BASINA VE KAMUOYUNA
Değerli Basın Mensupları,
3 ay önce 6 aylık hak ihlalleri raporunu burada açıklarken içinde bulunduğumuz yılda barışa çok yaklaştığımızı, bu nedenle bu süreci çok önemli bulduğumuzu açıklamıştık. Aradan 3 ay geçti ve bir kez daha bir hak ihlalleri raporunu açıklarken, maalesef üç ay öncesinin umut dolu düşüncelerimizi dile getirmekte zorlanıyoruz. Çünkü, barış sürecindeki gidişata baktığımızda, bizi kaygılandıran birçok olumsuzluk karşımıza çıkmaktadır.
2013 yılının 9 ayını geride bırakırken, hak ihlalleri konusunda önceki yıllara nazaran önemli düşüşler yaşanırken, son aylarda ortamın gerilmeye başlamasıyla bazı artışların da olduğunu görebilmekteyiz.
Bu süreçte bizi en çok sevindiren çatışmalar sonucu ölümlerin yaşanmaması ve yaşam hakkına yönelik ihlallerde düşüşün olmasıdır. Ancak 30 yılı aşkın süre yaşanan çatışmalı ortam nedeniyle savaş artığı patlayıcılar ve bazı olumsuz uygulamaların yaşam hakkına yönelik ihlallerin sürmesine neden olduğunu görmekteyiz. Son olarak Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde 8 yaşındaki Behzat Özer’in yerde bulduğu patlayıcının patlaması sonucu yaşamını yitirmesi de göstermiştir ki, bu ülkenin acil bir şekilde savaş artığı patlayıcı maddeler ve mayınlı arazileri temizlemesi gerekmektedir. Ancak maalesef, ne geçmiş hükümetler, ne de mevcut AKP hükümeti bu konuda en ufak bir girişimde bulunmamaktadır.
İki taraflı ateşkes ve PKK’nin sınır dışına çekilmesi gibi yaşanan birçok olumlu gelişmeye rağmen hükümetin tatmin edici adım atmada ketum davranması, endişeleri artırmıştır. Son olarak 30 Eylül’de Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketi, Kürt kamuoyunda başlatılan sürecin güçlendirilmesi ve sorunun çözümü konusunda hükümetin samimi olmadığı algısını yaratmıştı.
Daha önceki açıklamalarımızda da dile getirdiğimiz üzere; bölgedeki askeri hareketlilik, karakol inşaları, güvenlik barajları, yeni korucu kadrolarının alınması, kırsal kesimdeki bölge halkı üzerindeki baskılar ve mayınlı arazilere yönelik tedbirlerin geliştirilmemesi barış süreci ile bağdaşmayan uygulamalardır.
Yeni bir Anayasa yapılması ve anti demokratik yasaların değiştirilmesi barış sürecinin olmazsa olmazlarındandır. Ancak demokratik bir anayasanın yapılması konusundaki isteksizlik ve TMK’nın kaldırılması başta olmak düşünce ve ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki yasal değişikliklerin yapılmaması hükümetin sürece yaklaşımını ortaya koymaktadır. KCK adı altında yürütülen operasyonlar sonrası tutuklanarak cezaevine konulan binlerce Kürt siyasetçi, insan hakları savunucusu, avukat, sendikacı, öğrenci cezaevlerinde tutulmaya devam edilmektedir. Düşüncesini ifade etmek isteyene karşı her seferinde polis şiddetiyle karşı çıkılarak, talepler baskı altına alınmaktadır.
Adli ve idari makamların işkenceciyi koruyan tutumu nedeni ile İşkence ve kötü muamele ile mücadele konusunda istenilen ilerleme sağlanamamıştır. İşkence yapanların korunup kollanması ve bu konudaki cezasızlık politikası, işkencecileri cesaretlendirmektedir.
Gerek aile içerisinde olsun, gerekse toplumsal alanda kadınların yaşam haklarına yönelik ihlaller devam ederken, çocukların yaşam hakkının korunması konusunda bir ilerleme sağlanmamıştır. Kadınlar, sokak ortasında erkekler tarafından göz göre göre öldürülürken, kadınları koruma konusunda devlet hala özerine düşeni yapmamaktadır..
Değerli basın mensupları;
Açıkladığımız tüm raporlarda dikkat çeken en önemli ihlallerden biri cezaevlerinde yaşanan ihlallerdir. Devletin ilgili kurumlarının hassasiyetle yaklaşması gereken cezaevlerinde baskı ve yıldırmalar maalesef bir türlü sona ermemektedir. Her gün bize Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinden mektuplar gelmekte ve yaşanan sıkıntılar anlatılmaktadır. Yapılan bu başvurulara istinaden Adalet Bakanlığı nezdinde yaptığımız girişimler maalesef sonuçsuz kalmaktadır. Son olarak Muş Cezaevi’nde de yaşanan hadise adli ve idari makamlara yapılan başvuruların sonuçsuz kalmasının bir sonucudur.
Özellikle cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların durumu her geçen gün daha tehlikeli bir hal almaktadır. Cezaevi Komisyonumuzun hazırladığı son rapora göre, cezaevlerinde 526 ağır hasta mahpus bulunmaktadır ve bunlardan 156’sı acil tahliye edilmesi gereken ölüm sınırındaki hastalardır. Verilen sözlere, yapılan yeni yasal düzenlemelere rağmen, hasta mahpuslar cezaevlerinde tutulmaya devam etmektedir. Tahliye edilmesi gereken ve hatta Adli Tıp Kurumu tarafından dahi “cezaevinde kalamaz” denilen bazı hasta mahpuslar, savcılıkların ilginç gerekçeleriyle tahliye edilmemesi kabul edilemezdir.
14 yıldan bu yana Ağırlaştırılmış bir tecrit ortamında tutulan Öcalan’ın bu koşullarda tutulması hukuki olmayıp gayri insanidir. Bu koşullarda tutulmasından kaynaklı sağlığı ciddi anlamda etkilenmektedir. Sayın Öcalan’ın barışın sağlanması konusunda daha fazla katkı sağlayabilmesi açısından koşullarının değiştirilmemesi gerekmektedir.
Değerli basın mensupları;
90’lı yıllarda işlenen insanlık dışı uygulamalar ve savaş suçları ile bu suçların zaman aşımı tehlikesiyle karşı karşıya olması meselesi önemli bir gündem maddesi olarak karşımızda durmaktadır. Bildiğiniz gibi İHD olarak o dönem işlenen insanlık suçlarının ortaya çıkması konusunda yoğun bir çaba içerisinde olduk. Ancak aynı çabayı devlet yetkililerinden görememekteyiz. Girişimlerimiz sonucu, bazı olaylara ilişkin davalar açılmıştır. Ancak, bu yüzlerce dosyanın zaman aşımına uğrama tehlikesini ortadan kaldırmamaktadır. Yürütülen soruşturmalar münferit olmanın ötesine geçmeyen ve sadece o dönem bölgede görev yapan bazı şahıslara ilişkin soruşturmalardır. Oysaki, burada yaşanan insanlık suçları devletin yetkili organlarınca alınan kararlar ile hayata geçirilmiştir. Bu nedenle sadece birkaç komutanı veya askeri/polisi sorgulayarak yaşananlarla hesaplaşma sağlanamaz. Toplumsal barışın sağlanması ancak geçmişle yüzleşme ile sağlanabilinir. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları diyoruz ki; geçmişte yaşanan kirliliklerin ortaya çıkması için vakit kaybetmeden Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu adıyla bir oluşuma gidilmelidir. Böylesi bir komisyonla devlet arşivlerini açarak geçmişte yaşananlar açığa çıkarılmalı, işlenen insanlık suçlarından hesap sorulmalı, kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkarılmalıdır.
Değerli basın emekçileri;
Suriye’de iç savaşın başlamasından itibaren Türkiye farklı hesaplar içine girmiştir. Bu da ülkemize olumsuz şekilde yansımıştır. İHD olarak, son üç aylık süreçte sınır bölgesinde yaptığımız araştırma ve incelemelerde Türkiye’nin çeteci yapılanmalara destek verdiği, sınır kapılarını kapatarak Rojava halkına ambargo uyguladığını tespit etmiş bulunmaktayız. Son olarak sınırın bazı bölgelerinde “Utanç Duvarı” diye tabir ettiğimiz güvenlik duvarlarının yapımıyla, aynı kaderi paylaşan halkı adeta birbirinden tamamen ayırmayı hedeflemektedir. Türkiye, Rojava halkına yönelik uygulamalarıyla bölge halkının tepkisini çekmiştir. AKP hükümetinin bu yaklaşımı, içinde bulunulan barış sürecini de olumsuz manada etkilemektedir.
Değerli basın mensupları;
Bölgemiz yıllarca büyük yıkımlar ve acı olaylarla gündeme geldi. Savaşın yarattığı tahribatları en derinden hisseden bölge halkı, artık acı ve gözyaşı görmek istemiyor, ısrarla barış diyor. Bunun için de yılın başından itibaren devam eden ancak son günlerde gidişatı iyi olmayan barış sürecinin başarıya ulaşması için daha fazla çaba gösterilmelidir. Yukarıda aktarmaya çalıştığımız olumsuzlukların giderilmesi için başta hükümet olmak üzere toplumun tüm kesimlerini üzerine düşenleri yapmaya çağırıyoruz. Barış sürecinde diyalog ve müzakerenin daha olumlu koşullarda gerçekleşebilmesi için PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılarak, müzakereleri yürütebileceği uygun koşullar sağlanmalıdır.
Biz bu raporu açıklarken, amacımız yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek ve yaşanan olumsuzlukların üzerine gidebilmek için ihlalleri görünür kılmaktır. Bölgemizdeki hak ihlalleri yaşanan çatışmalı süreçle direk bağlantılı olduğu için barış süreci, ihlallerin sona ermesini de beraberinde getirecektir. Bizim talebimiz insan haklarına yönelik ihlallerin tamamen son bulmasıdır. 2013 yılının 9 ayını geride bırakırken, hazırladığımız bu rapordaki ihlallerin son bulması dileğini tekrarlıyor, barış ikliminin oluştuğu, özgürlüklerin tartışmasız bir şekilde yaşandığı bir gelecek olsun diyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ