Bu Ülke; Artık Öldürülen Çocuklar, Tutsak Edilen Çocuklar Ülkesi Olmasın!

19.04.2010

 

BASINA VE KAMUOYUNA
 
(Bu Ülke; Artık Öldürülen Çocuklar, Tutsak Edilen Çocuklar Ülkesi Olmasın!)
 
Değerli Basın Mensupları,
 
Uluslararası literatürde ‘Çocuk Anayasası’ olarak kabul edilen, çocukların sağlıklı ve mutlu yaşayabilmesi için koşullar sıralamış BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalayarak taraf olan ve sözleşmede yer alan hükümleri uygulamayı taahhüt eden Türkiye, maalesef söz konusu bu coğrafyanın çocukları olduğunda bu sözleşme ile üstlendiği yükümlülüklerini yerine getirmeyerek, Sözleşme’nin varlığını dahi unutmaktadır.
 
 Bu unutkanlığın en acı tablosu da, Bölgemizde, 1989–2010 yılları arasında 373 çocuğun, en kutsal hakkı olan; “yaşam hakkı”nın kolluk kuvvetleri tarafından keyfi biçimde ihlal edilmiş olmasıdır. 1984 yılından bu yana başlayan çatışmalı ortamın ilk çocuk kurbanı 1988 yılında 13 yaşındaki Ramazan DAĞ olmuştur. 1989 yılında Şırnak’ta 10 yaşındaki Mahmut Yaşar ve Fahrettin Ertaş ile devam etmiş; 31 Mart 2010 tarihinde Van’da sırtından vurularak katledilen 14 yaşındaki Mehmet Nuri Tançoban ise, “şimdilik” güvenlik güçlerinin katlettiği son kurban olarak kayıtlara geçmiştir. Yasal düzenlemelerde asli görevleri yaşam hakkını korumak olan güvenlik görevlileri yıllardır çocuklarımızın gülüşlerini ve yaşamlarını almaktadırlar.  
 
Bu coğrafyada 21 yılda 373 çocuğun katledilmesine ve binlerce çocuğun soğuk duvarlar ardında tutsak edilmesine seyirci olmak istemeyen vicdan sahibi insanların ve toplumsal sorunlara duyarlı kurumların tepkisi sonucunda oluşturduğumuz “Çocuklar İçin Adalet Girişimi” olarak, devleti, ulusal ve tarafı olduğumuz ulusalüstü insan hakları belgelerine uymaya davet ediyoruz. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde “taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler denilmektedir. Ancak bu coğrafyada, çeyrek asırdır yaşanan çatışmalı ortamdan habersiz dünyaya gelen çocuklar, değil çocukça yaşamdan, çocukça hayallerden dahi yoksun bırakılmışlardır.
 
Bizler;
Babasıyla birlikte evinin önünde ayağındaki terliklerle bedenine sıkılan 13 kurşunla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı,
Evinin balkonunda polis kurşunuyla vurulan 9 yaşındaki Abdullah Duran’ı,
Sokak ortasında binlerce insanın gözleri önünde öldürülen 7 yaşındaki Enes Ata’yı,
Ağır makineli silahlarla kurşunlanan 8 yaşındaki Rozerin Aksu’yu,
Kafasına sıkılan tek kurşunla katledilen 16 yaşındaki Caziye Ölmez’i,
Annesinin, bombaatarla parçalanan cesedini topladığı 12 yaşındaki Ceylan Önkol’u,
Anne sütü emerken kafasına isabet eden polisin gaz bombasıyla susturulan Mehmet Uytun’u unutmadık.
 
Kendi çocuklarına çiçek bahçeleri, renkli oyuncaklar, şekerler sunarken, bu coğrafyanın çocuklarının dünyalar güzeli gülüşlerini ve yaşam haklarını çalan zihniyet nasıl bir zihniyettir? Peki, siz katiller, sıktığınız kurşunlar, attığınız havan bombalarıyla kanatlanıp gökyüzüne uçurduğunuz bu meleklerin bakışları üzerlerinizdeyken, nasıl bir vicdanla hayat sürdürmektesiniz? Kendi çocuklarınızın yüzüne bakacak yüzü nasıl buluyorsunuz?
 
Bu coğrafya, neredeyse “ölü çocuklar” ülkesine döndü. Biz Çocuklar İçin Adalet Girişimi olarak, bunun ağır utancı içindeyiz. Yaşıtı olan arkadaşlarının katilleri bulunsun, yargı önüne çıkartılsın diye sokaklarda yürüyüş yapan çocukları, sırf “adalet” istedikleri için, sırf “zafer işareti” yaptıkları için beton duvarlar ardında tutsak etmek nasıl bir “adalet”tir? Çocukların yaşam haklarını sonlandıran güvenlik görevlilerinin ellerini kollarını sallayarak aramızda gezmeleri, binlerce çocuğun, yaşlarının iki katı hapis cezalarına çarptırılmış olması, insanım diyen herkesin adalet duygusunu temelden sarsmıştır.
 
Bu bölgede çocuklar, yıllarca,  evlerinden gözaltına alındıktan sonra bir daha asla geri dönmeyen babalarını bekleyerek, bir gece yarısı evleri ve köyleri yakıldıktan sonra düştükleri göç yollarında annelerinin kucaklarında açlıkla-susuzlukla baş etmeye çalışarak, bazen cezaevi kapılarında, bazen “faili meçhul” bir mezar taşı önünde büyüdüler.
 
Değerli Basın Mensupları,
 
Bir yürüyüşe katıldığı, zafer işareti yaptığı, üzerine kurşun yağdıran güvenlik güçlerine “taş attığı” iddiasıyla bugün binlerce çocuk, eğitim sıralarında, anne kucağında değil devletin “şefkatli” beton duvarları ardında büyümekteler!
 
Filistinli, Iraklı, Afganistanlı çocuklar için ne hissediyorsak bu çocuklar için de aynı şeyleri hissetmeliyiz! Filistin’deki çocuğu, “direnişçi” olarak tanımlayıp, kendi yurttaşı olan çocuklara binlerce yıla varan hapis cezalarını reva görmek, katledilen 373 çocuğun faili “belli” olmasına rağmen resmi kayıtlara “meçhul” olarak geçirmek ya da “bölge koşulları” şeklinde trajikomik gerekçelerle failler hakkında beraat kararları verecek hukuk sistemini benimsemek; devlet ciddiyetiyle ve sorumluluğuyla bağdaşan bir durum değildir!
 
Biz, Çocuklar İçin Adalet Girişimi olarak, artık annelerin mezarlara gözyaşı ve çiçek taşıdıkları bir ülkede değil, çocukların annelerine çiçekler armağan ettiği bir ülkede yaşamak istediğimiz için, “çocuklara adalet” diyoruz. İnsanlığımız için, yarın çocuklarımızın yüzüne utanmadan bakabilmemiz için, çocuk gülüşlerini solduran faillerin hak ettikleri cezalara çarptırılması için ADALET diyoruz!
 
 
ÇOCUKLAR İÇİN ADALET GİRİŞİMİ adına
Diyarbakır Barosu,
İHD Diyarbakır Şubesi
Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi
Tuhad-Der
TİHV Diyarbakır Temsilciği  
Diyarbakır Tabipler Odası
Eğitim-Sen Diyarbakır Şubesi
Çaça
TMK Mağduru Çocukların Aileleri