BASINA VE KAMUOYUNA
(Hükümete Sesleniyoruz; Adli Tıp Kurumu’nun Bir Cinayet Daha İşlemesine İzin Vermeyin)
Değerli Basın Mensupları;
Türkiye kamuoyu, aylardır AKP Hükümeti tarafından hazırlanmış olan Anayasa değişikliği paketi üzerinde tartışmaktadır. Referanduma sunulan Anayasal değişikliklerin kabul edilmesi halinde 30 yıl önce; bu ülkede, 12 Eylül döneminde yaşanmış olan işkence ve hukuksuzluklar ile yüzleşileceği, mağdurların 12 Eylül failleri ile hesaplaşacağı iddia edilmektedir. Ancak 12 Eylül ile hesaplaşma şeklindeki söylemlerde bulunan AKP Hükümeti, bugün cezaevlerinde yaşanan ve 12 Eylül dönemini aratmayacak nitelikteki “yaşam hakkı” ihlallerini görmezden gelmeye ısrar etmekte; bizzat kendisi, bu ihlaller ile yüzleşmeden kaçmaktadır.
Sadece 2009 yılı içinde 39 hasta, 2010 yılının ilk yedi ayında ise 25 hasta mahpus, sağlık hakkı ihlal edilerek, insan onuru ile bağdaşmayan uygulamalara, manevi eziyet ve işkencelere maruz bırakılarak cezaevlerinde yaşamlarını yitirmişlerdir. Şuan itibariyle ise cezaevlerinde mevcut yasalara göre cezası ertelenmesi gereken çok ağır 38 hasta mahpus, ölümü beklemektedir.
Bizler, 12 Eylülün Türkiye’sinde yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren ile 2010 Türkiye’sinde cezaevinde tedavi edilmediği için kanserden yaşamını yitiren 17 yaşındaki Abdullah Akçay arsında hiç bir fark görmediğimiz gibi, 12 Eylül döneminde 5 Nolu cezaevine konularak insanlık dışı uygulamalarla öldürülen mağdurlar ile şuan Diyarbakır D tipi Kapalı Cezaevi’nde tutularak, adım adım ölüme gönderilen Nurettin Soysal arasında hiçbir fark göremiyoruz. Bu nedenle “12 Eylül dönemi ile hesaplaşacağız” iddiasında bulunanları, bu söylemlerinde samimi olmaya ve kendi dönemindeki bu insanlık suçlarına bir an önce son vermeye davet ediyoruz.
Değerli Basın Mensupları;
Her defasında Bilim ve araştırma merkezleri olan üniversite hastanelerinin heyet olarak vermiş oldukları raporlara güvenmeyen Adli Tıp Kurumu, ölümü bekleyen hastalarla adeta dalga geçer gibi her defasında onları İstanbul’a istemekte; bir ring aracında yaşattığı yaklaşık 24 saatlik işkenceden sonra da hasta olan mahpusla yine dalga geçer gibi hastanın cezaevinde tedavisinin yapılabileceğini söyleyerek cezaevine geri göndermektedir. Adli Tıp Kurumu, birilerine çok basit gerekçelerle raporlar hazırlayıp tahliye edilmelerine yardımcı olurken, bu kadar ağır hasta mahpuslara tüm bilimsel raporlara rağmen aynı hassasiyeti göstermemesi düşündürücüdür. Özellikle son yıllarda tarafsızlık ilkesinden ve bilimsellikten uzaklaşarak siyasi kararlar alan bir kurum haline gelmiştir. Sağlıklı koşullarda tedavi edilmesi halinde sağlığına kavuşabilecek olan Abdullah Akçay, öleceği konusunda rapor verilen insan hakları savunucusu Rıdvan Kızğın, ve şuan ölümü bekleyen Nurettin Soysal hakkında vermiş olduğu kararlar bunu net bir şekilde bir daha gözler önüne sermiştir.
Hastalığı ilaç tedavisine yanıt vermediği için, kendisine kemoterapi uygulanmaya başlanan, doktorların “yolculuk yapamaz” dediği Nurettin Soysal’ı ayağına götüren Adli Tıp Kurumu, ‘kemoterapi bittikten sonra inceleme yapabiliriz’ yanıtı ile onu cezaevine geri göndermiştir.
Adli Tıp Kurumu’nun verdiği cevap yüzünden kemoterapi seanslarını bitirmeye çalışan Nurettin Soysal, daha bir ay önce kendisine yapılan kemoterapinin hemen arkasından evi yerine, gönderildiği cezaevinin sağlıksız koşullarında enfeksiyon kapması ve kan değerlerinin düşmesi sebebiyle hastaneye zor yetiştirilerek yoğun bakıma alınmıştır. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne 12 gün kalan Nurettin Soysal, tekrar kemoterapi aldıktan sonra, artık hastanede tutulamayacağından dolayı yoğun bakıma kaldırılmasına sebep olan süreci adeta tekrar bir daha yaşaması için cezaevinin sağlıksız koşullarına geri gönderilmiştir. Böyle bir tedavi şekli ile Nurettin Soysal’ın sağlığına kavuşacağını iddia etmek insanlar ile alay etmekten başka bir şey değildir. Şuan hasta yatağında arkadaşlarının gözleri önünde adım adım ölüme gönderilen Nurettin Soysal’ın kaderini, karnesi bu kadar kötü olan Adli Tıp Kurumu’nun eline bırakmak bir insanlık suçudur.
Değerli basın mensupları;
Cezaevinde yaşamını yitiren Abdullah Akçay’a uygulanan muamelenin, Rıdvan Kızğın’a yaşatılan acı dolu sonun, cezaevinde yakalandığı lenf kanseri sebebiyle kendi ihtiyaçlarını dahi karşılamayacak duruma düşmüş Nurettin Soysal'a da yaşatılmasını istemiyoruz. Doktorların, umudunu kestiği ve daha önce “6 aylık ömrü kalmış” dedikleri Nurettin Soysal’a devlet eliyle yaşatılan bu insanlık dışı muameleye ve eziyete derhal son verilmesini istiyoruz.
Adli Tıp Kurumunda ‘sözde uzman’ olarak çalışıp bu şekilde raporlar düzenleyen adli tıpçılara sesleniyoruz; Mesleğe başlarken okuduğunuz ‘Hipokrat’ yeminini bir kez daha okumanızı istiyor, bugün bu ülkede, mevcut yetersiz düzenlemelerle adeta sizlere mahkûm edilmiş bu insanlara, taşlaşmış vicdanlarınızın yaşattığı acılara yeter diyoruz. En az sizler kadar yaşamayı hak eden bu insanların yaşamlarını hiçe saymanızı kınıyoruz.
Öncelikle devletin sorumlu makamlarını bugün cezaevlerinde yaşanan ve 12 Eylül dönemini aratmayacak nitelikteki ‘yaşam hakkı’ ihlalleri ile yüzleşmeye; Adalet Bakanlığı’nı, kendisine bağlı olarak çalışan Adli Tıp Kurumu’nu derhal yeniden yapılandırmaya davet ediyoruz.
12 Eylül dönemi ile hesaplaşma iddialarında bulunan AKP Hükümetini ve cezaevlerini güllük gülistanlık göstermeye çalışan Adalet Bakanlığı’na sesleniyoruz; 2010 Türkiye’sinde insanlar halen cezaevlerinde ölümle karşı karşıya bırakılmaktadır. Sizin bu insanlara verecek bir cevabınız yok mu? Şu an bulunduğumuz önünde cezaevinde ağır hasta olan mahpus daha ölmek üzere ve vicdanlarınız buna sessiz. Vicdanlarınıza sesleniyoruz; Nurettin Soysal’ın dört duvar arasında ölümüne seyirci mi kalacaksınız?
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ
TUHAD-FED
TUHAD-DER