8 Mart Dünya kadınlar günü kadınların erkek egemenliğine karşı başlattıkları eşitlik, özgürlük mücadelesinden bize kalan ve bizim de bu mücadeleyi bugün ve bu haftada daha da yükselttiğimiz bir gün ve haftadır. Erkek egemenliğinin nasıl işlediğini ortaya koymak ve bu egemenliği ortadan kaldırarak eşitlenmek ve özgürleşmek hepimizin arzusu ve hedefidir.
8 Mart 2012 - 8 Mart 2013 arasına kürtaj tartışmaları girdi. İnsanların yaşam hakkını savunanların karşısına hükümet, kürtajın ve sezaryenle yapılan doğumun yasaklanması tartışmaları ile çıktı. Hükümetin kendi yaptığı yaşam hakkı ihlalleri ve Roboski katliamı üzerine yapılan tartışmalar, kadınların kürtaj hakkı kullanımının kısıtlanması ve zorlaştırılmasıyla sona erdi. Kadınların bedenleri üzerindeki hak sahipliği kadınlardan alındı ve savcılara ve doktorlara verildi. Sezaryen doğumu yaptıranlara yönelik soruşturma tehditleri hekimlerin sezaryenle doğum yaptırmaktan imtina etmeleri nedeniyle kadınların doğum sırasında ölmelerine yol açtı. Kadınların yaşama hakkı yanı sıra sağlıklı yaşama, sağlık hizmetlerine erişim haklarının da kısıtlandığını gördük. Daha önce sağlığa dair kaynakların eşit olmayan dağılımı nedeniyle ortaya çıkan hak ihlalleri ilk kez yasa koyucu ve yürütmenin koyduğu yasalarla kısıtlandı.
Geçen 8 Martta aile içi şiddetin önlenmesi için çıkarılan yasalar eksikliklerine karşın olumlu gelişmeler olarak değerlendirilse de, çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu yürütücülerin henüz etkin olarak uygulamadıkları, kadına yönelik şiddetin azalmadan devam etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kadını değil aileyi koruyan mantık şiddet uygulayan erkeği görünmez hale getirerek fail olmaktan da çıkarmaktadır. Oysa aile içinde ve toplumsal yaşamda işlenen kadına yönelik ölüm, yaralama, dayak, taciz tecavüz, işkence, fuhuşa zorlama suçları karşılıklı değil, erkekler tarafından kadınlara karşı işlenmektedir. Hem iktidar erkindeki erkek egemenliği, hem de toplumsal ilişkilerdeki erkek egemenliği erkeklerin kadınlara karşı işlediği bu suçları görmemekte, kovuşturmamakta, görmek zorunda kaldığında da etkin ve caydırıcı bir soruşturma yapmamaktadır.
Devlet, kendisinin himayesinde olan kadınların da bedenlerini iktidarının uygulandığı bir alan haline getirmektedir. Aliağa Şakran cezaevindeki kadınlara uygulanan insan haklarına aykırı çıplak arama uygulaması ve itiraz edildiğinde uygulanan şiddet beden denetiminin nasıl şiddetle iç içe geçtiğini, haklarımızı savunmanın nasıl şiddetle karşılandığını göstermektedir.
Genç kadınlara yönelik olarak işlenen tecavüz ve cinsel istismar suçları, suç işleyenlerinin arasına kamu görevlileri girdiğinde hem etkin bir soruşturma yapılmamakta hem de caydırıcı bir cezalandırmaya gidilmemektedir. Böylece Kamu ve yargı gücünün bu grup kadınlara yaşları nedeniyle ayrımcılık suçu işlediğini yaptığı ortaya çıkmaktadır.
Üç Kürt muhalif kadının Paris’te uğradıkları suikastle öldürülmeleri Dominikli muhalif Mirabel kardeşlerin öldürülmesiyle simgeleşen kadına yönelik siyasal şiddetin tüm dünyada azalmadan sürdüğünü ortaya koymaktadır. Geçen yıl KESK ve KESK’e bağlı sendikaların yöneticisi kadınların tutuklanması ve yargılanması ile yoğunlaşan baskı bu cinayetlerle doruğa ulaşmıştır. Kürt, kadın, muhalif ve siyasetçi olmanın gördüğü bu şiddet yaşanan tüm ayrımcılıkları ortaya koyduğu gibi her türlü ayrımcılığın üzerine gitmemiz gerektiğini de bize göstermektedir.
Bu 8 Martta da biz İHD’li kadınlar, kadınlara yapılan her türlü ayrımcılıkla mücadeleye devam edeceğimizi duyurur, tüm dünya kadınlarının birlik, mücadele, dayanışma günü olan 8 Mart’larını kutlarız.
İHD’Lİ KADINLAR