BASINA VE KAMUOYUNA
(Bu Kan ve Gözyaşı Nereye Kadar? Diyalog Kapılarını Açın Artık)
Değerli Basın Mensupları,
İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 Yılı İlk 6 Aylık İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.
Raporumuza ilişkin açıklamaya geçmeden önce bundan 21 yıl önce karanlık güçler tarafından katledilen Kürt siyasetçisi ve insan hakları savunucusu Vedat Aydın’ı rahmetle anmak istiyoruz. Vedat Aydın bu ülkenin bir aydını ve önemli değerlerinden biriydi. Ancak, bu ülkede gerçekleşen binlerce cinayet gibi, karanlık güçler onu da aramızdan aldı. Yılmaz bir mücadele adamı olan ve insan hakları alanında büyük emeği geçen Vedat Aydın’ı katleden zihniyetin bugün halen sürdüğünü çok üzülerek belirtmek istiyoruz. Kendisi aslında failleri kamuoyunca bilinen ‘meçhul’ kişiler tarafından vurulmuştu. Bugün ise katledilen insanlarımızın katilleri, artık kendini gizleme gereği bile duymamaktadır. Bazen bir gösteri sırasında, bazen bir operasyon alanında, bazen bir sınır taşında. Dün olduğu gibi, bugün de katilleri biliyoruz belki, ama bu sistem yine gizliyor o failleri. Aradan 21 yıl geçmesine rağmen bir şeyin değişmediği bir ülkede yaşıyoruz işte. Bugün Vedat Aydın’ı anarken, verdiği insan hakları, demokrasi ve barış mücadelesinin de takipçisi olduğumuzu yenilemek istiyoruz.
Değerli Basın Mensupları;
2012 yılının başından itibaren yoğun bir yılın ilk 6 ayını geride bıraktık. Yoğun siyasi gündemin olduğu ve çatışmalı sürecin tırmandığı bu 6 aylık süreçte hak ihlalleri de durmak bilmedi. Geçtiğimiz yılın son günlerinde gerçekleşen Roboskî katliamı ve sonrasında yaşanan gelişmeler, mevcut devlet sisteminin vatandaşlarından ne kadar uzak, halkının hassasiyetlerine önem vermeyen bir politikaya sahip olduğunu hep birlikte görmüş olduk. Vatandaşlarından bir özrü dahi esirgeyen bu sistem, geride bıraktığımız 6 ayı da çatışmalara ve çözümsüzlüğe kurban etti.
Yılın başından itibaren, kış ayları olmasına rağmen, yoğun askeri operasyonlar yapılarak, bu ülkenin dağları kan gölüne çevrildi. Baharın gelmesiyle birlikte yoğunluğu daha da artan bir çatışmalı sürecin içerisinde bulduk kendimizi. Ve bu çatışmalar yılın ortasına doğru daha da büyüyerek, daha fazla can kaybına neden oldu.
Bu operasyonlar ve çatışmalar beraberinde sivil ölümleri, köylülere yönelik baskıları, doğanın tahrip edilmesini ve daha birçok hak ihlalini de beraberinde getirmiştir.
Yaşanan bunca can kaybına ve toplumun büyük kesiminin barış çağrılarına rağmen, ne yazık ki, barışın sağlanması konusunda gözle görülür bir çabanın olmadığını görmekteyiz. Son bir iki ay içerisinde her ne kadar bazı projeler ve adımlardan bahsedilse de hükümetin bu kanı durdurmak için somut bir projesinin olmadığını üzülerek belirtmek istiyoruz. Geçmiş yıllarda gerçekleşen bazı diyaloglar da maalesef durmuş durumdadır.
Bu durum, siyasal iktidarın gerekli adımları atmamasından kaynaklanmaktadır. Hükümet birçok kesim tarafından seslendirilen diyalog ve müzakereleri sürdüreceğine, bu diyalogun birinci derecede muhatabı olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulamaktadır. Bugünlerde bir yılı dolmak üzere olan ağırlaştırılmış bu tecrit uygulaması, verdiği siyasi zararın yanında aynı zamanda bir insan hakkı ihlalidir. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit kimseye yarar sağlamayacaktır. Aksine, bu durum çatışmalı ortamı ve ölümleri körüklemektedir. Bu uygulama sürdüğü müddetçe görüldüğü üzere kan akmaya devam ediyor. Ve neredeyse her gün bu ülke bir evladını yitiriyor. Tekrar belirtmek isteriz ki; bu can kayıplarının vebali ağırdır. Bu vebalin birinci dereceden sorumlusu olmaktan vazgeçin artık.
Değerli Basın Mensupları;
Geride bıraktığımız 6 ay içerisinde çatışmalar ve beraberinde gelen ölümlü olaylar dışında birçok alanda önemli hak ihlali yaşanmıştır. Bunların başında da cezaevleri gelmektedir. Açıkladığımız bilanço rakamlarından da anlaşılacağı üzere 6 ay içerisinde cezaevlerinde büyük sorunlar ve hak ihlalleri yaşanmaktadır. Yıllar boyu yaptığımız açıklamalar, hazırladığımız raporlar ve yerinde tespitlerle cezaevlerinin büyük sorun olduğunu ve buna bir an önce çare bulunmasını defalarca ilgili makamlara ilettik. Maalesef bu konuda en ufak bir düzenleme yapılmadı. Bunun sonucunda da Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde büyük bir faciayla karşılaştık. 13 kişinin diri diri yanarak can verdiği bu olayın tek sorumlusu Adalet Bakanlığı ve ilgili yetkililerdir. Ancak bilinmesini isteriz ki, sorun yaşanan tek yer Urfa Cezaevi değildir. Türkiye’nin birçok cezaevinde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Cezaevlerindeki ölümün eşiğindeki hasta mahpusların durumu başta olmak üzere, uygulanan sevk ve sürgünler, sürgünler sonrası yapılan işkenceler, çeşitli hak gaspları, cezaevlerinin içinde bulunduğu durumu özetler niteliktedir.
Ülkemizde neredeyse her gün hasta bir mahpusun ölüm haberine uyanıyoruz. Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu’nun cezaevlerindeki bu sorunlara karşı duyarsızlığı bu ölümlerin yaşanmasına neden olmaktadır. Bu durum hangi vicdana sığmaktadır? Adı geçen bu kurumun başındakiler nasıl rahat uyumaktadırlar? Kendi sorumlulukları altındaki bu kurumlarda yaşanan bu ölümlerin hesabını nasıl vereceklerdir?
Değerli Basın Mensupları;
Bölgemizde son 6 ay içerisinde muhalif kesimlere yönelik gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklama operasyonları hızından bir şey kaybetmemiştir. Üç yılı aşkındır devam eden ve bu yıl da yürütülmeye devam edilen KCK adı altındaki operasyonlar, toplumun neredeyse bir bütününü illegal örgüt mensupları haline sokmuştur. Yapılan en ufak bir basın açıklaması bile sizin silahlı örgüt üyesi veya yöneticisi olmanız için yeterli görülmektedir. Son olarak KESK’e yönelik operasyonlarla görülmüştür ki, toplumun tüm dinamikleri baskı altına alınmaya çalışılmaktadır.
Bu ülkede halen milletvekilleri cezaevindedir. Halen insan hakları savunucuları, belediye başkanları, siyasetçiler, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler, öğrenciler cezaevindedir. Cezaevleri adeta üç kuşak aileleri bünyesinde barındıran bir hal almıştır.
Bu soruna köklü bir çözüm bulunacağına, yapılan son yasal değişiklikle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin yapısının değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Ancak bizler biliyoruz ki, bu değişiklik de bu sorunun çözümüne çare olmayacaktır. Sistemin mantığı değişmediği sürece de çare olmayacaktır.
Değerli basın mensupları;
İçinde bulunduğumuz yılda da önceki yıllarda dikkat çektiğimiz hiçbir hak ihlali ve sorun giderilmiş değildir. İşkence halen sürmekte, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki yasal engeller kaldırılmamaktadır. Halkın ve kurumlarının yapmak istedikleri toplantı ve gösteriler sürekli olarak yasakçı zihniyetin engellerine takılmaktadır. Bölgemizde halen kadın katliamları yaşanmakta, kadınlara yönelik şiddet devam etmektedir. Yetkililer halen çocuklara yönelik koruyucu politikalar geliştirmekten uzak bir pozisyondalar. Toplumun tüm dezavantajlı kesimleri halen çeşitli hak ihlallerine maruz kalmaktadır.
İşte tüm bu yaşananların yegane sorumlusu, Kürt meselesindeki çözümsüzlüktür. Kürt meselesinde yaşanacak bir ilerleme, atılacak bir adım diğer sorunların çözümünü de beraberinde getirecektir. Ancak mevcut politikalarda ısrar edilmesi halinde sorun daha içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Bizler insan hakları savunucuları olarak artık bu tablonun değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun için de bir an önce diyalog ve müzakere kapılarının açılması, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini belirtiyoruz.
2012 yılının ilk 6 ayını geride bırakırken, yılın ikinci yarısında ölümlerin, acıların, gözyaşının ve bir bütün olarak hak ihlallerinin yaşanmadığı bir yıl olması dileğiyle tüm katılımcılara saygılarımızı sunuyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ