İHD 2013 yılı ilk 6 ay Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Hak İhlalleri Raporu Açıklama Metni

31.07.2013

BASINA VE KAMUOYUNA

(Barışın ve Özgürlüklerin Yaşandığı Bir Gelecek Umuduyla… )

 

Değerli Basın Mensupları,

Derneğimiz tarafından hazırlanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2013 Yılı İlk 6 Aylık İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

İçinde bulunduğumuz süreci yılların özlemini içinde barındıran, büyük acı ve yıkımlardan sonra ilk kez barışa çok yaklaştığımız bir dönem olması itibariyle çok önemli bir süreçtir.

21 Mart 2013 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’daki Newroz alanında okunan mesajıyla yeni bir sürece girilmiştir. Bu mesajın ardından PKK’nin ilan ettiği ateşkes, akabinde 8 Mayıs tarihinden itibaren silahlı militanların sınır dışına çekilmesi ve askeri operasyonların durdurulmasıyla beraber, bölgemiz ciddi bir rahatlama yaşamıştır.

Yaşanan bu olumlu gelişmeler, elbette ilk yansımasını bölgemizdeki insan hakları ihlallerindeki azalma olarak kendisini göstermiştir. Bugün açıklayacağımız 2013 yılı ilk 6 aylık hak ihlalleri raporunda da görüleceği üzere, özellikle yaşam hakkına yönelik ihlaller başta olmak üzere bazı alanlarda ciddi düşüşler yaşanmıştır. 2013 yılının başından itibaren silahlı çatışmaların azalması ve Mart ayından itibaren ise, tamamen durmuş olması, çatışmalardaki ölüm ve yaralanma oranını büyük oranda düşürmüştür. Çatışmasızlık süreciyle beraber hak ihlallerinde de bir düşüş yaşanmış, hak ihlalleri bilançosunda da göreceğiniz üzere son 8 yılın en düşük rakamları ortaya çıkmıştır. Bu durum başta biz insan hakları savunucuları olmak üzere bölge genelinde büyük memnuniyet yaratmıştır.

 

İki taraflı çatışmasızlık süreciyle önemli bir rahatlama yaşansa da halen ciddi sıkıntıların ve güvensizliğin var olduğunu söyleyebiliriz. Kısa süre önce açıkladığımız “Bölge Geneli Askeri Hareketlilik ve Sınır Hattı Araştırma İnceleme Raporu”nda da dikkat çektiğimiz üzere, bölgede çatışmasızlık süreciyle birlikte yapımına başlanan karakollar, bu güvensizliği yaratan en önemli unsurdur. Tespitlerimize göre bölge geneli 250 civarında “kalekol” olarak adlandırılan yeni karakollar, üs bölgeleri ve askeri kuleler yapılmaktadır. Bunun yanında bölge genelinde, özellikle sınır hattında yapımı devam eden güvenlik barajları, zaman zaman yürütülen askeri operasyonlar ve hareketlilik, yeni korucu kadrolarının açılarak korucuların alınması, bölge halkına yönelik bazı uygulamalar, mayınlı arazilerin halen orta yerde duruyor olması, güvensizliği artırmakta ve barış süreci ile bağdaşmamaktadır.

 

Geri çekilme süreciyle bağlantılı bu hususların yanında, barış sürecini direk etkileyen ve ülkeyi bir bütün olarak ilgilendiren demokratikleşmeye dönük adımların da henüz atılmamış olması kaygıları artırmaktadır. Bilinmeli ki, bu ülke halen 12 Eylül askeri darbesi yasalarıyla yönetilmektedir. 12 Eylül’den kalan bu yasalardan kaynaklı düşünce ve ifade özgürlüğü halen baskı altındadır. Bunun en açık kanıtı cezaevinde bulunan gazetecilerdir. Yine KCK adı altında yürütülen operasyonlar sonrası tutuklanarak cezaevine konulan binlerce Kürt siyasetçi, insan hakları savunucusu, avukat, sendikacı, öğrenci cezaevlerinde tutulmaya devam edilmektedir. Düşüncesini ifade etmek isteyene karşı her seferinde polis şiddetiyle karşı çıkılarak, talepler baskı altına alınmaktadır. Gezi olaylarında da açığa çıktığı gibi, polis zoruyla insanlar susturulmak istenmekte, en demokratik hak arama girişimi de adeta bastırılmaktadır. Belli bir düşüş yaşansa da bölgemizde de benzer uygulamalar devam etmektedir.

İşkence ve kötü muamele konusunda üzülerek belirtmek isteriz ki, halen ilerleme sağlanamamıştır. Gözaltı yerlerinde ve gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamelenin yaşandığı derneğimize yapılan başvurularla sabittir. Maalesef adli ve idari merciler de işkencecileri koruma ve kollama konusunda ciddi çaba içerisindedir. İşkence konusunda cezasızlık, işkencecileri cesaretlendirmektedir.

Ülke genelinde doğa tahribatları devam etmekte, HES’ler, termik santraller, çok uluslu şirketlere peşkeş çekilen orman arazileri ve barajlarla doğa bir bütün olarak yok edilmektedir.

 

Gerek aile içerisinde olsun, gerekse toplumsal alanda kadınların yaşam haklarına yönelik ihlaller devam ederken, çocukların yaşam hakkının korunması konusunda bir ilerleme sağlanmamıştır. Yine ekonomik ve sosyal haklarla ilgili halen gelişmiş ülkeler standartlarının çok gerisinde olduğumuzu belirtmekte yarar var. 

 

Değerli basın mensupları;

Raporumuzda da açıkça görüleceği üzere birçok alanda ihlallerde düşüş yaşanmışsa da cezaevlerine yönelik hak ihlalleri bir türlü sona ermemektedir. İHD olarak büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğumuz cezaevlerinde ihlaller her geçen gün artmış, cezaevleri mahpuslar için adeta işkence merkezlerine dönüştürülmüştür. Sevk ve sürgünler, tecrit ve izolasyon, işkence ve kötü muamele, disiplin cezaları; çoğu haksız yere ceza çekmeye mahkum edilen mahpuslar için adeta ikinci bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmaktadır.

Ancak cezaevlerinde yaşanan en önemli sorun ise, her dönem gündeme getirmeye çalıştığımız sağlık hakkı ihlali ve hasta mahpusların içinde bulunduğu durumdur. Son elde ettiğimiz verilere göre, cezaevlerinde 400’ün üzerinde ağır hasta mahpus bulunmaktadır ve bunların önemli bir bölümü ölüm sınırındadır. Cezaevindeki hastalara ilişkin yapılan kanun değişikliğine rağmen hasta mahpusların durumunda bir değişiklik yaşanmamıştır. Tahliye edilen birkaç kişi dışında cezaevindeki hastalar Adli Tıp Kurumu’nun insafına terk edilmektedir. Böylelikle cezaevlerinden ölüm haberleri gelmeye devam etmektedir. Buradan bir kaz daha çağrıda bulunmak isteriz ki; cezaevlerindeki hastaların vebalini taşımak ağır bir sorumluluktur. Bu hastaların bir an önce tahliye edilmesi gerekmektir. Aksi takdirde başta yetkililer olmak üzere tüm kamuoyu bu vebalin altında kalacaktır.

 

Cezaevlerindeki durumla bağlantılı olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan, 14 yıldan bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tecrit altında tutulmaya devam edilmektedir. Bu ağırlaştırılmış tecrit, kendisinin de şikayet ettiği üzere sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmaktadır. AKP hükümeti barış sürecinin gelişmesi için Sayın Öcalan ile görüşmeler gerçekleştirmektedir ancak, yaşam koşullarının değiştirilmesi konusunda adım atmamaktadır. Bu durumun da sürecin ruhuna uymadığını düşünüyoruz ve Öcalan’ın koşullarının bir an önce değiştirilmesi gerektiğini tekrardan belirtmek istiyoruz.

 

 

Değerli basın emekçileri;

Bu coğrafya yıllar boyu büyük acılar yaşadı. Kan ve gözyaşı neredeyse bu halkın kaderi olarak görüldü. Yaşanan acılar büyük tahribatlar yaratmış, insan kaybının yanında doğal yaşamı büyük oranda yok etmiş, ekonomik olarak ülkenin büyük darboğazlar yaşamasına neden olmuştur. Bölgemizde 30 yılı aşkın süren çatışmalı süreç, bir bütün olarak ülkeyi esir almış, onbinlerce canın yitip gitmesine neden olmuştur.

Artık bu duruma bir son vermenin zamanı gelmiştir. Bu nedenle PKK lideri sayın Öcalan ve hükümet öncülüğünde başlatılan barış sürecinin değerinin iyi bilinmesi ve buna uygun adımların bir an önce atılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu coğrafyanın, insanlarımızın artık bir tek can yitirmesine tahammülü kalmamıştır.

Bu bilinçle diyoruz ki; hükümet barış sürecinin gelişmesi konusunda üzerine düşen adımları bir an önce atmalıdır. Barış sürecini tehlikeye düşürecek girişimlerden ısrarla kaçınmalıdır. Özellikle başlarken dile getirdiğimiz askeri karakollar ile güvenlik barajlarının yapımına ve askeri hareketliliğe bir an önce son vermelidir.

Bölgemizde çatışmalı sürecin bir ürünü olarak ortaya çıkan güvenlik eksenli politikalar yürüten bürokratlar geri çekilmeli, yine aynı sürecin ürünü olan koruculuk sistemi bir an önce lağvedilmelidir.

Demokratikleşmenin önündeki engeller zaman kaybedilmeden kaldırılmalı, halkın üzerindeki baskılar durdurulmalıdır.

Güvenlik eksenli politikaların bir sonucu olarak cezaevlerine atılan siyasetçiler, insan hakları savunucuları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve demokratik tepkilerini gösterilerle dile getirdikleri için cezaevlerine atılanlar bir an önce serbest bırakılmalıdır.

En önemlisi de halen yürürlükte olan ve cunta dönemini anımsatan 12 Eylül Anayasası’nın mutlak suretle değiştirilmesi gerekmektedir. Bununla bağlantılı olarak, TMK kaldırılmalı, özel yargılama sistemlerinden vazgeçilmeli, yargıdaki ayırımcı uygulamalara son verilmelidir.

 

Barış sürecinde diyalog ve müzakerenin daha olumlu koşullarda gerçekleşebilmesi için PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılarak, müzakereleri yürütebileceği uygun koşullar sağlanmalıdır.

 

Raporumuzda da görüldüğü üzere her ne kadar ihlallerde bir azalma yaşanmış olsa da, bu durum hak ihlallerinin sona erdiği anlamına gelmemektedir. Bizim talebimiz insan haklarına yönelik ihlallerin tamamen son bulmasıdır. Bunun için de yukarıda belirttiğimiz hususlar bir an önce hayata geçirilmelidir. Bunların gerçekleşmesi halinde ülkemiz büyük bir rahatlama yaşayacaktır ve halkın büyük bölümünün özlemi olan barış içerisinde, huzurlu refah bir ortam yakalanmış olacaktır.

2013 yılının ilk yarısını geride bırakırken, açıkladığımız bu ihlal rakamlarının son ihlal rakamları olmasını diliyor, barış ve huzur içerisinde, özgürlüklerin yaşandığı bir geleceğin yaşanmasını temenni ediyoruz.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ