Yine Tahrip Edilen Cenazeler, Yine Yakılan Köyler / Ormanlar ve Yine Savaşın Vahşi Yüzü

14.07.2010

 

BASINA VE KAMUOYUNA
(Yine Tahrip Edilen Cenazeler, Yine Yakılan Köyler / Ormanlar ve Yine Savaşın Vahşi Yüzü)
 
Değerli Basın Mensupları;
Ülkenin en önemli sorunu olmaya devam eden Kürt sorununda silahlı çatışmaların tekrar başlaması ve yoğunlaşarak devam etmesiyle, özellikle bölgede ağır hak ihlallerinde büyük artış yaşanmıştır. İnsan hakları savunucuları olarak çatışmaların ve şiddet yöntemlerinin sorunu katmerleştireceğini, çatışmaların artması ile ihlallerin de artmasından kaygı duyduğumuzu defalarca dile getirdik.
Her gün bu kentten havalanan uçaklar bu ülkenin dağını taşını bombalıyor ve her gün bu ülkenin gençlerinin cenazeleri evlerine dönüyor. Çatışmalar nedeniyle yaşamını yitiren asker ve PKK militanlarının sayısı her geçen gün artmaktadır. Yine yakın süre içerisinde yaşanan ve kamuoyu ile paylaştığımız köy yakma olayları, orman yangınlarındaki artış da adeta 90’lı yılları hatırlatır niteliktedir. 
 
Değerli Basın Mensupları;
Ancak bizi asıl bir araya getiren ve tepki göstermeye iten konu ise kamuoyuna da yansıyan PKK militanlarının cenazelerine yönelik yapılan insanlık dışı uygulamalardır. Basın yayın organlarında izlediğimiz ve daha sonra bize de ulaşan bu görüntüler adeta kanımızı dondurmuştur. “Vahşet” olarak nitelenebilecek bu görüntülerde, cesetlerde yapılan tahribatın yanında, kimyasal silah kullanılmış olabileceği iddialarını gündeme getiren emarelerin de olması, biz insan hakları savunucularını daha da kaygılandırmıştır. Örgüt militanlarının cenazelerine yönelik bu uygulamalar bir “insanlık suçu” olup, cenazeleri bu hale getiren yetkililerin nefreti ve tahammülsüzlüğü, geldiğimiz noktayı özetler niteliktedir. Bu uygulamalar gerek ulusal mevzuatımız, gerekse Cenevre Savaş Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerde koruma altına alınan birçok hakkın ihlali niteliğinde olup, ailelere de yapılmış bir işkencedir ve toplumda ağır bir travmaya neden olmuştur. Bu insanlık dışı uygulamaların hiçbir hukuk düzeninde yeri olmadığı gibi, toplumun örf, adet ve dini duygularını da incitici niteliktedir.
 
Güvenlik yetkililerinin nefret ve tahammülsüzlüğünü gösteren bu uygulamalar hükümetin de Kürt sorununa yaklaşımını ortaya koymaktadır. Her fırsatta Gazze’deki Filistinlinin, Bosna’daki Müslüman’ın hakkını savunarak, onlara yönelik gerçekleştirilen uygulamaları gündeme getiren Başbakan Erdoğan, böylesi insanlık dışı bir uygulama karşısında nasıl sessiz kalabiliyor anlamış değiliz.
Bu uygulamalar Türkiye topraklarında yaşayan halklar arasındaki “ayrışma” duygusunu arttırmakta, toplumda büyük bir öfke birikmesine neden olmaktadır. Bu öfke birikmesi ve halklar arasında ayrışma duygusunun körüklenmesi bu ülkede yaşayan tüm halklar ve insanlar açısından kötü sonuçlara yol açacak ve telafisi mümkün olamayacak zararlara neden olacaktır.
 
Biz insan hakları savunucuları olarak; karanlık dönem olarak anılan 1990’lı yıllarda, özellikle bölgede yaşanan karanlık olayların aydınlanması, son 30 yıldır halklara ve muhalif kesimlere karşı işlenen suçların açığa çıkarılması ve Türkiye’nin bir yüzleşme sürecine girmesi için mücadele yürütürken, “yine aynı karanlık yıllara mı dönüyoruz?”sorusu ile karşı karşıya kalmaktayız.
Toplumda yaşanan bu öfke birikmesi ve halklar arasındaki ayrışma duygusunun önüne geçebilmek, tekrar aynı karanlık dönemleri yaşamamak adına bir an önce operasyonların durdurulması ve çatışmasızlık ortamının sağlanması, cenazelere yönelik insanlık dışı uygulamalarda bulunan yetkililerin derhal ortaya çıkarılarak haklarında gerekli soruşturma işlemlerinin başlatılması için yetkilileri gereğini yapmaya çağırıyoruz.
Ayrıca gerekli delil ve belgeleri elde ettikten sonra bu vahşete maruz kalanların aileleri adına ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı duyurmak istiyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIRŞUBESİ