Lütfen hem yaşayan insanlara, hem de ölülere birazcık saygı

28.11.2008

 

BASIN AÇIKLAMASI
                              (Lütfen hem yaşayan insanlara, hem de ölülere birazcık saygı)
                                                                                                                                                            
 
DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın “2007’de 19 kişi polislerce öldürüldü, polis devleti miyiz, hukuk devleti miyiz” diye sorduğu soruya Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in TBMM Genel Kurulu’nda ‘İnsan hakları yaşayanlar için, ölüye lazım değil’ cevabı tüylerimiz diken diken etti.
 
İnsanın doğuştan sahip olduğu hakları vardır. İnsan hakları bölünemez ve kendi içerisinde birbiriyle bağlantılıdır. İnsan onuruyla bağdaşmayan her türlü uygulama insan hakları ihlalidir. İnsan hakları savunucularının ve siyasetçilerin temel görevi insanları yaşatmak olmalıdır. Ölen insanların hiçbir hakkı yoktur gibi bir söylem doğrusu toplumsal değer yargılarını, kurallarını ve örf ve adetlerini hiç bilmeyen biri tarafından ancak söylenebilir. Bu söylem evrensel genel geçer insancıl hukukun kural ve kaidelerini bilmemek anlamına da gelmektedir.
 
Kişinin ölmesi ile kişilik hakları sona erer ama tüm hakları ve borçları mirasçılarına/ailesine geçer. Mirasçıları/ailesi ölen kişinin cenazesi, sahip olduğu hakları hakkında işlem yapma hakkına sahiptir. Ölüm şekli ile ilgili olarak kamu davasının açılmasını talep edebilir, açılan kamu davasına müdahil olabilir. Ölümüne neden olanlar hakkında maddi ve manevi tazmin davası açabilir.
 
Ölen kişinin yıkanarak uygun şekilde gömülme hakkı vardır. Mezarlıklar Hakkında Nizamnamesinin 33. maddesi”… fakirlerin cenazeleri belediyeler tarafından ücretsiz olarak yıkatılır, kaldırılır gömülür…” demekle ölülerin yıkatılma ve gömülme haklarını düzenlemiştir.
 
5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanununun 7 maddesinin (s) fıkrası “ mezarlıkların tespitini defin hizmetlerini yürütmek…” demekle ölen kişinin gömülme işlemini Büyükşehir Belediyesine yüklemiştir.
 
5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinin a) fıkrası ile “.. belediyelere defin ve mezarlıklar görevini…” sorumluluk olarak yüklemiştir.
 
10 Aralık 1948’de ilan edilen B.M. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 1 maddesi; “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” der. Burada vicdan sahibi olmanın gereği insanın ölümle beraber bir ceset yığını haline gelmemesi gerektiğidir.
 
Ölümle beraber dini vecibelerin yerine getirilmesi gibi vicdani bir sorumluluk ortaya çıkmıştır. Taziye ve yas hayatımızdaönemli bir toplumsal norm haline gelmiş, dinsel ritüeldir. Ölüm sonrasında, belediyenin, caminin, hocanın, cemaatin, ailenin, yakınlarının, komşularının kısaca vicdan sahibi herkesin sorumluluğu vardır.
 
Sanatın en önemli kaynağı ölüm anında yakılan ağıtlardır, seremonilerdir. Bu etkinlikler insana verilen saygıdan kaynaklanmakta, ölülerin arkasından günlerce aylarca siyahlar giyilmek suretiyle yas gibi bir süreç yaşanmaktadır. Binlerce yıl öncesi bir çok toplum ölüleri evlerinin bir odasına saklayıp onlara verdiği değeri göstermekteydi. Yine toplumların en önemli mekanlarından birisi de kabirlerdir. Buralara bayramlarda, Perşembe akşamlarında akın akın ziyaretler yapılmaktadır. Ölenin yakınlarının, mezarlarını ziyaret etme ve dua okuma hakkına sahiptirler.Bu hakkın engellenmesi asla düşünülemez.  
 
İnsan hakları savunucusu her ortamda herkesin yaşam hakkını savunur. Ama maalesef son bir yıldaki sınır ötesi tezkere ile çatışmalar ve operasyonlar yoğunlaşmış, çatışmalarda asker, militan, korucu, polis, özel tim ve siviller yaşamını yitirmeye devam etmektedir. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde meydana gelen çatışmalarda yaşamlarını yitirenlerin verileri; 2000’de 98 ölü, 2001’de 73 ölü, 2002’de 14 ölü, 2003’de 104 ölü, 31 yaralı,    2004’de 219 ölü, 126 yaralı,   2005’de 373 ölü, 238 yaralı, 2006’de 294 ölü, 303 yaralı,   2007’de 393 ölü, 343 yaralanmıştır. 2008 yılının ilk altı ayında 178 ölüm ve 125 yaralanma gerçekleşmiştir.  
 
Doğu ve Güneydoğudaki çatışmalarda yaşamını yitiren PKK militanlarının cenazelerinin bazılarının aileleri tarafından teşhis edildikleri halde kendilerine verilmemektedir. Özellikle Şırnak ili kırsal alanında yaşanan çatışmalarda ölenlerin cenazelerinin çoğunlukla DNA testi ileri sürülerek, anne ve babalardan kan ve kıl örnekleri alınıp Ankara’daki Polis Kriminal Labaratuvarına gönderilip orada uzun süre bekletilmekte cevaplar bir türlü dönmemekte, çatışmada yaşamını yitiren militanlarının cenazelerinin bazen kulakları, başları kesilmekte, askerler cesetlerin üzerine ayaklarını koyarak fotoğraf çektirmektedirler. Bu uygulama ile aileler ve yakınları cezalandırılmaktır.
 
Sayın Başbakan yardımcısına ancak şunları söyleyebiliriz; Evet doğru insanların işkence görmeme hakkı vardır ve her gün bu hak maalesef ihlal edilmektedir. Özellikle sizin hükümet döneminde bu hak daha fazla ihlal edilmeye başlandı.
 
Doğu ve Güneydoğu bölgesinde işkence ve kötü muameleye dair tespit edebildiğimiz verilere göre; 2000’de 130, 2001’de 539, 2002’de ise 228, 2003’de 489, 2004’de 338, 2005’de 284, 2006’da 334, 2007’de ise 232, 2008’in ilk altı ayında ise 434  işkence olmuştur.
 
Lütfen hem yaşayan insanlara, hem de ölülere birazcık saygı. Ölüm bir çok açıdan bir sondur. Ama bazen de başkaları açısından başlangıç da olabilir. Bir çok ölüm olayı çok önemli toplumsal olaylara neden olmuş, bir çok ölüm olayı dargınları barıştırmış, savaşları sona erdirmiş, insani süreçlerin başlangıcı olmuştur. Diliyoruz ki son yirmi beş yılda yaşanan ölüm olayları bir an önce son bulur ve halkları birbirine bir an önce yakınlaştırır.
 
Yaşanan ölümlerin bir an önce sona erdiği ihlalsiz günler diliyor, sayın Çiçek’i yaşayan insanlara ve ölülere saygıya çağırıyoruz.
 
 
Şube Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı
Av.Muharrem ERBEY