06.03.2013
İHD verilerine göre, 2012 yılında Türkiye’de askerliğini yapan 42 erin, 7 subay veya astsubayın intihar ettiği iddia edilmekte, 15 erin şüpheli bir şekilde öldüğü veya öldürüldüğü, toplam 64 kişinin şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiği anlaşılmaktadır. Türkiye’de şüpheli asker intiharları veya ölümleri oldukça yüksektir. Neredeyse silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren asker sayısı kadar askerin intihar ettiği veya şüpheli bir şekilde öldüğü belirtilmektedir. BDP Van Milletvekili Özdal Üçer ile Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun 20 Mart 2012 tarihinde verdikleri yazılı soru önergesine Milli Savunma Bakanının 30 Nisan 2012 tarihinde verdiği cevabında 1992-2012 yılları arasında 2.221 askerin intihar sonucu yaşamını yitirdiği belirtilmiştir. Bu rakamlar oldukça yüksektir ve korkunçtur. Bu kadar çok insanın intihar ettiğine inanmamızı kimse beklememelidir. Bu intiharların çok büyük bir çoğunluğunu şüpheli ölüm olarak nitelendiriyoruz.
Buradan Milli Savunma Bakanlığı’na sormak istiyoruz. Bugüne kadar şüpheli asker intiharları veya şüpheli kazalar sonucunda yaşamını yitiren askerlerle ilgili etkili soruşturma ve kovuşturma yapıldı mı? Bu olaylarda sorumluluğu olan kaç komutana veya askere ceza verildi? Kaç komutan veya asker görevinden açığa alındı? Yaşam hakkı ihlali nedeni ile asker ailelerine tazminat ödendi mi? Bu soruları çoğaltmak mümkün.
Türkiye’de şüpheli asker intiharları veya kazaları sonucu yaşamını yitiren askerlerle ilgili bu durumun çeşitli sebepleri vardır. Birincisi Türkiye’de vicdani ret hakkının tanınmamış olmasıdır. AİHM Büyük Dairesi’nin 7 Temmuz 2011 günlü Bayatyan/Ermenistan davasında (Başvuru No: 23459/03) vicdani ret hakkı açık olarak tanınmış, bu hakkın sözleşmenin 9. maddesi kapsamında Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin tamamında uyulması gereken bir hak olduğu açıkça ifade edilmiştir. Nitekim Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu hakkı tanımayan Türkiye’ye defalarca uyarıda bulunmuştur. Vicdani ret hakkı şüpheli asker intiharları ile niçin ilişkilidir? Bilindiği gibi Türkiye’de askerlik zorunludur. 20 yaşına gelen genç erkeklere tercih hakkı tanınmamaktadır. Askerliği kişiliğine ve vicdani kanaatine, inancına veya siyasi/felsefi görüşüne uygun bulmayan gençlerin askeri ortamda bunalıma girmeleri elbette mümkündür ve bunun sonucu ölüm olmamalıdır. Dolayısıyla vicdani ret hakkı bir an önce tanınmalı, askerliği kişiliğine aykırı gören kişilere vicdani ret hakkı tanınmalıdır.
İkincisi, Türkiye’deki askeri disiplin ortamı oldukça ağırdır ve genç erkeklerin altından kalkabileceği bir durum değildir. Bu nedenle bu konuda acil düzenlemeler yapılmalıdır. 6413 sayılı ve 31.01.2013 tarihli TSK Disiplin Kanunu ile “Disko” diye tabir edilen hücre hapsinin disiplin cezası olmaktan çıkarılması olumlu bir gelişmedir. Ancak bugüne kadar son 20 yılda intihar ettiği belirtilen 2.221 kişinin intiharında Disko cezasının ne kadar etkili olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla iyileştirmelere devam edilmelidir.
Üçüncüsü, Türkiye’de nefret suçları düzenlenmemiştir. Özellikle askeri bölgelerde etnik veya dini kimliğinden, mezhebinden veya siyasi ve felsefi görüşünden kaynaklı olarak ayrımcılığa maruz kalan askerlerin başına ne geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle bir an önce nefret söylemi yasaklanmalı, nefret suçu işleyen herkes yargı önüne çıkarılmalıdır. Askeri ortamlardaki nefret söyleminin yarattığı olumsuzlukların şüpheli asker ölümlerinde etkili olduğunu belirtmek isteriz. Nitekim intihar ettiği veya kaza sonucu öldüğü belirtilen askerlerin önemli bir kısmının etnik kimliğinin Kürt olması veya Alevi inancına mensup olmaları bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Dördüncüsü, cezasızlık sorunu özellikle askeri alanlarda işlenen suçlar bakımından had safhadadır. Askeri bölgelerde yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları etkili bir şekilde soruşturulmamakta ve kovuşturma konusu yapılmamaktadır. Şüpheli asker intiharları sayısı şunu ortaya koymuştur. Askeri yargının hiçbir caydırıcılığı olmadığı için ölümler hızından hiçbir şey yitirmemektedir. Ölüme sebep olanlar veya öldürenler hakkında etkili soruşturma ve kovuşturma yapılmadığı için caydırıcılık olgusu ortadan kaybolmaktadır. Bu nedenle ve tabii ki hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca askeri mahkemeler kapatılmalıdır. Ancak yapılacak anayasa değişikliği ile askeri mahkemeler kapatılıncaya kadar askeri ceza kanununda değişiklik yapılarak askeri bölgelerde meydana gelen yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları sivil savcılıklar tarafından soruşturulmalı ve sivil mahkemelerde yargılamalar yapılmalıdır. Askeri mahkemelerin göstermiş olduğu pratik bu alana güven duyulmadığını ortaya koymaktadır.
Türkiye’de asker intiharları kader değildir. Siyasal iktidar evladını yitiren ailelerin çığlığını duymalı ve bir an önce tedbirler almalıdır. Bu tedbirlerin başında vicdani ret hakkının tanınması, nefret söyleminin yasaklanarak nefret suçlarının düzenlenmesi, askeri bölgelerde işlenen yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçlarının sivil savcılıklarca soruşturulup sivil mahkemelerde yargılamaların yapılması ve askeri disiplin ortamının insanileştirilmesini sağlamalıdır.
İHD, mağdur aileler ile birlikte bu alanda sonuç alıncaya kadar mücadelesini ve çalışmalarını kampanyalar biçiminde sürdürecektir. İHD olarak ailelerin açtığı davaları izleyip kamuoyunun ilgisini çekmeye devam edeceğiz. Asker ölümleriyle ilgili açılan davalarda adil yargılamanın sağlanması ve sivil mahkemelerde görülmesi için çabamızı sürdüreceğiz. Vicdani ret hakkının tanınması ve asker ölümlerinin sona erdirilmesi için TBMM ve Hükümeti göreve çağırıyoruz.
Vicdani Ret hakkı tanınsın!
Asker ölümleri durdurulsun!
Adil yargılama istiyoruz!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ