İnsan Hakları Haftası’nda haklar yine ayaklar altında

12.12.2011

DİYARBAKIR – Diyarbakır’da 5 kurum tarafından organize edilen 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası, düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamasıyla start aldı. Polisin engeline rağmen yürüyüşü gerçekleştiren insan hakları savunucuları adına bir açıklama yapan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, 63’üncü yılına girerken evrensel hakları halen ayaklar altında olduğunu belirterek, valiliğin “İnsan Hakları ve Özgürlük” çadırına yönelik yasaklama kararına tepki gösterdi. Bilici ayrıca, 2011 yılında yaşanan hak ihlallerini çarpıcı rakamlarla açıkladı.  

Diyarbakır’da İHD, MAZLUMDER, TİHV, Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası tarafından organize edilen 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası etkinlikleri bugün yapılan yürüyüş ve basın açıklaması ile start aldı. Diyarbakır’da bulunan çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirilen yürüyüş, polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı Ofis Semti AZC Plaza önünde başladı. "İfade Vermek Değil, İfade Etmek İstiyoruz, Her Şeye Rağmen İnsan Hakları" yazılı pankart ile AZC Plaza önünde bir araya gelen insan hakları savunucuları yürümeye başladığı sırada polisin engeliyle karşılaştı. Polisin eylemcilerin Ofis Caddesi üzerinden yürümesine izin vermek istememesi üzerine yaşanan kısa gerginliğin ardından insan hakları savunucuları polis engelini aşarak, yürümeye başladı. Etrafta bulunan yurttaşların da alkışlarla destek verdiği yürüyüşte, polise tepki göstermek amacıyla “Baskılar bizi yıldıramaz” ve “İnsan hakları engellenemez” şeklinde slogan attı. Konukevi önünden geçerek Koşuyolu Parkı’na ulaşan eylemciler, buradan İnsan Hakları Anıtı önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

‘Hükümet hem hakim, hem savcı, hem polis’

Düzenleyici 5 kurum adına basın açıklamasını okuyan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, “63. yılında Evrensel Haklar yine ayaklar altında” diyerek konuşmasına başladı. 2011 yılında dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan deprem, sel, kuraklık vb. doğal afetlerin ardından yüz binlerce insanın kendi kaderlerine bırakılarak, başta barınma, beslenme, sağlık, mülkiyet, iş ve eğitim hakkı olmak üzere pek çok hak ihlaline maruz kaldığını ifade eden Bilici, “Yılsonuna doğru yaşanan Van depreminin yol açtığı ölüm ve yaralanmaların yanı sıra deprem sonrasında yardım ve önlemlerin hızlı ve gerektiği biçimde yapılmaması nedeniyle yaşam hakkı, barınma, beslenme, sağlık, mülkiyet, iş ve eğitim hakkı ihlallerinin yaşanıyor olması üzüntü vericidir. Ülkemiz için genel bir değerlendirme yapılacaksa gelinen süreçte; özgürlükleri hiçe sayan, demokrasi ve insan haklarını neredeyse rafa kaldıran, yürütmenin tüm diğer erkler üzerinde baskı kurduğu,  hukuk devleti ilkesinin içinin boşaltıldığı bir noktaya doğru yol alınmıştır. Bunun en önemli işaretleri de, çatışmalı süreçlerden ve muhaliflere yönelik geniş çaplı operasyonlardan sonra başbakanın  ve bazı bakanların kimi zaman hakimliğe kimi zaman savcılığa kimi zaman güvenlik görevlisi rolüne soyunan beyan ve açıklamaları olmuştur. Bu durum yürütmenin yargı üzerindeki baskısını gözler önüne sermektedir” dedi.

Rakamlarla 2011 yılının insan hakları karnesi

Yıl içerisinde yaşanan ihlallere dikkat çeken Bilici, 2011 yılının ilk 10 ayında meydana gelen çatışmalarda 264 polis, asker ve HPG'linin yaşamını yitirdiğini, 288 kişinin de yaralandığını dile getirdi. "Bu yılın ilk 10 ayında güvenlik güçleri tarafından, faili meçhul bir şekilde, silahlı çatışmalarda ve mayınlar, patlayıcılar sonucu 60 sivil vatandaşımız yaşamını yitirirken, 196 sivil de yaralanmıştır" diyen Bilici, şunları aktardı: "AKP iktidarının 10 yıllık döneminde 152 çocuk yaşamını yitirirken, 2011 yılının ilk 10 ayında 15 çocuk yaşamını yitirmiştir. Yine çatışma ortamının gelişmesiyle birlikte savaş hukukunu hiçe sayan olaylar da yaşanmıştır. Son olarak Hakkari'nin Çukurca İlçesi Kazan Vadisi'nde gerçekleştirilen operasyonda yaşamını yitiren PKK militanlarına yönelik kimyasal gaz kullanıldığı yönünde iddialar, kamuoyunun gündemini yoğun bir şekilde meşgul etmiştir. Ayrıca çatışmaların yoğun yaşandığı 90'lı yıllardan sonra bölgenin birçok alanında oluşan toplu mezarlar, ülkemizin bir gerçekliği haline gelmiştir. Uluslararası sözleşmelere göre suç olarak görülen böylesi bir yönelim ülkede adalet duygusunu ciddi oranda zedelemiştir."

'2011 yılında 649 çocuk gözaltına alınırken, 187 çocuk tutuklandı'

İHD Diyarbakır Şubesi'nin Ağustos ayında açıkladığı 90'lı yıllardan günümüze "Kimyasal Silah Kullanımı Raporu"na göre çatışmalı dönemde 47 kez kimyasal silah kullanıldığı bu olaylarda 437 kişinin yaşamını yitirdiği ileri sürüldüğünü kaydeden Bilici, bunun ciddi bir iddia olduğunu ve mutlaka araştırılması gerektiğini söyledi. Bilici, yine İHD'nin Eylül ayında açıkladığı "Toplu Mezar Raporu"na göre bölgede 224 toplu mezarda 3058 kişiye ait kemiklerin bulunduğuna dikkat çekerek, "Böylesi açık bir tablo önümüzdeyken bu konuda halen ciddi bir girişimin olmaması düşündürücüdür" dedi. Ülkede yaşanan düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin altını çizen Bilici, 2011 yılının ilk 10 ayında sadece bölge illerinde 5331 kişi gözaltına alınırken, 1589 kişinin de tutuklandığını ifade etti. TMK mağduru çocuklarında durumuna dikkat çeken Bilici, "2010 yılının Haziran ayında kamuoyunda "TMK mağduru çocuklar" olarak bilinen tutuklu çocuklara yönelik yasa değişikliği gerçekleşmiş, cezaevlerindeki çok sayıda çocuk tahliye edilmişti. Ancak 2011 yılında çocukların tutuklanmasındaki artış bu yasanın ne kadar içi boş olduğunu bizlere göstermiştir. Bu yılın ilk 10 ayında 649 çocuk gözaltına alınırken, 187 çocuk tutuklanmıştır" şeklinde konuştu.

'263 ağır hasta tutuklu ölümün eşiğindedir'

Türkiye cezaevlerinde 71 gazetecinin tutuklu bulunduğunu aktaran Bilici, "tek tip gazetecilik" ve çatlak ses çıkarmayan bir medya sisteminin oluşturulmak istenildiğini belirtti. Cezaevlerindeki doluluk oranına dikkat çeken Bilici, "30 Nisan 2011 itibariyle bu rakam 124.074'e ulaşmıştır. Mahpusların 53.796'sı tutuklu, 70.278'i hükümlüdür. Çocuk mahpusların sayısı 2290'dır. Türkiye cezaevlerinde 263 ağır hasta mahpus bulunmaktadır. Bunlardan 135'i ölüm sınırındadır ve tahliye edilmeyi beklemektedir" dedi. 10 aylık verilere bakıldığında bölgede gözaltına alınan 1337 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını söyleyen Bilici, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve katliamları hatırlatarak, şunları söyledi: "Bu yılın ilk 10 ayında sadece bölgemizde 42 kadın toplumsal alanda, aile içi şiddet nedeniyle veya namus cinayeti adı altında öldürülürken, 104 kadın şiddete, taciz ve tecavüze maruz kalmıştır. Yine bu yıl 60 kadın intihar ederken, 22 kadın ise intihara teşebbüs etmiştir."

'Diyarbakır Valisi hesap vermelidir'

Bilici, sadece kendi yaşadıkları ilde bu kadar hak ihlali yaşanırken, kurmak istedikleri “İnsan Hakları ve Özgürlük” Çadırının valilik tarafından yasaklanmasına tepki göstererek, “Bugün dili yasaklı olan bir halkın diliyle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni dağıtıyoruz. Bu bildirgenin üzerinden 63 yıl geçmesine rağmen yukarıda sıraladığımız hak ihlalleri verilerine baktığımızda ülkemizde insanların demokratik ve özgür bir şekilde yaşayabileceği bir ortam halen tesis edilmemiştir. Bunun en açık örneği, yarın bu alanda kurmayı planladığımız ‘İnsan Hakları ve Özgürlük’ çadırımızın valilik kararıyla yasaklanma kararıdır. Bizler merak ediyoruz; sayın Vali, böylesi bir yasaklamayı nasıl içine sindirebilmiştir? İnsan hakları alanında faaliyet yürüten kuruluşların yapmak istediği böylesi masumane bir etkinliğin yasaklanması hangi demokratik ülkede görebilirsiniz? Diyarbakır Valisi çıkıp bunu açıklamalıdır ve kamuoyuna hesap vermelidir" dedi.

Bilicinin ardından Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Süleyman Bilgiç ve MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkanı Abdurrahim Ay da birer konuşma yaptı. Yapılan konuşmaların ardından eylemciler toplu olarak faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerinin açıklanması talebiyle her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Anıtı önünde yapılan oturma eylemine katıldı.