BASINA VE KAMUOYUNA
(Yaşam Hakkı Kutsaldır, Ölümlere Dur Demek İçin Çözüm Zamanı)
Değerli Basın Mensupları,
Bugün son derece gergin ve bir o kadar da üzüntü verici bir ortamda bir aradayız. Ülke genelinde binlerce mahpusun açlık grevinde olduğu bir dönemde, bölgemizde yaşanan hak ihlallerini sizlerle paylaşacağız. Şubemiz tarafından hazırlanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 Yılı İlk 9 Aylık İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklayacağız.
2012 yılının geride bıraktığımız 9 aylık sürecinde birçok alanda hak ihlalleri hızından bir şey kaybetmeden devam etti. İşkence ve kötü muamele sürerken, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki yasal engeller kaldırılmadı. Halkın yapmak istediği toplantı ve gösteriler sürekli olarak yasaklanarak, müdahale edildi. Kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet devam etti. Kısacası toplumun tüm dezavantajlı kesimleri halen çeşitli hak ihlallerine maruz kalmaktadır.
Her zaman yaptığımız gibi uzun uzadıya hazırladığımız raporun değerlendirmesini yapmayacağız. Açıklayacağımız rapordaki veriler ve rakamlar zaten bize söz bırakmayacak düzeyde çarpıcıdır. Ancak, yine de ülke gündemini meşgul eden ve biz insan hakları savunucularını da derinden etkileyen bazı önemli olaylara değinmeden geçemeyeceğiz.
Bunların başında elbette ki yüzlerce ölüme yol açan silahlı çatışmalar ve yaşam hakkı ihlalleri gelmektedir. Hükümetin 2011 yılında yapılan genel seçimler sonrası geliştirdiği güvenlikçi politikalar sonrası bölgemizde artış gösteren düşük yoğunluklu savaş, yüzlerce ocağa ateş düşürmeye devam etti. Toplum olarak Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümünü beklerken, çözümsüzlük politikalarıyla çatışmaların yeniden tırmandırılması, ülkeyi içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklemiştir. Yılın başından itibaren, kış ayları olmasına rağmen, yoğun askeri operasyonlar yapılarak, bu ülkenin dağları kan gölüne çevrildi. Baharın gelmesiyle birlikte yoğunluğu artan çatışmalı süreç, yaz aylarıyla birlikte daha da büyüyerek, daha fazla can kaybına neden oldu. Şemdinli örneğinde olduğu gibi, ülke adeta uluslararası bir savaştaymış görüntüsü yaratılırken, ülke ekonomisinin neredeyse yarısının savaş ekonomisi haline gelmesi bu görüntüyü pekiştirmiştir. Yaşanan bu süreç, beraberinde sivil ölümleri, köy boşaltmaları, doğanın tahrip edilmesini ve daha birçok hak ihlalini de getirmiştir.
Değerli Basın Mensupları;
Yaşanan bunca can kaybına ve toplumun büyük kesiminin barış çağrılarına rağmen, ne yazık ki, barışın sağlanması konusunda gözle görülür bir çabanın olmadığını görmekteyiz. Son zamanlarda her ne kadar bazı projeler ve adımlardan bahsedilse de hükümetin bu kanı durdurmak için somut bir proje ortaya koymadığını üzülerek belirtmek istiyoruz.
Hükümet, kalıcı barışın tesisi için diyalog ve müzakereleri sürdüreceğine, bu diyalogun birinci derecede muhatabı olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulamaktadır. Toplumu bir bütün olarak geren bu tecrit uygulaması, verdiği siyasi zararın yanında aynı zamanda bir insan hakkı ihlalidir.
İşte uygulanan bu tecrit politikası ve yaşanan çatışmalı süreç, cezaevlerinde 56’ıncı gününe giren süresiz dönüşümsüz açlık grevlerinin başlatılmasına neden olmuştur. 56 gündür bu ülkenin cezaevlerinde mahpuslar bedenlerini ölüme yatırmış durumdadır. Ancak, yetkililerin duyarsızlığı ve vurdumduymazlığı devam etmektedir. Hükümet halen ciddiyetten uzak, geçici yol ve yöntemlerle sorunu çözeceğini zannetmektedir. Oysa ki, açlık grevindeki mahpusların talepleri ortadadır. Bizler insan hakları savunucuları olarak her ne kadar açlık grevlerini benimsemiyor olsak da, mahpusların taleplerinin gayet meşru ve insani talepler olduğunu ve istenilmesi halinde kısa sürede karşılanabilecek talepler olduğunu belirtmek isteriz.
Değerli Basın Mensupları;
Şunu belirtmek isteriz ki, Öcalan’a uygulanan tecrit kimseye yarar sağlamayacaktır. Aksine, bu durum çatışmalı ortamı ve ölümleri körüklemektedir. Bu uygulama sürdüğü müddetçe görüldüğü üzere ölümler yaşanmaya devam ediyor. Ve bu ülke, neredeyse her gün bir evladını yitiriyor.
Tekrar etmekte yarar görüyoruz; cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerinin sonlandırılması için bir an önce adım atılmalıdır. Aksi takdirde yaşanacak herhangi bir ölümün vebali ağır olacaktır. Bu vebalin birinci dereceden sorumlusu olmaktan vazgeçin artık. Tıpkı 80’lerde, 90’larda ve 2000’li yıllarda ölümlere sebep olan iktidarlar gibi, gelecek kuşaklar tarafından lanetlenecek bir pozisyona sokmayın kendinizi.
Açlık grevindeki mahpusların taleplerinin karşılanmasıyla bu grevler sona erecek, ölümlerin önüne geçilecektir. Bu konuda atılacak bir adım diğer sorunların çözümünü de beraberinde getirecektir. Ancak mevcut politikalarda ısrar edilmesi halinde sorun daha içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Bunu yapmak için daha fazla geç kalınmaması için yetkilileri tekrar uyarmakta yarar görüyoruz.
2012 yılının ilk 9 ayını geride bırakırken ve yılın son aylarını yaşadığımız şu günlerde ölümlerin, acıların, gözyaşının ve bir bütün olarak hak ihlallerinin son bulması dileğimizi yineliyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ