Cezaevi İzleme Komisyonu: Açlık grevinde ölüm sınırına gelindi.

13.11.2012
DİYARBAKIR – Cezaevlerindeki siyasi tutsaklar tarafından başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevine ilişkin durum değerlendirmesi yapan Cezaevi İzleme Komisyonu üyesi Diyarbakır Tabip Odası Sekreteri Dr. Cengiz Günay, açlık grevi ile ilgili kritik sürenin çoktan aşıldığını, dünya ortalamasına göre ise referans alınabilecek sürenin ise 67-65-64 gün civarında olduğuna dikkat çekti.  İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, açlık grevinin 63’ncü gününde olan 64, 53’ncü gününde olan 75 ve 40’ncı gününde olan 221 kişinin hayati riski bulunduğuna dikkat çekerken,  TUHAD-FED Başkan Zübeyde Teker ise hükümeti uyarıda bulunarak olası bir müdahalenin sonucu ve bedelinin ağır olacağını kaydetti. 
 
Cezaevlerindeki siyasi tutsaklar tarafından 12 Eylül’den bu yana başlatılan süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemlerini takip etmek amacıyla kurulan Cezaevi İzleme Komisyonu, Diyarbakır başta olmak üzere Türkiye genelinde bulunan cezaevlerindeki son duruma ilişkin İHD Diyarbakır Şubesi’nde bilgilendirme toplantısı düzenledi. Toplantıya Komisyon üyeleri İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Cihan Aydın, Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreteri Cengiz Günay, TUHAD-FED Başkan Zübeyde Teker ve SES Diyarbakır Şube Sekreteri Ramazan Kaval katıldı. 
 
İlk konuşmayı yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, açlık grevinin 20’nci gününden itibaren cezaevlerini izlemeye aldıklarını hatırlattı. Meydana gelen sorunları tespit edip müdahale edebilme şanslarının olduğuna dikkat çeken Bilici, komisyonun bu doğrultuda planlı ve disiplinli şekilde tüm cezaevlerinde yaşanan sıkıntıların komisyon tarafından arşivlenerek bununla ilgili çözümler geliştirildiğini ifade etti. Bu anlamda komisyonun Türkiye’nin hemen her cezaevine ulaşabildiğini belirten Bilici, “Biz aynı zamanda yerelde sorunların çözülmesi için Baro aracılığı ile adli sorunları gidermeye çalıştık. Fakat 12 Eylül’den bu yana 63 siyasi biri adli 64 kişi açlık grevinde bulunmaktadır. Bunlar 63 gündür açlık grevinde bulunmakta. 53’ncü gününde olanlar 75 kişi, 40’ncı gününde bulunan 221 kişi, 30’ncu gününde bulunan 315 kişi var. Bunların durumu ağırdır. Sağlık sorunları da giderek ağırlaşıp kötüleşiyor. 18’nci gününde olan 16 kişi var 14’ncü gününde olan 8 kişi var. Ve 9 gündür de tüm cezaevlerinde siyasi mahpuslar açlık grevine girmiş bulunmaktadır. Fçlık grevine giren bu siyasi mahpusların talepleri karşılanabilecek taleplerdir. İnsani, meşru ve hukuki taleplerdir. Bu taleplere bu çerçevede yaklaşılması lazımdır. Çünkü bunların talepleri aynı zamanda ülkenin gündeminden şiddeti çıkaracaktır. Buna saygı gösterilmesi gerekmektedir” diye konuştu. 
 
Dr. Günay: Dünya ortalamasına göre ölümler 67-65-64’ncü günde meydana geliyor!
 
Bilici’nin ardından tutsakların sağlık durumuna ilişkin bilgilendirme yapan Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreteri Cengiz Günay, 7 cezaevinde biri adli olmak üzere 64 tutsağın 63 gündür açlık grevinde olduğunu yenileyerek, durumlarının kritik aşamaya yaklaştığına işaret etti. Önceki açıklamalarında kritik sürenin çoktan aşıldığını belirttiklerini hatırlatan Günay, bu sürenin kendilerince de artık neye tekabül edeceğin bilemediklerini ifade etti. Dünya ortalamasında bu sürenin 67-65-64 gün civarında verildiğine dikkat çeken Günay, şunları söyledi: “Bu referanslar ölümle sonuçlanmış referanslardır. Bilimsel yayınlarda bu şekilde belirtiliyor. Bu noktada bizlerde tıkanmış durumdayız. Her an ölümlerin olabileceği bir döneme girmiş bulunmaktayız. Hem ailelerden, hem avukatlardan hem de cezaevlerinde aile hekimi olarak görev yapan meslektaşlarımızdan aldığımız bilgiler tekabülünde çok ciddi kilo kaybı yaşandığını belirtebiliriz. Bu kilo kayıpları özellikle 8-10 kilo ile başlayıp bazı arkadaşlarda 5-6 kilo ile devam etmekte yani ortalama 7-8 kilo kayıp mevcut. Özellikle kusma, bulantılar, baş dönmesi, sıvı alımda azalmalar, baş ve mide ağrıları, kas-eklem ağrıları, göme keskinliğinde azalma, uykusuzluk, çift görmeler, yürümede zorlanma, ses ve kokuya hassasiyet, ishal ve kabızlık, kulak çınlamaları, yine uzun süre açlığa dayalı olarak ağızda çıkan yaralar. Diz ve ayak eklemlerindeki ağrıya bağlı olarak şuan yürüme zorlukları çekiyorlar. Çok kısa mesafelerde bile yürüme zorlukları çekiliyor. Çok ciddi dengesizlikler mevcut. Şuan birçok cezaevinde arkadaşların avukat görüşüne dahi çıkamadıkları bize not olarak geliyor. Sık sık tansiyonlarının düşüklüğünü ve tansiyonlarda dengesizlikleri not olarak bize bildiriyorlar. İçlerinde durumu kötü olan arkadaşlar var. Özellikle Siirt’te sindirim sisteminde kanama ve idrarda kanamalar not edilmişti. Tabi önümüzdeki günlerde bu mevcut semptomların daha da artacağını da düşünüyoruz. Bu var olan semptomların hepsi avukat arkadaşlarımız ile doktor arkadaşlarımızın gözlemlerinden ibaret. Hiçbir tutsak şuan muayeneyi kabul etmemektedir. Biz hiçbir tutsaktan bir muayene karşılığı bir semptom almamışız, alamıyoruz. Özellikle geçtiğimiz haftalarda ziyarete giden avukat arkadaşlardan bir bağımsız tabip heyeti gelirse biz muayene oluruz diye bir söylemle karşı karşıya kaldık. Fakat bu talep 15 Ekim itibari ile Adalet Bakanlığı’nda fakat henüz talebimize cevap verilmiş değil.”  
 
‘Hastanelerde bulunan başhekim ve doktorlarla toplantı yaptık’ 
 
Açlık grevi sorununun hekimler üzerinden çözülmek istendiğine dikkat çeken Günay, “Özellikle 82’nci maddede işte ‘Hekimlerin, bilinç kaybını doğrulaması halinde biz müdahale eder iz’e getirmeye çalışıyorlar. Bu sancılı süreci biz hekimler üzerinden götürmelerini istemiyoruz. Çünkü zor unsuru tıp mesleğinin bir unsuru değildir. Yine zorla müdahale etmek etik bir tutum değildir. Çünkü zorla müdahalelerin neye mal olduğunu biz çok iyi bilmekteyiz. Türkiye’nin daha önceki hafızasına baktığımızda 90 ve 2000’li yıllarda zorla müdahale edilen Delil, Hüseyin, Cafer, Refik, Aliekber ve Çiğdemlerin Wernike Korsakof Sendromu yaşamalarının nedeni zorla ve yanlış müdahalenin sonucudur. Bizler zorla müdahale edilmemesi adına özellikle hekimlerimizin malta bildirgesine bağlı olması hususunda uyarılarımızı tekrarlıyoruz. Biz bu sürecin 3 aşamada hastanelere gideceğini düşünüyoruz. Ya zorla müdahale edilecek. Ya bilinç kaybı olacak. Ya da bir çözüm sonucunda bu tutsaklar özellikle hem 63’ncü günde hem de 53’ncü günde olan tutsakların bir hastanede takip edilmesi veyahut da tedavi edilmesi durumu olacak. Bu konuda da bizler özellikle hastanelerin baş hekimleri ve orada bulunan hocalarla toplantılarımızı yaptık. Eğer hastaneler ile ilgili bir sevk yapılırsa orada da tıbbi etik yaklaşım hususunda hekimlerimiz titizlikle zorla bir müdahaleye girmeden bu arkadaşların bu tutsakların yararına olacak tedavileri planlayacaklardır” diye kaydetti.  
 
Av. Aydın:  Talepler Türkiye’nin yasal düzenlemelerine uygun taleplerdir 
 
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Cihan Aydın ise yaşananların hukuki boyutuna ilişkin değerlendirmede bulundu. Bu güne değin gelinen sürecin çok da dışında söylenebilecek pek bir şeylerinin bulunmadığını ifade eden Aydın, geçen her saniyede müvekkillerinin gözlerinin önünde eriyip gitmesine tanıklık ettiklerini ifade etti. Ölümleri izlemenin çok zor bir durum olduğunu vurgulayan Aydın, “Artık müvekkilimiz ile görüşemiyoruz. Görüşe gelecek takatleri yok. İkinci ağızlardan bilgi almaya çalışıyoruz. Baro olarak hukukçu olarak sivil toplum örgütleri olarak çok ta yapacak bir şeyimiz yok. Müvekkillerin durumu gözlemlemekten ya da durumlarını öğrenmekten başka yaptığımız bir şey yok. Taleplerin hepsi Türkiye’nin yasal düzenlemelerine uygun taleplerdir. Taleplerin kabul edilmemesine ilişkin bir direnç varsa bu da hükümetin direncidir” diye kaydetti.
 
Teker: Hükümet için bedeli ağır olur
 
Cezaevinde bulunan tutsaklar ve aileleri adına kısa bir değerlendirmede bulunan TUHAD-FED Başkan Zübeyde Teker ise hükümetin açlık grevleri ile ilgili sessizliği ve olası müdahalelere ilişkin tartışmalara dikkat çekerek, “Biz yoldaşlarımızın taleplerini meşru buluyoruz. Olabilecek her hangi bir müdahalede gerçekten hükümetin böylesi bir müdahale için planları olduğu yönünde duyumlarımız var. Hükümeti uyarıyoruz; yapılacak bir müdahalenin sonucunu ve bedelini hep birlikte ödemek zorunda kalacağız. Tabi bunun en ağır bedelini hükümet ödeyecektir” dedi.