı bir şekilde karşılaştırılmasının yapılması sağlanmalıdır. Aksi taktirde sağlıklı bir sonuç almak mümkün değildir.

Bugün sizlerle paylaşacağımız toplu mezar raporunda çarpıcı veriler ve sonuçlar bulacaksınız. Hazırlarken bizleri de dehşete düşüren bu rakamlar karşısında söylenecek sözün artık olmadığını düşünüyoruz. Artık harekete geçme zamanıdır. Artık, insanlarımızın derin acılarını bir nebze de olsun dindirme zamanıdır. Artık, bu toplu mezarların gün yüzüne çıkarılması zamanıdır. Bunun olması için başta yetkililer olmak üzere tüm duyarlı kesimleri, aydınları, basın yayın kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini toplu mezar gerçeğiyle yüzleşmeye çağırıyor, bugüne kadar içinde bulundukları sessizliğe son vermelerini istiyoruz.