Cezaevlerinde Tecavüze Uğrayan Sadece Çocuklarımız Değil, Bu Ülkenin Hukuk Sistemidir

09.03.2012

BASINA VE KAMUOYUNA
(Cezaevlerinde Tecavüze Uğrayan Sadece Çocuklarımız Değil, Bu Ülkenin Hukuk Sistemidir)

Değerli basın mensupları;
Ülkemizin kanayan yarası haline gelen cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırladığımız raporu açıklamak için bir aradayız.
Bilindiği üzere cezaevleri ülkemizde hak ihlallerinin yaşandığı en önemli mekanlar arasında yer almaktadır. Birçok kez yaptığımız açıklamalarla dikkat çektiğimiz, kimi zaman ise özel heyetler oluşturarak gezdiğimiz cezaevlerinde nasıl hukuk dışı uygulamalar ve hak ihlalleri yaşandığı aslında kamuoyunun da bilgisi dahilindedir. Bunu sadece bizler ve duyarlı kamuoyu bilmiyor, ayrıca yetkililer de biliyor. Nitekim derneğimize yapılan başvurular veya yaptığımız incelemeler sonucu tespit ettiğimiz hak ihlallerini her fırsatta devletin ilgili birimlerine bildirmekteyiz. Ancak başta Adalet Bakanlığı olmak üzere devlet kurumları adeta bu sorunlar karşısında kulaklarını tıkayarak, yaşanan ihlallere göz yummaktadırlar. Son örneğini Pozantı’da gördük ve yakından tanıklık ettik. Pozantı’da yaşanan insanlık dışı uygulamalar, derneğimiz vasıtasıyla iki yıl boyunca sürekli olarak Adalet Bakanlığı’na bildirilmesine rağmen, yaşanan sorunların giderilmesine ilişkin en ufak bir girişim yapılmamıştır. Bu durum da başta Adalet Bakanlığı olmak üzere devletin ilgili kurumlarının işlenen bu suçlara ve hak ihlallerine birinci dereceden ortak olduğunu göstermektedir.

Bu gerçeği cezaevlerindeki ağır hasta mahpuslar ve cezaevlerinde yaşanan ölümlerle ilgili yetkililerin takındığı tavırdan daha net görebilmekteyiz. İHD olarak, yıllardır hiç bıkmadan her platformda dile getirdiğimiz cezaevlerindeki ağır hasta mahpusların durumu ne yazık ki 2011 yılında da değişmemiştir. Yapılan tüm başvurulara rağmen ne Adalet Bakanlığı, ne de af yetkisine sahip Cumhurbaşkanı feryatlarımızı dikkate almadı. Bunun sonucunda da 2011 yılında peşi sıra ölüm haberlerini duyar hale geldik. Antalya’da cezaevinde yatan Gülay Çetin, Midyat Cezaevi’nde Şehmus Yalçın, Adana Kürkçüler Cezaevi’nde Latif Bodur ve son olarak Erzurum Cezaevi’nde Mehmet Aras, hastalıklarına ve cezaevi koşullarına daha fazla dayanamayarak yaşama veda ettiler.
Hazırladığımız raporda yer alan verilere göre, devletin ihmali ve hastalıkları nedeniyle bölge cezaevlerinde 13 kişi yaşamını yitirdi. Eğer böyle devam ederse ve bu gidişata müdahale edilmezse bu ölümler içinde bulunduğumuz yılda da devam edecektir. Çünkü İnsan Hakları Derneği olarak yaptığımız araştırmalar sonucu cezaevlerinde halen 256 ağır hasta bulunmaktadır. Bunlardan 106’sı ise ölümcül hastalıkları nedeniyle ölüm sınırındadır. Verdiğimiz bu rakamların dışında cezaevlerinde binlerce mahpus tedavi olanaklarından yeterince yararlanamamaktadır. Bu rakamları bir kez daha kamuoyunun ve yetkililerin dikkatine sunuyoruz. Cezaevlerinde ölümcül veya yakın bakım gerektiren hasta tutuklu ve hükümlülerin derhal salıverilmeleri gerekmektedir. Aksi durumda ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler çerçevesinde bu sürecin gereklerini yerine getirmeyen kurumlar, insanlık suçu işlemiş sayılacaklardır.

Değerli basın mensupları;
Açıkladığımız bilanço rakamlarından da anlaşılacağı üzere ağır hasta mahpuslar ve ölümler dışında da cezaevlerinde büyük sorunlar ve hak ihlalleri yaşanmaktadır. Bu durumu bizzat cezaevlerinde yerinde tespit etmemizin yanında, derneğimize cezaevlerinden yapılan başvurulardaki artış da, yaşanan ihlallerin açık göstergesidir. Nitekim 2011 yılında cezaevlerindeki işkence vakaları başta olmak üzere, uygulanan sevk ve sürgünler, tecrit ve izolasyon, disiplin cezaları, haberleşme hakkının engellenmesi ve çeşitli hak gaspları, artık cezaevlerinin gerçek anlamda gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Son 3 yıl içerisinde siyasi operasyonlar sonucu binlerce kişinin tutuklanmasından kaynaklı cezaevlerindeki doluluk oranı, bu yapılardaki yaşamı adeta işkenceye çevirmiştir. Adalet Bakanlığı’nın cezaevlerindeki bu sorunlara karşı kayıtsızlığı ise, artık kabul edilemeyecek bir boyut kazanmıştır.
Pozantı Cezaevi’nde işkence ve cinsel istismara maruz kalan çocuklar ve aynı durumda bulunan diğer TMK mağduru çocuklar, başka cezaevlerine sevk edileceklerine bir an önce serbest bırakılmalıdır. “Taş attı” diye, “gösterilere” katıldı diye tutuklanan çocukların hak ettiği cezaevine atılıp işkenceye maruz bırakılmak değildir. Onların yeri, ailelerinin yanıdır, okullarıdır, oyun oynadıkları arkadaşlarının yanıdır. Bu nedenle cezaevlerinde siyasi nedenlerle bulunan tüm çocukların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Değerli basın mensupları;
Ülkemizdeki cezaevlerinin sorunları ve mahpusların maruz kaldığı hak ihlallerinden söz ederken, değinilmesi gereken en önemli konuların başında İmralı Cezaevi’nde yaşanan tecrit uygulamasıdır. Uzun yıllar bu cezaevinde tek başına kalan ve kaldığı 13 yıl boyunca sürekli olarak çeşitli hak ihlalleriyle karşı karşıya bırakılan Abdullah Öcalan, 2011 yılında başlayan ve halen devam eden eşi benzeri görülmemiş ağırlaştırılmış bir tecrit uygulamasına maruz bırakılmıştır. Kamuoyunun tüm tepkisine rağmen bu tecrit uygulaması gün geçtikçe daha da derinleştirilmeye çalışılıyor. Bu durum başta insanın temel hakları olmak üzere, uluslararası sözleşmelere ve temel hukuka aykırı bir durumdur. Kürt sorunun çözümü konusunda en önemli aktörlerden biri olan Sayın Öcalan’a yönelik bu tecrit politikası, Kürt sorununu içinden daha da çıkılmaz bir hale getirmektedir. Bugün Kürt kamuoyunun büyük bir bölümü, uygulanan bu tecrit ve izolasyon nedeniyle büyük bir kaygı içerisindedir. Bu kaygılarını dile getiren birçok çevre, gerek dışarıda olsun, gerekse cezaevlerinde olsun açlık grevleri gerçekleştirerek, bu hukuksuzlukları protesto etmektedir. Öcalan’a uygulanan bu tecrit politikasına bir an önce son verilmesi gerektiğini belirtiyor, içinde bulunduğumuz yılın barış ve huzur içinde geçirilmesi için Öcalan’ın üzerine düşen rolü oynamasına engel olunmaması gerektiğini ısrarla vurguluyoruz.

Şu an önünde bulunduğumuz cezaevi başta olmak üzere şu an ülkenin birçok cezaevinde baskı ve tecrit uygulamalarını protesto etmek amacıyla mahpusların açlık grevleri devam ediyor. Bizler insan hakları savunucuları olarak, insan canının önemli olduğunu ve hiçbir canın ölüme yatırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak cezaevlerinde sürdürülen açlık grevlerine neden olan baskı ve tecrit uygulamalarının insanın son çaresi olan bedenini ölüme yatırma gibi bir sonucu doğurduğunu da biliyoruz. Bu nedenle öncelikle devlete çağrıda bulunmak istiyoruz; Kürt kamuoyunu ciddi anlamda rahatsız eden tecrit uygulamasından ve cezaevlerindeki baskı politikasından vazgeçin artık. Bu ülkenin daha fazla can kaybetmeye tahammülü kalmamıştır. Bedenlerini açlığa ve ölüme yatıran cezaevlerindeki mahpuslara da gerçekleştirdikleri açlık grevlerini sona erdirmeleri çağrısında bulunuyoruz.

2011 yılı Cezaevleri Raporu’nda ve yukarıda açıkladığımız üzere cezaevlerindeki durum içler acısı bir tabloyu bizlere göstermektedir. Bu tablonun değişmesi ve daha yaşanılır bir hal alması demokratik ülkelerin vazgeçilmez şartlarındandır. Bu nedenle cezaevlerinde insan haklarının korunması ve yaşama geçirilmesi için tüm kesimleri sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Ayrıca cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin tüm kamuoyunu da duyarlı olmaya ve yaşanan hukuksuzluklar karşısında sessiz kalmamaya çağırıyoruz.

İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ