25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü

23.11.2013

Değerli Basın Emekçileri,

 

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü nedeni ile alanlardayız. 1960 yılında Dominik Cumhuriyetinde 3 kız kardeşin Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele etmelerinden kaynaklı olarak tecavüz edildikten sonra öldürülmeleri nedeniyle 25 Kasım tarihi Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günü olarak BM Genel Kurulu tarafından ilan edilmiştir.

 

Kadına yönelik  şiddet kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanmıştır. Kadına yönelik olarak gerçekleştirilen şiddet, kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet türü olarak karşımızda durmaktadır. Bu şiddet, kadını sosyo-ekonomik olarak zorla bağımlı bir konuma sokmanın aracı ve erkeklerin kadınlara karşı gerçekleştirmiş olduğu eşit olmayan güç ilişkilerinin bir göstergesi olarak kullanılagelmiştir.

 

Dünyada, Türkiye’de ve özelde bölgemizde kadına yönelik olarak gerçekleştirilen şiddet giderek artmaktadır. Erkek egemen zihniyetin tarihsel süreç içerisinde baskı altında tutmaya çalıştığı kadın, töre ve namus kisvesi altında öldürülme, çocuk gelin olarak evlendirilme, taciz, tecavüz eylemleri, kadın sünnetleri v.b birçok insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılıyor. Kadınlara uygulanan insanlık dışı uygulamalarla dünyada binlerce kadın, “kadın cinsiyetinin hiçbir konuda hak sahibi olmadığı” zihniyetine dayanılarak sünnet ediliyor.

 

Kadınlara yönelik olarak gerçekleştirilen şiddet eylemlerin aslında hem iktidar mekanizmaları, hem de yargısal karalarla koruma altına alındığına maalesef tanıklık etmekteyiz. Cinsiyeti nedeni ile birçok hak ihlaline maruz bırakılan kadın, yargının korumasız bıraktığı kararlar sonrasında daha ağır bir travma ile baş başa kalıyor. Kadın katliamı dosyalarında mahkemeler tarafından uygulanan “haksız tahrik” indirimi, kanuni olan ancak hukuksal olmayan bir düzenleme olarak karşımızda durmakta, kadınlar sokak ortasında eşleri tarafından öldürülmeye, taciz ve tecavüze maruz kalmaya devam etmektedir.                 

 

Son dönemlerde iktidar tarafından kadınlar üzerinden yapılan ve gerçekleştirilen söylemlerle kadınlar baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Üniversitede okuyan kadın ve erkeklerin aynı evde kalmasının eleştirildiği, kız ve erkek çocukların ayrı sınıflarda eğitim görmesi gerektiği yönündeki söylemler, iktidarın kendi hegemonya alanına kadınları da eklemleyerek genişletmek istediğinin bir göstergesidir. Erken yaşta evlenenlere deyim yerindeyse teşvik primi vermeyi, birden fazla çocuk sahibi olan kadının erken yaşta emekli edileceği yönündeki söylemler, kadının kamusal alandan uzaklaştırılarak eve hapsedilmesinin politik söyleminin izdüşümü şeklinde yansımaktadır.

 

Kadının bedeni, kimliği, cinsiyeti üzerinde geliştirilen bu tarz politikalar, kadını kamusal alandan soyutlayarak eve hapsetmeyi, kadının kendi bedeni üzerinde hak sahibi olma durumunu ortadan kaldırmayı, kadının bir birey olarak kendi ayakları üzerinde durabilme ve erkeklere bağımlı olmadan yaşamını sürdürebilme iradesini ortadan kaldırmayı hedefleyen farklı bir politik şiddet söylemi olarak karşımızda durmaktadır. Bölgede aktif siyaset yürüten ve STK’lar ile derneklerde yaptıkları çalışmalar nedeniyle tutuklu bulunan kadınların, tutukluluk hallerinin hala devam ediyor olması bizler açısından düşündürücüdür. Yine cezaevlerinde bulunan kadınlara yönelik olarak gerçekleştirilen ve hukuka aykırı olarak yapılan çıplak arama uygulamaları, nakil sırasında veya duruşmaya götürülme esnasında kendilerine yönelik olarak gerçekleştirilen sözlü tacizler şiddet türünün bir başka yüzüdür.

 

Toplumsal olaylar nedeni ile yapılan birçok gösteri, yürüyüş v.b eylemlerde gözaltına alınan kadınların, güvenlik güçleri tarafından taciz edilmesi, taciz tehdidine maruz bırakılması da kadının cinsiyetinden kaynaklı yaşamış olduğu hak ihlalleri arasında yer almaktadır.

 

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin 2013 yılı 10 Aylık Kadın Katliamı ve Kadına Yönelik Şiddet Raporuna baktığımızda durumun vahameti ortaya çıkacaktır.  Zira 2013 yılında aile içinde ve toplumsal alanda maruz kaldıkları şiddet sonucunda 48 kadın öldürülmüş 58 kadın çeşitli biçimlerde şiddete maruz kalmıştır. Önemle belirtmek gerekir ki, ensest vakalarının azımsanamayacak derecede çok sayıda olması, şüpheli kadın ölümleri ve intihar vakıalarında önemli rol oynamaktadır. Raporumuza yansıyan sayılar kadına yönelik şiddetin ne kadar vahim bir şamada olduğunu gözler önüne sermektedir.

 

Değerli basın mensupları;

 

Bugün kadınlar olarak alanlardayız.

 

Bugün Şemse ALLAK, Güldünya TÖRE, Mizgin DOST, Gülay IRMAK, Dilan DOĞAN ve katledilmiş olan birçok kadın için alanlardayız ve alanlardan haykırıyoruz. Kadınların sokak ortasında öldürülmesine, yasal olarak koruma altına alınmamasına, kadının bedeni, kimliği, özgürlüğü, düşüncesi, yaşam tarzı üzerinde tahakküm kurulmasına karşı mücadele vermek için alanlardayız. Ve bu alandan şu taleplerde bulunuyoruz:

 

*Kadının her alandaki şiddete karşı korunması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, uluslar arası sözleşmelerdeki yükümlükler yerine getirilmelidir

 

*Kadına yönelik şiddet davalarında uygulanan “Haksız Tahrik” İndirimi kaldırılmalıdır.

 

*Namus cinayetleri olarak adlandırılan kadın katliamlarının önlenmesi için sosyo-politik stratejiler geliştirilmelidir.

 

*Ölümle tehdit edilen, şiddet gören, taciz ve tecavüze maruz bırakılan kadınlar için özel önlemler alınmalı, kadının hukuksal düzenlemelerle koruma altına alınması sağlanmalıdır.

 

*Kadın sığınma evlerinin sayısı, ihtiyacı karşılayacak şekilde arttırılmalı, öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya olan kadınlar için  özel koruma tedbirleri uygulanmalıdır.

 

*Kadına yönelik şiddetin medyaya yansıtılma şeklinde dil ve üsluba dikkat edilmeli, haber dili doğru kullanılarak etik değerlere önem verilmelidir.

 

*Ensest suçu ayrı bir suç türü olarak kanunda tanımlanmalı ve cezai müeyyideye bağlanmalıdır.

 

*Kadınlara yönelik olarak hükümet tarafından yapılacak çalışmalarda kadın örgütlerinin görüşleri alınmalı, sivil toplum kuruluşlarının talepleri karşılanmalı ve desteklenmelidir.

 

*Şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları travmanın izlerini silebilmeleri amacı ile şiddete karşı özel rehabilitasyon merkezleri kurulmalıdır.

 

Kadına yönelik olarak gerçekleştirilen şiddetin ve hak ihlallerinin son bulması, kadının rengi, kimliği, bedeni ile var olabilme mücadelesini devam ettirmesi, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması amacıyla tüm kararlılığımızla mücadelemize devam edeceğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ

KADIN HAKLARI KOMİSYONU