2011 yılı hak ihlallerinde rekor kırdı: Bir yılda 29 bin 366 ihlal yaşandı

01.03.2012

DİYARBAKIR – İHD Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2011 Yılı Hak İhlalleri Raporu’nu açıkladı. Rapora göre, 2011 yılında 29 bin 366 ihlal yaşanırken, bu rakam geçen yıl yaşanan 23 bin 520 rakamını da geride bırakarak adeta rekor kırdı. Özellikle silahlı çatışmalar, sivil ölümler, gözaltına alınmalar ve tutuklanmalarda yoğun artışların yaşandığı görülen raporda, ayrıca işkence ve kötü muamelede yüzde yüzleri aşan artışın yaşanması dikkat çekiyor.

İHD Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2011 Hak İhlalleri Raporu’nu düzenlediği bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı. Dernek binasında düzenlenen basın toplantısına İHD Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Temsilcisi Şevket Akdemir, İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Pınar Dalkuş, Emin Ermin ve Siirt Şube Yöneticisi Abdullah Gürgen katıldı.

Raporun açıklanması öncesi 2011 yılını değerlendiren bir açıklama yapan İHD Diyarbakır şube Sekreteri Raci Bilici, 2011 yılında hak ihlallerinde neredeyse patlamanın yaşandığı bir yıl olduğunu söyledi. “Öyle ki, artık bu verileri bir araya getirmekte ve bunu sunmakta bile zorlanır olduk” diyen Bilici, “Aslında 2011 yılına girerken barış ortamının oluşması ve çözüme dair umutlarımızı diri tutmaya çalıştık. 2010 yılında PKK tarafından ilan edilen ve daha sonraları sürekli uzatılan eylemsizlik kararları, ölümlerin olmaması, hak ihlallerinin yaşanmaması ve barış ortamının hayat bulması konusunda bizleri daha da umutlandırmıştı. Nitekim geçtiğimiz yıl artık alenen ortaya çıkan devlet ve PKK görüşmelerinin doğuracağı olumlu sonuçlar her kesim tarafından benimsenen bir olgu haline gelmişti. Ayrıca gerçekleştirilen genel seçimler ve ortaya çıkardığı sonuç, sorununun çözümüne bizi her zamankinden daha fazla yaklaştırmıştı. Ancak ne yazık ki 2011 yılı ‘barış ve çözümün’ yılı olacağına, tam anlamıyla büyük bir savaşın yaşandığı bir yıl haline geldi” dedi.

‘Ülke toplama kampına dönüştürüldü’

AKP hükümetinin adeta bütün açılım ve reformları bir kenara bırakırcasına güvenlik politikalarına sarıldığını ve 90’lı yılları aratır bir düzeyde hak ihlallerinin yaşanmaya başladığını kaydeden Bilici şöyle devam etti: “12 Haziran 2011’de yapılan Genel Seçimlerde ortaya çıkan tablo Kürt sorununu çözümünü sağlayacak bir ortama evrilecek iken, yaşanan hukuksuzluklar ve adaletsizlikler, iradenin hiçe sayılmasıyla tavan yaptı. 80 bine yakın oy alan Hatip Dicle’nin vekilliği düşürülürken, cezaevinden seçilen milletvekilleri dahi serbest bırakılmadı. Ayrıca tüm bunlar yetmezmiş gibi, seçimin hemen ardından ‘KCK’ adı altında yürütülen siyasi operasyonlar hız kazanarak, binlerce kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır. Bu operasyonlar öyle bir düzey kazandı ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere Türkiye genelinde neredeyse basılmadık kurum, tutuklanmayan kurum temsilcisi kalmadı. Bu operasyon teröründen derneğimiz İHD de nasibini almış, kurumumuz 2009 yılından sonra ikinci kez polis baskınına maruz kalarak, tüm teknik donanımlarımıza el konulmuştur.”
Yapılan siyasi operasyonların sadece siyasetçilerle sınırlı kalmayıp, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, insan hakları savunucuları, avukatlar, sendikacılar ve öğrencilere kadar uzanarak ülkenin adeta bir toplama kampı haline geldiğini ifade eden Bilici, yılın son aylarında gerçekleştirilen bu operasyonların, ülkede neredeyse hangi noktada bir muhalif varsa onlara ulaşarak, toplumu bir bütün olarak esir almaya dönük bir politika haline geldiğini vurguladı.

AKP hükümetinin devletin tüm kurumlarıyla ortaklaşarak hayata geçirdiği güvenlikçi politikaların siyasi operasyonların yanında askeri operasyonları da büyük ölçüde artırdığını ve bölgede çatışmalar ve beraberinde gelen ölüm haberlerinin gün geçtikçe arttığına dikkat çeken Bilici, “Yaşanan bu çatışmalar iki taraftan da büyük can kayıplarına yol açarken, maalesef sivillerin yaşam hakkına yönelik ihlallerde büyük bir artışa neden olmuştur. Nitekim hazırladığımız 2011 yılı raporunun bilançosuna baktığımızda gerek çatışmalarda yaşanan can kayıpları, gerekse, yaşanan sivil ölümler konusunda önemli oranda artışların yaşandığını görebilmekteyiz” diye konuştu.

‘İşkencecilerin korunması işkenceyi artırmıştır’

2011 yılında gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında ve toplumsal olaylarda olsun işkence ve kötü muamelenin haddini aşan bir düzeye ulaştığını belirten Bilici, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Özellikle toplumsal olaylarda ve gözaltına alınma işlemleri sırasında vatandaşların kolluk kuvvetleri tarafından darp edilmeleri, işkencenin artık sokağa taştığını gözler önüne sermektedir. Can ve uzuv kaybıyla sonuçlanan gaz bombası kullanımı, polisin hükümet ve yargının desteğini arkasına alarak, aşırı ve orantısız güç kullanımını aşan ‘öldürme kastıyla’ ateş açmaya dönüşmüştür. Gençlerimizi, çocuklarımızı sokak ortasında vuran güvenlik görevlileri, ne yazık ki ellerini kollarını sallayarak aramızda gezmektedirler.
Polisin sokak ortasında insanlara uygulamış olduğu işkenceye sessiz kalan AKP hükümeti ve yargı organları, bu durumu teşhir etmeye çalışan kesimlere karşı acımasız tavrını artırmıştır. İnsan hakları savunucularına, Kürt siyasetçilere soruşturma ve dava açma konusunda cömert davranan yargı organları, insanlık onurunu ayaklar altına alan polis memurları hakkında ise maalesef hiçbir işlem yapma gereği dahi duymamaktadır. İşkencenin bu kadar artmasının temel nedeni de siyasal iktidar ve yargı organlarının işkencecileri korumasından kaynaklanmaktadır.”

‘Cezaevlerindeki yaşam adeta işkenceye dönüşmüştür’

2011 yılında yaşanan en önemli hak ihlallerinden birinin de cezaevlerinde yaşanan ihlaller olduğunu vurgulayan Bilici, İHD olarak elden geldiğince birçok cezaevine ziyaretler gerçekleştirerek, mahpusların yaşadığı sorunları yerinde tespit etmeye çalıştıklarını söyledi. Yaptıkları yerinde tespitlerin yanında cezaevlerinden kendilerine yapılan başvurulardaki artışın yaşanan ihlallerin bir göstergesi olduğunu ifade eden Bilici, Nitekim 2011 yılında cezaevlerindeki ölümün eşiğindeki hasta mahpusların durumu başta olmak üzere, uygulanan sevk ve sürgünler, sürgünler sonrası yapılan işkenceler, çeşitli hak gaspları, artık cezaevlerinin gerçek anlamda gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Son 3 yıl içerisinde siyasi operasyonlar sonucu binlerce kişinin tutuklanmasından kaynaklı cezaevlerindeki doluluk oranı, bu yapılardaki yaşamı adeta işkenceye çevirmiştir. Son olarak Pozantı Cezaevi’nde çocukların maruz kaldığı işkence ve tecavüz olayları cezaevlerinin ne kadar içler acısı bir durumda olduğunu gözler önüne sermektedir. Adalet Bakanlığı’nın cezaevlerindeki bu sorunlara karşı kayıtsızlığı ise, artık kabul edilemeyecek bir boyut kazanmıştır” dedi.

‘İmralı’daki tecrit halkı kaygılandırmaktadır’

Cezaevlerinde yaşanan sorunlara paralel olarak, İmralı Cezaevi’nde bulunan ve aylardır ağırlaştırılmış bir tecride maruz bırakılan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin gün geçtikçe daha da derinleştirilmeye çalışıldığını belirten Bilici, “Bu durum başta insanın temel hakları olmak üzere, uluslararası sözleşmelere ve temel hukuka aykırı bir durumdur. Kürt sorunun çözümü konusunda en önemli aktörlerden biri olan Sayın Öcalan’a yönelik bu tecrit politikası, Kürt sorununu içinden daha da çıkılmaz bir hale getirmektedir. Bugün Kürt kamuoyunun büyük bir bölümü, uygulanan bu hukuksuzluk nedeniyle büyük bir kaygı içerisindedir. Her ne kadar yaygın kamuoyu tarafından görülmese de, günlerdir bu coğrafyada yüzlerce insan açlık grevlerine girerek uygulanan bu hukuksuzlukları protesto etmektedir. Öcalan’a uygulanan bu tecrit politikasına bir an önce son verilmesi gerektiğini belirtiyoruz” diye konuştu.

‘Kadına yönelik kırım politikası uygulanmaktadır’

“Son yıllarda kadınların yaşam haklarına yönelik yaşanan büyük artışlar, coğrafyamızda bir kadın kırımının yaşandığının açık ispatıdır” diyen Bilici, şöyle devam etti: “Her 8 Mart’ta kadınlar alanlara çıkarak, kadınlara kırımına yönelik tavırlarını ortaya koymaktadır. Ancak maalesef eşin, sevgilinin, babanın, erkek kardeşin, kadınların katili olduğu bir ülkede yaşanmanın utancı içindeyiz. Kadına yönelik şiddet, ister aile içi olsun, ister sokakta, ister gözaltında olsun; politiktir. Bu sorun ancak ve ancak yeterli tedbirler alınarak, egemen erkek zihniyetiyle etkin mücadele edilerek aşılabilir. Mevcut hükümetin kadın hakları konusundaki politikasızlığı, kadına yönelik tahammülsüzlüğün açık bir ifadesidir. Kadını yok sayıp aile içine hapseden bir zihniyetle önümüzdeki dönem daha da etkin biçimde mücadele etmemiz gerektiği açıktır.”

‘Van depremi sonrası yaşanan sorunlar devletin acizliğidir’

2011 yılının Ekim ayında bölgenin meydana gelen Van depremiyle sarsıldığını hatırlatan Bilici, “Yüzlerce insanımızın ölümü, binlercesinin yaralanmasıyla son bulan bu depremde ne yazık ki, devlet yine sınıfta kalmıştır. Gerek depreme yapılan geç müdahaleler, gerekse deprem sonrası vatandaşların barınma sorununu gidermeye yönelik çalışmalar yetersiz kalmış, Van’da devlet halkı adeta çaresizliğe sürüklemiştir. AKP hükümetinin de sorunlara çözüm bulmak yerine, yaşadığı basiretsizliği örtme çabası, Van depremi mağdurlarını bir bütün olarak ölüme terk etmiştir. Ağır kış koşullarının da eklenmesiyle, Van’da yaşam adeta cehenneme dönmüştür. Aradan aylar geçmesine rağmen, Van’da halen insanlarımız barınma sorunu yaşamaktadır. Bu da devletin içinde bulunduğu acizliğin bir göstergesidir.

‘Siyasal irade savaş suçlarını sorgulamak istemiyor’

2011 yılında iki önemli rapor olan Toplu Mezar Raporu ve Kimyasal Silah Kullanımı Raporu’nu kamuoyuyla paylaştıklarını belirten Bilici, “Hazırladığımız Toplu Mezar Raporu, ülkemizin yıllar boyu görmezden gelinen can alıcı sorunlarından biri olan kayıp ve faili meçhul cinayetlere ve toprak altındaki bedenlere ışık tutan bir rapordu. Kimyasal Silah Kullanımı Raporu ise bugüne kadar üzerinde hiç durulmayan bir konuyu yani ‘savaş suçu’nu gündeme getirmiştir. Bu rapor yıllar boyu yaşanan kirli savaşın aslında kullanılması yasak silahlarla daha da fazla kirletildiğinin açık örneğidir. Bu iki rapor, ülkemizde yaşanan hukuksuzluk ve vahşetin ulaştığı boyutları gözler önüne sermektedir. Halen siyasal irade, devlet eliyle kaybedilen binlerce insanın akıbetinin ortaya çıkarılması ve işlenen savaş suçlarını sorgulama konusunda istekli görünmemektedir. Bu durum da Kürt sorunun içinden daha da çıkılmaz bir hal almasına neden olmaktadır.”

‘Bakın artık insanlar bedenlerini ölüme yatırıyor’

“Hazırladığımız raporda da ayrıntılı olarak verdiğimiz bilançoyla karşımıza çıkan tabloyu bu ülkenin utancı olarak tanımlayabiliriz. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ülkemizin halen bu durumda olması bu utancı katmerleştiriyor.” şeklinde konuşan Bilici, açıklamasında son olarak şunlara yer verdi: “Biz insan hakları savunucuları olarak, ülkede sorunların güvenlik politikalarıyla, savaş konseptiyle, operasyonlarla, hak ihlallerini yaygınlaştırmakla çözülemeyeceğine inanıyoruz. Bakın artık insanlar bedenlerini ölüme yatırıyor. Cezaevlerinde yüzlerce insan açlık grevleriyle yaşanan hukuksuzlukları protesto ediyor. Bu da gösteriyor ki, artık çözümsüzlük politikaları anlamsızlaşmıştır. Bu ülkede anneler, ‘artık çocuklarımızın ölüsüyle karşılaşmak istemiyoruz’ diye feryat ediyor. Toplumun tüm kesimleri ‘barış’ diye haykırıyor. Bu nedenle tekrar etmekte yarar görüyoruz; artık bu politika(sızlık)lardan vazgeçin. Kürt sorununun çözümünü istiyorsanız, yarattığınız bu korku imparatorluğunu dağıtın ve daha özgür, demokratik, hak ihlallerinin yaşanmadığı bir ortam yaratmak için çaba gösterin. Bunun olması için de Kürt sorununun ilgili taraflarıyla diyalog ve müzakere kapılarını açın diyoruz.”

Bir yılda 29 bin 366 ihlal yaşandı

Bilici’nin ardından İHD Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Temsilcisi Şevket Akdemir, 2011 yılı Hak İhlalleri Raporu’nu açıkladı. Önceki yıllarla karşılaştırıldığında ihlallerde büyük bir artışın yaşandığı görülen raporda bazı başlıklar ve ihlal rakamları şöyle;
*Çatışmalarda yaşamını yitiren-yaralanan güvenlik güçleri – 149 ölü, 295 yaralı
*Çatışmalarda yaşamını yitiren-yaralanan PKK militanı – 169 ölü, 6 yaralı
*Faili meçhul cinayet, yargısız infaz, çatışmalardaki sivil ölümler – 129 ölü, 259 yaralı
*Mayın ve serbest patlayıcı – 6 ölü 49 yaralı
*Resmi hata ve ihmal sonucu – 45 ölü, 4 yaralı
*Asker / polis intiharı – 26 intihar, 5 teşebbüs
*Kadın intiharları – 64 intihar, 23 teşebbüs
*Erkek intiharları – 57 intihar, 22 teşebbüs
*Çocuk intiharları – 28 intihar, 15 teşebbüs
*Namus cinayetleri – 8 ölü
*Gözaltına alınanlar – 6,306
*Tutuklananlar –  1.917
*İşkence ve kötü muamele – 1.555
*Soruşturma, dava ve cezalara maruz kalan kişi sayısı – 2.201
*Cezaevlerinde yaşanan ihlaller – 1.421
*Toplumsal olaylara müdahale – 494 müdahale, 932 yaralı
*Gözaltına alınan sığınmacı ve göçmenler – 4.496
*Köy yakma veya boşaltma – 4
*Orman veya arazi yakma - 39
*Arazi yayla mera ve otlak yasağı – 141
*Askeri operasyonlar sonucu yaşanan ihlaller – 47
*Toplu mezar iddiası – 111 toplu mezar – 1.699 kişi
*Militanların cenazelerine yönelik uygulamalar – 119
*12 Haziran 2011 Genel Seçimlere yönelik yaşanan ihlaller - 311
*23 Ekim 2011 Van Depremi sonrası yaşanan ihlaller - 93
*Diğer ihlaller – 6.615

Toplam ihlal sayısı: 29.366