BASINA VE KAMUOYUNA - 2015 Yılı İlk 6 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporu'na ilişkin basın metni

14.07.2015

 Değerli Basın Mensupları,

 

İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2015 Yılı İlk 6 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

 

2 yıldan fazla bir zamandır devam eden ve çatışmalı ortamın sona erdirilmesi ve Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözümüne dair büyük umutlar yaratan çözüm süreci, bildiğiniz gibi durma noktasına gelmiş ve bir süredir ilerleme gösterememektedir. Çatışmasızlık ortamının yarattığı durumun avantajlarını kullanmak ve bu sayede kalıcı toplumsal barışı inşa etmenin olanaklarına erişmek varken, AKP hükümetinin bu süreci ilerletmeye yönelik somut bir adım atmadığı ve taraflar arasındaki olası uzlaşı zeminini ortadan kaldıracak bir politik tutum içersinde girdiğini belirtmek istiyoruz. Özellikle de 2015 Milletvekili Genel Seçimlerine hazırlık aşamasında Cumhurbaşkanı özelinde kullanılan çözüm karşıtı söylemler ve uslup, uzlaşmanın aksine toplumu kutuplaştırıcı tehlikeli bir ortam yaratmıştır. Çatışmalı ortama dönüşe kapı aralayan bir diğer tehlikeli durum ise, sürecin durağan hali ile paralel, PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit uygulamasının yeniden devreye konulmuş olmasıdır. İmralı heyeti, avukatları ve ailesiyle 5 Nisan’dan bu yana görüştürülmeyen Sayın Öcalan üzerinde geliştirilen tecrit, hukuk dışıdır. Biz insan hakları savunucuları, Sayın Öcalan’ın sürecin en önemli aktörü olması sebebiyle kendisine uygulanan tecritin, çözüm sürecinin nihai hedefi olan kalıcı toplumsal barışa karşı büyük bir tehdit olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu nedenle Sayın Öcalan üzerindeki tecride derhal son verilerek diyalog ve müzakerelerin acilen başlatılması ve Sayın Öcalan’nın müzakere yürütebilecek özgür koşullarının oluşturulmasını çağrısında bulunuyoruz.

 

Ayrıca, süreç içersinde yaşanan durağanlaşma hali, bölgemizde bir askeri hareketlilik ve çözüm iradesini toplumsal açıdan kırmayı hedefleyen provakatif girişimlere de sahne olmuştur. Süreci adeta samimiyet konusunda test edecek şekilde meydana gelen olayların önlenmesi konusunda devlet ve hükümet yetkilileri, başarılı bir sınav verememiş, barışçıl sağduyu siyasetini ve buna bağlı olarak tavrını geliştirecek bir tutum sergileyememiştir. Bu nedenle çatışmalı sürecin sona erdirilmesi ve Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözüme kavuşturulmasının Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halklarda yarattığı umut ve pozitif enerji, sürecin kesintiye uğraması sebebiyle giderek yerini kaygıya bırakmıştır.

 

Bildiğiniz gibi ortadoğu’da çok hızlı ve hareketli gelişmeler yaşanmakta ve ülkemizi de çok yakından etkilemektedir. Bu nedenle üzerinde durmak istediğimiz bir önemli konuda Rojava’dır. Türkiye siyasetinin Suriye’ye yönelik izlediği dış politika ve geliştirdiği tutarsız yaklaşımlar, maalesef Suriye ve Irak’ta türeyen ve insanlık dışı katliamlar gerçekleştiren IŞİD çetelerinin, Türkiye tarafından desteklendiği yönündeki iddiaları gündeme getirmiştir. Kimi basın ve yayın organlarında bu iddiaların sahiciliğine yönelik ortaya konulan belgeler mevcut iken, Türkiye’nin bu iddialar karşısında sadece sözel bir inkara gitmesi, ancak somut hiçbir çürütücü bulgu ile karşılık verememesi, iddiaların geçerliliği ile ilgili kuşkuların artmasına yol açmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin Suriye ve Rojava bölgesine yönelik barışçıl politikalar izlemesi gerektiğinin daha doğru bir siyaset olacağını ifade etmekle birlikte, bölgede büyük bir tehdide dönüşen İŞİD çetelerine karşı daha açık bir tavır alması çağrısında bulunuyoruz.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Bölgemizde insan hakları ihlalleri, maalesef 2015 yılının ilk 6 ayında yine hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmiştir.  İhlaller, işkence ve kötü muamele, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda açığa çıkmıştır.

 

2015 yılının ilk 6 ayında bölgemizde 48 toplumsal gösteriye müdahale edilmiştir. Yine 6 ay içerisinde, çoğunluğu gösterilere katıldıkları gerekçesiyle, 227’si çocuk 1443 kişi gözaltına alınmış, 21’i çocuk 325 kişi tutuklanmıştır. Kişi güvenliği ve özgürlüğünün büyük oranda tehdit edildiği bölgemizde; güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle, keyfi veya kasti bir biçimde gerçekleştirdiği müdahalelerde ise, 7 yurttaş yaşamını yitirirken, 10 yurttaşımızda değişik biçimlerde yaralanmıştır. 2015 yılının ilk 6 ayında, gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında ve gerekse de toplumsal olaylarda olsun, işkence ve kötü muamele ile ilgili ihlaller yaşanmaya devam etmiştir. Gözaltında cinsel tacize varan insanlık dışı işkence yöntemlerinin yer aldığı raporumuzda, 46 kişi güvenlik güçleri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz kalırken, 44 kişi de toplumsal gösterilerde gerçekleşen orantısız güç kullanımı nedeniyle darp edilmiş veya yaralanmıştır. Raporumuzda yer alan bu veriler, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımına başvurduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

 

Değerli Basın Mensupları,

 

Türkiye’deki infaz rejiminin, evrensel hukuk değerlerinin uzağında kalması, hapishanelerde yoğun hak ihalelerine neden olmaktadır. Hapishanelerde tecrit, izolasyon, işkence ve kötü muamele gibi ihlallerin belirgin olarak görüldüğü raporumuzda, özellikle sağlık hakkı ihlallerinin hala devam ettiği görülmektedir. Derneğimizin sürekli güncellediği verilere göre, hapishanelerde 282’si ağır 721 hasta mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpusların tedavi edilmemesini veya tahliye edilmemelerini ve tüm bu durumlar için gerekli yasal değişikliklerin yapılmamasını evrensel hukuk, vicdan ve ahlaki değerlerle bağdaşır bulmadığımızı, bu nedenle de başta hükümet olmak üzere, sorumlu tüm mekanizmalara bu konuda sorumluluk bilinciyle harekete geçme ve gerekli mevzuat değişikliklerini yapma çağrısında bulunuyoruz. Ve açık bir dille belirtmek istiyoruz: Hapishanelerde bu güne dek yaşanan onlarca ölümün ve bundan sonra yaşanacak ölümlerin sorumlusu,  devlettir.

 

Kadına ve çocuklara yönelik şiddet artış göstererek, 2015 yılının ilk 6 ayında bölgemizde yine vahim bir tablo ile karşımıza çıktı. Sadece 6 ayda 17 kadın intihar etti, 4’ü ise teşebbüste bulundu. Aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen erkek şiddeti sonucu 33 kadın katledildi. 13 kadın ise cinsel istismara maruz kaldı. Kadın katliamlarını münferit olaylar olarak değil, yapıcı sosyal politikaların yoksunluğunun bir sonucu olarak değerlendirdiğimizi, bu nedenle kadın yönelik her türlü şiddetin politik olduğunu ifade etmek istiyoruz. Eril devlet anlayışının bir sonucu olarak kadınlara yöneltilen şiddete karşı, eşit ve pozitif cinsiyet ayrımcılığına dayalı yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması çağrısında bulunuyoruz.

 

Şiddet ve istismar yoluyla hak ihlallerine maruz kalan bir diğer kesim ise çocuklar oldu. 15 çocuğun intihar ederek yaşamını yitirdiği 2015 yılının ilk 6 ayında, aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen şiddet sonucu 12 çocuk katledildi, 7 çocuk ise cinsel istismara maruz kaldı. Uluslar arası sözleşmelerle tanınan çocuk haklarının,  Türkiye’de bir an önce yasal düzenlemelerle koruma altına alınmasını, yürürlükte denetlenmesini ve bu şekilde ihlallerin önlenmesine dair bir sürecin başlatılması çağrısında bulunuyoruz.

 

LGBTİ bireylerin genellikle toplumsal baskılar nedeniyle başlarına gelen saldırıları anlatmakta güçlük çektikleri bilinmektedir. Görünür olmayan ancak pek çok insan hakları ihlali ile karşı karşıya bulunan LGBTİ bireylere yönelik, Türkiye’nin bir an önce nefret suçlarını düzenleyerek nefret saikiyle işlenen suçların cezalarını ağırlaştırmasını sağlayacak yeni yasal düzenlemeler yapılması ile ilgili hükümet yetkililerine çağrıda bulunuyoruz.

 

Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor. 6 ay içersinde 450 öğrenciye üniversite birimlerinde olmak üzere toplamda 570 kişiye politik nedenlerle soruşturmalar açılmış, yine açılan davalarda 316 kişi ise çeşitli ve haksız cezalar verilmiştir. Demokratik yaşamın öngörüsüne dayanan bireysel düşünme ve ifade olanaklarının yaratılması devlet sorumluluğunda bir durum iken, bireysel bu çabalarının tehdit olarak algılanması ve cezalandırılması, ne demokrasi ile ne de özgürlüklerle bağdaşmadığını hatırlatmak istiyoruz.

 

Ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerin de artış gösterdiği 6 aylık süre içersinde, iş cinayetleri, idari soruşturma ve sürgünler, işten çıkarmalar, ücretlerin ödenmemesi gibi ihlaller meydana gelmiştir. Bölgede 6 yurttaş güvencesiz iş koşullarında yaşamını yitirirken, 29 kişi ise yaralanmıştır. 498 kişi işten çıkarılmış,15 kişiye ise idari soruşturmalar açılmıştır. Başta insan yaşamının kutsallığının her şey üstün olduğuna duyduğumuz inançla devlet ve ilgili hükümet yetkililerini, işçilerin yaşam güvenliklerini sağlayarak iş cinayetlerini önleyecek tedbirler almaya ve bu ülkenin üretici gücü emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarına saygılı olmaya davet ediyoruz.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Hazırladığımız raporda yer alan ihlaller, şüphesiz ki önlenebilir ihlallerdir. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, ülkemizde yaşam hakkı ihlalleri ile dolu bu tablonun artık değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu temelde, çözüm sürecinin bir an önce yeniden ilgili taraflarca müzakere edilerek sürdürülmesi ve sonuç alınması yönünde daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulunuyor, insan hakları ihlallerinin son bulduğu, toplumsal barış, adalet ve özgürlüklerle dolu onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.

 

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

     DİYARBAKIR ŞUBESİ