2010 yılı ilk 6 ay hak ihlalleri raporu

28.07.2010

 

BASIN AÇIKLAMASI
 
                                                                                                         
 
Değerli Basın Mensupları,
 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2010 Yılı Hak İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız. Her bir ihlal raporu açıklamamızda maalesef sizlere hiç de iç açıcı olmayan veriler sunmanın burukluğu içindeyiz.
2010 yılına girerken hükümetin açılım adı altında yürüttüğü çalışmalar sonucunda, son otuz yılımızı ciddi yaşam hakkı ihlalleriyle ve büyük ekonomik kayıplarla geçirmemize yol açan çözümsüzlük ve çatışma sürecinin barışçıl ve demokratik zeminde çözüleceğine dair büyük umutlar yaşandı. Ancak farklılıklara tahammül edemeyen tekçi ve inkarcı egemen devlet zihniyeti kendisini bir kez daha gösterdi. 2009 yılının sonlarında ve 2010 yılının başlarında estirilen barış havası tam bir fiyaskoyla sonuçlanarak, sözde ‘Kürt Açılımı” önce “Demokratik Açılım”, sonra da “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adı altında çözümsüzlüğün tam manasıyla dayatılması anlamına gelen bir süreçle karşı karşıya kaldık. 14 Nisan 2009 tarihinde Kürtlerin demokratik siyasal alanına yönelik gerçekleştirilen ve bir yıl boyunca devam eden operasyon sonucunda, binlerce Kürt siyasetçi ve sivil toplum örgütü temsilcisi gözaltına alındı, yüzlercesi tutuklanarak cezaevine konuldu. 2010 yılında da devam eden bu süreç sonunda ülke resmen bir kaos ortamına sürüklenmiş oldu.
Nitekim PKK’nin çatışmasızlık kararına rağmen hiç durmayan ve 2010 yılında artarak devam eden operasyonların ardından örgütün 1 Haziran’dan itibaren çatışmasızlık sürecini sona erdirdiğine yönelik açıklamasıyla birlikte başlayan çatışmalar, beraberinde onlarca ölümü de getirdi. Ağustos ayında PKK’nin yine tek taraflı eylemsizlik kararıyla bir nebze de olsa rahatlama yaşanırken, operasyonların bu süreçte de durmadığını ve ölümlerin yaşanmaya devam ettiğini belirtebiliriz.
 
Ekte de sunduğumuz 2010 yılı İhlal Bilânçosu ile son 5 yılın Karşılaştırmalı Bilançosunun da gösterdiği üzere, 2010 yılı, ciddi hak ihlallerinin yaşandığı bir yıl olmuştur. Buna göre bölgemizde 2010 yılı içerisinde 23 bin 573 ihlal meydana gelmiştir. Bu ihlal rakamından da anlaşılacağı üzere ihlallerde önemli oranda bir artış yaşanmıştır.
Çatışmaların yarattığı ölüm olaylarının yanında güvenlik güçlerinin gerek toplumsal olaylarda gerekse kırsalda gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda sivil vatandaşlara yönelik yaşam hakkı ihlalleri de hızından bir şey kaybetmemiştir. Yine mayın ve sahipsiz patlayıcılar sonucu ölüm ve yaralanmalar yaşanmıştır. Güvenlik güçlerinin ihmali ve kastı sonucu gerçekleşen bu ölümler, tüm insanlığın vicdanını yaralar niteliktedir. Yukarıda belirttiğimiz çatışmalı sürecin yarattığı can kayıpları, hem bölgemizde, hem de ülkenin batı yakasında halkın büyük tepkisine neden olurken, bu durum halklar arasında karşılıklı bir çatışmaya dönüşme riskini doğurmuştur.
 
Operasyonlar ve çatışmalar sadece iki taraf arasındaki ölümlerle sınırlı kalmıyor. Şiddet yükseldikçe diğer alanlardaki hak ihlallerinde de yoğun artışlar yaşanmaktadır. 90’lı yıllarda aşina olduğumuz ve yıllardır karşılaşmadığımız köy yakma olayları bir kez daha gündeme gelmiştir. Batman’ın Hasankeyf İlçesi’ne bağlı 3 köyün arazileriyle birlikte ateşe verilmesi buna bir örnektir. Sadece köy yakma olayları da değil, çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte doğamız da bir bütün olarak tahrip edilmeye başlanmıştır. 2010 yılı içerisinde ağırlıklı olarak askeri operasyonlar sonucu güvenlik güçleri tarafından yakılan ormanlık alanların sayısında resmen patlama yaşanmıştır. Yaz dönemi boyuncu bölgenin birçok alanında ormanlık alan ateşe verilmiş, onbinlerce hektar orman ve arazi yok edilmiştir.
Bununla birlikte bölgenin en büyük geçim kaynaklarından olan hayvancılığı büyük oranda etkileyen mera ve otlak yasakları da her geçen gün artış göstermiştir. Birçok alanda vatandaşların kırsal alana çıkışı yasaklanırken, bu yasaklamalar vatandaşları büyük ölçüde mağdur etmiştir.
 
Değerli Basın Mensupları,
 
2009 yılında başlayan ve 2010 yılının ilk aylarında devam eden Kürt siyasetçi ve sivil toplum örgütü temsilcilerine yönelik operasyonlar yarattığı etkiyle, bir yıllık süreçte gözaltına alma ve tutuklama olayları da hızından bir şey kaybetmemiştir. Gerek toplumsal olaylarda, gerekse de evlere yapılan baskınlar sonucu binlerce vatandaşımız gözaltına alınarak tutuklanmıştır.
Ancak bu yıl dikkat çeken en önemli ihlal ise soruşturma, dava ve cezalarda meydana gelen artışlardır. Bir yıllık süre içerisinde 3 bin 421 kişi soruşturma, dava ve cezalara maruz kalırken, bu veriler nasıl bir yıldırma politikasıyla karşı karşıya olduğumuzu açıklar niteliktedir. Burada adli makamların cezalandırma konusunda takındıkları tutumu da gözler önüne sermek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, bu vakalar öyle bir hal almıştır ki, neredeyse Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen tüm davalar cezalandırmalarla sonuçlanmaktadır. Öyle ki, herhangi bir suç unsuru veya delil bulunmamasına rağmen, insanlar onlarca yıl cezalara çarptırılabilmektedir.
Yargı konusunda dikkat çekilecek en önemli ihlallerden biri de kamuoyunda KCK davası olarak bilinen davanın duruşmalarında yaşanan “yargılama tiyatrosu” olmuştur. Başından beri çok sayıda hukuksuzluğun yaşandığı davada, yargılanan Kürt siyasetçi ve insan hakları savunucularının anadillerinde yapmak istedikleri savunma, mahkeme heyeti tarafından keyfi bir şekilde engellenmiş, böylece adil yargılanma hakkının önüne geçilmiştir. Bu durum bölgenin tüm illerine yayılırken, gerek mahkemelerde, gerekse adli kollukta anadilinde savunma yapmak isteyen yüzlerce kişi, bu haklarından mahrum bırakılmıştır.
 
 
 
Her fırsatta “ülkemizde işkence yoktur”  diyen AKP Hükümetini tekzip eden vakaları raporumuzla kamuoyunun takdirine sunuyoruz. 2010 yılı içerisinde gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında olsun işkence ve kötü muamele yine devam etmiştir. Özellikle toplumsal olaylarda ve gözaltına alınma işlemleri sırasında vatandaşların kolluk kuvvetleri tarafından darp edilmeleri, işkencenin artık sokağa taştığı yorumlarını güçlendirmektedir. Nitekim uluslar arası bazı kuruluşların Türkiye ile ilgili raporlarında da “sokakta yapılan işkence” vakaları açık bir şekilde ifade edilmiş, bu durumun Türkiye’nin halen işkence konusunda bir ilerleme sağlamadığı konusuna vurgu yapılmıştır.
 
Türkiye’de her dönem ciddi hak ihlalleri yaşanan alanlardan biri de cezaevleridir. Şu anda cezaevlerinde bulunan onlarca insan, ölümcül hastalık nedeniyle adeta ölüme terk edilmiş durumdadır. İHD olarak çeşitli defalar gerek Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu, gerekse Cumhurbaşkanlığı nezdinde yaptığımız girişimlerden halen sonuç almış değiliz.
 
Değerli Basın Mensupları,
 
2010, Kadına yönelik şiddetin, “namus” adına işlenen cinayetlerin hızından bir şey kaybetmediği bir yıl oldu. Kadın örgütlerinin, insan hakları savunucularının ciddi çalışmalarına rağmen, idari bürokrasideki ve yargıdaki eril anlayış, şiddet gören kadının korunması ve alternatif yaşam sürdürme olanaklarına kavuşturulması için ciddi eksiklikleri beraberinde getirmektedir. Son örneği Sıdıka Platin olayında olduğu gibi, devlet yetkilileri ve kurumları, şiddete maruz kalan kadını koruması gerekirken, onu şiddeti uygulayanın kollarına atması, anlaşılır bir durum değildir.
 
Çocuklara yönelik hak ihlalleri de bu yıl devam etmiştir. Özellikle TMK mağduru çocukların durumuna ilişkin yaşanan içler acısı durum vicdanları sızlatır niteliktedir. Her ne kadar hükümet çıkardığı yeni yasa ile bu alanda belli bir düzenleme getirmişse de, bu düzenlemenin yeterli olmadığını tekrar belirtmek isteriz.
 
 
Değerli Basın Mensupları,
 
Yukarıda bahsettiğimiz ve hazırladığımız raporda da ayrıntılı olarak yer verdiğimiz ihlalleri bu ülkenin ayıbı olarak görüyoruz. Verilere baktığımızda ihlallerde herhangi bir gerileme olmadığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Yaşanan ihlallerin en büyük nedeni de Kürt sorununda halen çözüm politikalarının geliştirilmemesidir. Kürt sorununun çözümü, bölgede artış gösteren askeri operasyonlar ve hükümetin yürüttüğü çözümsüzlük politikalarında değil, adil, barışçıl, herkesi kucaklayan ve sorunu derinlemesine ele alan acil çözüm politikalarının geliştirilmesinden geçmektedir. Hükümetin parlamentodan geçirerek referanduma sunduğu Anayasa değişikliğinin ülkemizde yaşayan halkların sorunlarının çözümüne katkı sunmayacağını daha önceleri de belirtmiştik. Sorunların çözümü için, demokrasi, eşitlik ve özgürlük ilkelerini esas alan, toplumun tüm kesimlerini kapsayacak demokratik ve sivil bir Anayasa’nın hazırlanması şarttır. Bu nedenle, Hükümetten beklentimiz, halklarımız yararına, ölümleri, ihlalleri durduran ciddi, içi dolu, demokratik bir çözüm sürecinin başlatıcısı olmasıdır.
 
2010 yılının geri kalan bölümünde ihlalsiz, gözyaşıyız, halkların eşit ve özgür birlikteliğinin yaşam bulduğu bir yıl olmasını diliyoruz.
 
 
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ