10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası

10.12.2009

 

BASIN AÇIKLAMASI

(10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası)

ACİLEN BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR

 
 Değerli Basın Mensupları;
B.M. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 61. yıldönümüne yine derin toplumsal çatışma ve şiddetin gölgesinde girmekteyiz. Nitekim son günlerde özellikle bölgemizde ve ilimizde yaşanan gösteriler ve bu gösteriler karşısında güvenlik güçlerinin göstericilere karşı “orantısız güç” kullanması nedeni ile meydana gelen ölümler; Türkiye’nin farklı illerinde meydana gelen karşılıklı toplumsal gerginliklere yol açan, linç girişimleri, DTP’ye yönelik kapatma davası; İmralı Cezaevi ile ilgili iddialar; toplumu barış düşüncesinden hızla uzaklaştırarak, kutuplaşmaya doğru götürdüğünü büyük bir kaygı ile izlemekteyiz.
 
Göreceli çatışmasızlık ortamı, Cumhurbaşkanı ve sonrasında hükümetin açıklamaları ile Kürt Sorunun çözümü konusunda oluşan iyimser hava, yerini derin bir kaygı ve karamsarlığa bırakmıştır. Hükümetin sorunun çözümü konusunda somut ve hızlı davranmayışı çözümü güçleştirmektedir. Nitekim açılım söyleminin ortaya atılmasından hemen sonra aralarında DTP yöneticilerinin de bulunduğu çok sayıda kişi tutuklanmış ve 9 ayı aşkın bir süredir hala bir mahkeme önüne çıkarılmadan cezaevinde tutulmaktadırlar.
DTP’nin kapatılması ve bazı üye ve yöneticilerine siyaset yasağı getirilmesi, yeni acılara davetiye çıkmaktan öte Türkiye halklarına hiçbir yarar sağlamayacaktır.
 
Değerli Basın Mensupları;
2009 yılında cezaevlerinde de çok sayıda insan hakları ihlalleri yaşanmıştır. Mahpuslara ve mahpus yakınlarına yönelik işkence, tehdit ve tacizler hızını kesmeden devam etmiştir. Yine ölümcül hastalıklara yakalanan çok sayıda tutuklu ve hükümlü ya tedavi edilmemekte ya da gereği gibi tedavilerinden kaçınılmaktadır. Bu nedenle bazı tutuklu ve hükümlüler yaşamını yitirmiş, bir kısmı da hala cezaevlerinde ölümü beklemektedir.
 
2009 yılında en çok tartışılan konuların başında geleni ise şüphesiz gösterilere katıldıkları ve güvenlik güçlerine “taş attıkları” iddia edilen çocuklara yönelik yargının yaklaşımı olmuştur. Henüz 15 yaşını dahi doldurmayan ve sayıları binleri bulan çocuklar tutuklanmış, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmış ve bir kısmı “örgüt üyeliği” suçlamasıyla çok ağır cezalara çarptırılmışlardır. Söz konusu çocuklar BM Çocuk Hakları Sözleşmesindeki güvencelere aykırı olarak yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Henüz ilkokul çağında olan ve “örgüt” kavramını dahi bilmeyen çocukların böylesine ağır yaptırımlara maruz kalması adalete olan güveni derinden sarsmıştır.
 
Hak arama yöntemi olarak şiddetin toplumda giderek yaygınlaşmasının nedeni; hak ve özgürlük alanlarının genişletilmeyişi ve demokratik yolların kapatılmaya çalışılmasıdır.
 
Güvenlik güçlerinin gösteriler sırasında göstericilere karşı orantısız güç kullanması nedeni ile yıl içinde çok sayıda kişi yaralanmış, bazı göstericiler de yaşamını yitirmiştir. Son olarak 6 Aralık’ta Diyarbakır’da Aydın Erdem isimli üniversite öğrencisi sırtından ateşli silahla vurularak öldürülmüştür.
 
Koruculuk sistemi geçmişte olduğu gibi bugünde hala suç üretmektedir. Cinayet de dahil birçok suçun altında demokratik rejim ile bağdaşmayan koruculuk sistemi ve koruculuk yatmaktadır. Keza zorla yerinden edilen kişilerin köylerine geri dönmelerinin önünde aktüel bir sorun olmaya da devam etmektedir.
 
Değerli Basın Mensupları;
Demokratik toplumun temel koşullarından biri olan düşünce ve ifade özgürlüğü halen bir tabu olarak ortada durmaktadır. Şunun altını çizmekte yarar görmekteyiz. İfade özgürlüğü algısı maalesef Türkiye’de çok net sınırlarla ikiye ayrılmıştır. Zira Kürt sorunu endeksli tüm tartışma, konuşma, miting, yazı, slogan, afiş ve benzeri faaliyetler, ifade özgürlüğü kapsamından çıkartılıp terörle mücadele konseptinin bir parçası olarak yorumlanmaktadır. Yani adeta ikili bir hukuk sistemi yaratılmıştır. Ulusal Mahkemelerin yaklaşımı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaklaşımından çok uzaktır. Bu dar ve katı güvenlikçi yaklaşım nedeni ile Kürt sorunu konusunda farklı, alışılmadık her düşünce, ceza yaptırımı ile karşılaşmakta, dolaysıyla sorunun tartışılmasının önüne geçmektedir.      
 
Değerli Basın Mensupları;
Biz aşağıda isimleri bulunan Sivil Toplum örgüleri, toplumsal barışın tesis edilebilmesi için ivedilikle yapılmasını öngördüğümüz taleplerimizi sizler aracılığıyla kamuoyuna duyurmaktayız.
 
  • Kürt sorununa barışçıl bir çözüm için gecikmesizin sivil ve demokratik bir Anayasa hazırlanmalı ve derhal yürürlüğe konmalıdır,
  • Güvenlik güçlerinin göstericilere karşı aşırı ve yasadışı şiddet kullanmasını önleyecek yasal değişiklikler yapılmalı, bu tür fiilleri işleyen görevliler derhal görevden el çektirilmeli ve haklarında yasal işlem yapılmalıdır,
  • Şiddete araçlarına başvurmayan ve şiddet çağrısı içermeyen her türlü yazılı ve sözlü görüşlerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi, buna engel teşkil eden TMK’nın 7. maddesi ile TCK’nın 220.maddesinde değişikliklerin en kısa zaman yapılması,
  • Mahpuslara ve ailelerine yönelik işkence, taciz gibi uygulamalardan derhal vazgeçilmeli, cezaevlerinin sivil toplum örgütlerince periyodik olarak incelenmesi konusunda yasal düzenlemeler yapılması, bu kapsamda İmralı cezaevinde yerinde incelenmesi için sivil toplum örgütlerine en kısa zamanda olanak sağlanması, hasta mahpusların tedavilerinin etkin bir şekilde yapılması, cezaevi koşullarında tedavisi mümkün olmayan mahpuslarında derhal serbest bırakılmasını,
  • Çocuk yargılamalarına ilişkin BM Çocuk Hakları Sözleşmesindeki güvenceler tam ve eksiksiz olarak uygulanmalı, çocukların ağır cezalara çarptırılmasından vazgeçilmeli, bu konuda gerekli yasal düzenlemeler ve değişiklikler derhal yapılmalı,
  • Koruculuk sistemi derhal lağvedilmeli,
  • Kürt sorununun şiddet dışı yöntemlerle çözülmesi için tartışma ve diyalog yöntemi esas alınmalıdır. Çatışmasızlık ortamının sürdürülmesi ve kalıcılaştırılması için herkesi sağduyuya davet ediyoruz. Hareket noktamız; çoğulcu demokrasidir. “Farklılıklarımız zenginliğimizdir”, ilkesinden hareketle tüm farklı dil, din, inanç ve kültürlerin kamusal alanda eşitlikçi ve demokratik bir şekilde kendilerini ifade etmeleri sağlanmalıdır, 
  • Yakınları kaybedilenler ve faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenlerin yakınları binlerce insan hala adalet beklemektedir. Bu karanlık geçmişimizle yüzleşmeden aydınlık bir gelecek kurmak mümkün değildir. Geçmişte işlenen bu insanlığa karşı suçların aydınlatılması ve faillerin yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz.
BM İnsan Hakları Sözleşmesinin 62. yıldönümünde daha içaçıcı bir tabloyla karşınıza çıkma dileğiyle.
 
Diyarbakır Barosu,
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi ,
Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi,
Diyarbakır Tabip Odası,
Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği,