Değerli Basın Emekçileri,
‘İç güvenlik paketi’ olarak adlandırılan ‘Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’ TBMM Genel Kurulu’na gönderilmiş, ancak tasarının görüşülmesi bir hafta süreyle ertelenmiştir. Tasarının bireysel hak ve özgürlükler bakımından büyük bir tehlike oluşturduğunu, kanunlaşması halinde hukuk devleti yerine polis devleti uygulamalarının hayata geçeceğini ve akabinde birçok insan hakları ihlalinin yaşanacağı uyarısında bulunmak istiyoruz.
Zira tasarı ile 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu ve daha birçok kanunda yapılacak olan değişikliklerle, yetkileri arttırılmak suretiyle kolluk birimlerine adeta hakim veya savcıların yetkileri devredilmek istenmektedir.
Değerli Basın Mensupları,
Tasarının birinci maddesinde bireylerin evinin, işyerinin, aracının hakim veya savcı kararı olmaksızın, her durumda kolluk birimleri tarafından keyfi olarak arama işlemlerinin yapılmasına imkan tanımaktadır. 2599 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun 15. maddesine yeni bir fıkra eklenerek polisin; savcının veya mahkemelerin yetkisini kullanacak şekilde müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini, kişilerin ikamet ettiği yerde alması sağlanmaktadır. Müşteki, mağdur veya tanıkların ifadelerinin Savcılık tarafından veya mahkemelerce alınması gerekirken, bu yetkiler gasp edilmek sureti ile kolluğa devredilmiş olacaktır. Tasarı ile iletişim araçlarının dinlenmesi, tümüyle güvenlik yetkililerinin emriyle 48 saate kadar, hakim kararı olmaksızın uygulanabilecektir. Bu durum da keyfi dinlemelere yol açacak ve özel hayatın gizliliği ihlal edilmiş olacaktır. İletişimin tespiti ve dinlenmesine ilişkin kararlar, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliği’nce verilecektir.
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunun 16. Maddesine ekleme yapılarak, TOMA’lar tarafından sıkılan tazyikli suların içerisine boya veya kimyasal madde karıştırılmak sureti ile göstericilere müdahale hakkı verilmektedir. Kolluk güçleri tarafından fiiliyatta uygulanan bu durum hukuka aykırı bir şekilde yasallaştırılmak istenmektedir. Yine 16. Maddenin 7. Fıkrasına eklenen d bendi ile molotof, patlayıcı, yakıcı, yanıcı, boğucu vb. silahlarla, açık veya kapalı alanlarda yapılan saldırıları gerçekleştiren veya teşebbüs edenlere karşı, polisin etkisiz kılmak amacıyla silah kullanma yetkisi tanınmaktadır. Geçmişteki ve günümüzdeki pek çok uygulama, silahın polisler tarafından etkisiz kılma amacı dışında çoğu kez keyfi ve kasti olarak kullanıldığını göstermekte, bu hüküm de yaşam hakkı bakımından önemli sakıncalar arz etmektedir. Ayrıca araçlar arasındaki orantılılık ilkesi ihlal edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmakta, bu hüküm ile örneğin elinde sapan olan birine karşı polise silah kullanma yetkisi tanınmaktadır.
2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 23. Maddesinde sayılan ateşli silahlara havai fişek, Molotof vb el yapımı olanlar ibaresi eklenerek havai fişek ve Molotof, ateşli silah kapsamına alınmıştır. Yine bu kanunun 33. Maddesine eklenen b bendi ile gösterilerde yasa dışı örgüt propagandası yapanlar bakımından, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle hiçbir şekilde şiddet kullanmayan ve yüzünü kapatmayanlar hakkında da ilgili cezaların uygulanacak olması, ifade ve gösteri hürriyeti bakımından çok ağır ihlallerin yaşanacağı sinyalini vermektedir. Kaldı ki tasarının yasalaşması halinde, Ceza Muhakemesi Kanununun tutukluluk nedenlerini düzenleyen 100. Maddesine eklenecek olan fıkra ile toplantı ve gösterilere katılmış olmak da tutuklanma nedenleri arasında yerini alacaktır.
2911 sayılı yasa ile bağlantılı olarak 3713 Sayılı Terörle Mücadele kanununda yapılan düzenleme ile toplantı ve gösterilerde şiddet kullanmasa bile, yüzünü kısmen veya tamamen kapatanların en az 3 yıl ceza alması sağlanarak ifade hürriyeti ihlal edilmiş olacaktır. Bu düzenlemelerle demokratik bir hakkın kullanımı olan tüm gösteri ve yürüyüşlerin engellenmesinin amaçlandığını ve bu hükümlerin ifade hürriyeti açısından toplumsal muhalefeti sindirme amacı olarak yasalaştırılmak istendiğini özellikle vurgulamak istiyoruz.
Ceza Muhakemesi Kanununda yapılacak değişiklikle, kolluk amirlerinin yazılı veya sözlü talimatı ile önleyici gözaltı yetkisi tanınmakta; suçüstü halleri ile sınırlı kalmak kaydıyla çeşitli durumlarda 24 saat; şiddet olaylarının yaşandığı durumlarda ise 48 saat gözaltı yetkisi verilmektedir. Önleyici gözaltı uygulamaları keyfi gözaltı işlemlerine neden olacak mahiyette olup, bununla birlikte resmi bir gözaltı işlemi yapılmamasına rağmen kişinin belli bir süre özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu doğuran ve kayıtlara hiçbir şekilde geçirilmeyen keyfi ve kayıt dışı gözaltı işlemlerinin yapılması tehlikesini de beraberinde getirecektir. Ceza Muhakemesi Kanununda yapılacak bu düzenleme ile kişi hürriyeti ve güvenliği açısından ağır hak ihlallerinin gerçekleştirilme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını da özellikle vurgulamak istiyoruz.
5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesine eklenen g, h, ve ı maddeleri ile vali ve kaymakamlara adli kolluk amiri sıfatının kazandırılmak istenmesi yönündeki düzenlemenin, biz insan hakları savunucuları bakımından hiçbir şekilde kabul edilmez olduğunu vurgulamak istiyoruz. Zira ilgili düzenleme ile soruşturma ve kovuşturma ayırımı yapılmadan illerde vali, ilçelerde kaymakamların kolluğa doğrudan emir verebileceği yönündeki bu düzenleme ile yürütülen soruşturmalar bizzat hükümete bağlanmış olacak; yasama, yürütme, yargı erki ayırımı ortadan kaldırılarak yürütme kanadı olan hükümet yargı görevine soyunmuş olacaktır.
Değerli Basın Emekçileri,
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair yasa tasarısının polis devleti uygulamalarını çağrıştıran birçok düzenlemeyi amaçlamaktadır. Tasarının kolluk amirlerine önleyici gözaltı yetkisi tanıdığını, en küçük bir olayda kolluğa silah kullanma yetkisi verdiğini, vali ve kaymakamlara kolluğa kovuşturma ve soruşturma ayırımı yapılmadan doğrudan emir yetkisi tanıdığını, ev, işyeri, araba vb. alanlarda arama yapma yetkisini direk kolluğa devrettiğini, tutuklama nedenleri arasına gösterilere katılmayı bir hüküm olarak getirdiğini, gösterilerde yüzünü kısmen veya tamamen kapatanları ağır cezalar ile cezalandırmayı öngördüğünü ve bireysel hak ve özgürlük bakımından ağır ihlalleri beraberinde getirecek olan bir tasarı olduğunu bir kez daha belirtmek istiyor ve şu çağrıda bulunuyoruz:
Tasarının kabul edilmesi halinde İfade Hürriyeti, Kişi Güvenliği, Yaşam Hakkı, İşkence Yasağı ile birlikte birçok alanda insan hakları ihlalleri yaşanabileceği tehlikesi ile karşı karşıyayız. Biz insan hakları savunucuları olarak, polis devleti uygulamaları ile güvenlik sorununun çözülemeyeceğini ifade etmek istiyoruz. Güvenlik sorunu ancak ve ancak hukuk devleti ilkesinin üstünlüğüne dayalı demokratik ve sivil bir anayasa ile demokratikleşme yönünde atılacak adımlarla çözülebilir. Bu temelde, TBMM Genel Kurulu’na gelen bu tasarının kabul edilmemesi çağrısında bulunuyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ