BASINA VE KAMUOYUNA- 2012 yılı hak ihlalleri raporu basın açıklaması metni

29.01.2013

BASINA VE KAMUOYUNA

(Kan, Gözyaşı, Acılar ve İhlallerle Dolu Geçen Bir Yıl: 2012)

 

Değerli Basın Mensupları,

Bugün, Şubemiz tarafından hazırlanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 Yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

 

Kürt meselesinin tartışıldığı bir ortamda açıkladığımız bu raporumuzda maalesef yine sizlere çok iç açıcı veriler sunamayacağız. Geride bıraktığımız yıl yine binlerce ihlale sahne olmuştur. Bugün tartışılan ve müzakere edildiği ileri sürülen Kürt meselesinin çözümsüzlüğü nedeniyle geçtiğimiz yıl yine kayıp bir yıl oldu. Oysa ki, bugün tartışılanları geçtiğimiz bir yıl içerisinde tartışıp sonuca bağlamış olsaydık, bugün bunca ihlalden söz etmiyor olabilirdik. Ama bu gerçekleşmedi ve yine kan, gözyaşı, acı ve ihlaller bu coğrafyadan eksik olmadı.

 

Yıla damgasını vuran olay ise elbette ki bölgemizde yıllardır devam eden ve 2012’de büyük artış gösteren düşük yoğunlukla savaş oldu. Dur durak bilmeyen askeri operasyonlar ve hükümetin güvenlikçi politikaları ön plana çıkarması sonucu ülke bir bütün olarak savaşa teslim oldu. Baharın gelmesiyle birlikte yoğunluğu artan çatışmalı süreç, yaz aylarıyla birlikte daha da büyüdü ve neredeyse bölgemizin tamamına yayılan bir hal aldı. Bunun sonucunda iki taraftan yüzlerce insan yaşamını yitirdi, yüzlercesi de yaralandı. Raporumuzda yer alan istatistik verilerine baktığımızda, 2012 yılında gerçekleşen çatışmalar ve ölümler son yılları ikiye katlayan bir pozisyona gelmiştir. Her ne kadar çözüm sürecine girildiği ve görüşmeler yapıldığı belirtilse de halen operasyonlar sürmekte, gençlerimizin cenazesi gelmeye devam etmektedir.

 

2012 yılına Şırnak’ın Uludere İlçesi Roboskî Köyü’nde savaş uçaklarının bombardımanı sonucu katledilen 34 yurttaşımızın yasıyla girdik. Tüm toplumu ciddi anlamda huzursuz bir ortama sürükleyen ve öfkelendiren bu katliam sonrası sivillere yönelik öldürme olayları maalesef hızından bir şey kaybetmeden devam etti. Güvenlik güçlerinin hedef gözeterek gerçekleştirdiği yargısız infazlar, çatışmalarda yaşamını yitiren/yaralanan siviller, mayın ve sahipsiz patlayıcılar sonucu ölen çocuklarımız, süren savaşın toplumda yarattığı tahribatın adeta bir resmiydi. Böylece tekrardan şunu anladık ki, iki taraf arasında yürütülen bir savaş, sadece o taraflara değil, daha çok masum insanlara zarar vermektedir.

 

Ancak burada dikkat çekilmesi gereken en önemli mesele, güvenlik güçlerinin çok rahat bir şekilde sivillere yönelik saldırıları gerçekleştirebilmeleridir. Roboskî katliamı örneğinde gördüğümüz gibi, sivillere yönelik gerçekleştirilen eylemlerde, maalesef failler bir türlü ortaya çıkarılmamaktadır. Nurhak Çartay ve Özgür Arda adlı gençlerin öldürülmesi olayında olduğu gibi, bir polis çok rahat bir şekilde bir kişiyi sokak ortasında infaz edebilmektedir. Bunun en büyük nedeni ise, siyasi iktidarın bu faillerin arkasında durması ve yargı mercilerinin failleri yargı önüne çıkarma konusundaki isteksizlikleridir. Bu da silah kullanma yetkisi olan devlet görevlilerini saldırı ve öldürme konusunda daha da cesaretlendirmektedir.

 

Değerli Basın Mensupları;

Geçtiğimiz yılda çatışmalar ve sivil can kayıplarının yanında birçok alanda hak ihlalleri yaşanmaya devam etti. İşkence ve kötü muameleden tutalım, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine getirilen yasaklar, ekonomik ve sosyal haklar, kadın ve çocukların yaşam haklarına yönelik ihlaller gibi birçok alanda hak ihlalleriyle karşılaştık.

Ancak, rapordaki rakamsal verilerde de görüleceği üzere ihlallerin en çok yaşandığı alanların başında cezaevleri gelmektedir. 2012 yılı cezaevleri açısından ihlallerin adeta tavan yaptığı bir yıl olmuştur. Bu ihlallerin içerisinde en ön palana çıkanı da cezaevlerindeki hasta mahpusların durumudur. Geçtiğimiz hafta açıkladığımız Hasta Mahpuslar Raporu’nda da görüleceği üzere, cezaevlerinde halen yüzlerce hasta mahpus bulunmaktadır. Ve bunlardan çoğu artık ölüm sınırındadır. Geçtiğimiz yıllarda neredeyse her gün bunların ölüm haberini duyar olduk. Fakat artık bu soruna bir çare bulunmalıdır. Bu sorun, geçen hafta Meclis gündemine gelen ve kamuoyuna ayrıntılarını paylaştığımız palyatif yasa değişiklikleriyle değil, daha gerçekçi bir yaklaşımla çözülmelidir ve cezaevindeki ağır hastalar bir an önce serbest bırakılmalıdır. Aksi taktirde cezaevlerinden ölüm haberleri gelmeye devam edecektir.

 

Cezaevlerinde hasta mahpuslar haricinde sevk ve sürgünler, sağlık hakkının ihlali, işkence ve kötü muamele, tecrit / izolasyon ve disiplin cezaları cezaevlerinin adeta her gün yaşanan ihlalleri haline gelmiştir. Hükümetin PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulaması toplumu bir bütün olarak geren bir noktaya varmış, bu durum yansımasını cezaevlerinde de bulmuştur. Uygulanan bu tecrit politikası ve yaşanan çatışmalı süreç, cezaevlerindeki mahpusların süresiz dönüşümsüz açlık grevi başlatmalarına kadar varmıştır. 68 gün boyunca devam eden açlık grevini yine tecrit altında tutulan Öcalan bitirmiştir. Böylece Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümünde ne denli bir rol sahibi olduğu bir kez daha görülmüştür.

 

Fakat Kasım ayında sona eren açlık grevlerinin hemen ardından ihlaller devam etmiş, bu kez mahpuslardan intikam alırcasına sürgünler devreye sokulmuştur. Bu durum da biz insan hakları savunucularını cezaevleri konusunda ciddi anlamda kaygılandırmaktadır.

Nitekim düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller nedeniyle bugün binlerce siyasetçi, insan hakları savunucusu, sivil toplum örgütü temsilcisi, avukat, öğrenci, akademisyen cezaevindedir. Sadece düşüncelerini dile getirdi diye, muhalif bir pozisyon sergiledi diye KCK üyeliği adı altında cezaevlerine atılan bu insanlara bir de cezalandırıldıkları mekanda kötü muamele yapılmaktadır.

Biz bu durumun artık değişmesini istiyoruz. Bunun için de öncelikle Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmesi gerekmektedir. Ancak daha acili ise, ceza yasalarında yapılması gereken değişikliklerdir. Hükümet, bir an önce evrensel hukuk normları çerçevesinde düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki bütün yasal engelleri kaldırmalıdır ve cezaevlerinde bu nedenle yatmakta olan binlerce kişiyi serbest bırakmalıdır. Bu adım, bugünlerde çokça konuşulan çözüm sürecine de büyük katkı sunacaktır.

 

Değerli Basın Mensupları;

Geride bıraktığımız 2012 yılı da birçok alanda hak ihlallerinin yaşandığı bir yıl oldu. Tüm bu yaşanan ihlallerin yegane sorumlusu, Kürt meselesindeki çözümsüzlüktür. Kürt meselesinde yaşanacak bir ilerleme, atılacak adımlar diğer sorunların çözümünü de beraberinde getirecektir. Bizler insan hakları savunucuları olarak artık bu tablonun değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun için de bir an önce başlatılan diyalog ve müzakerelerin daha da ileriye götürülerek, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini belirtiyoruz.

2012 yılını geride bırakırken ölümlerin, acıların, gözyaşının ve bir bütün olarak hak ihlallerinin yaşanmadığı bir ülke özlemimizi yineliyor, 2013 yılının barış ve özgürlükler yılı olması temennisinde bulunuyoruz.

 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ