DİYARBAKIR - 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma ve İşkence ile Mücadele Günü kapsamında İHD, TİHV, Baro, Tabipler Odası, STGM ortak basın açıklaması ile toplumsal alanda artış gösteren işkence ve kötü muameleye dikkat çekecek. İHD Diyarbakır Şubesi İşkence ile Mücadele Komisyonu üyesi Pınar Dalkuş Ayman, "Devlet tarafından, Başbakan tarafından açıklamalar yapıldı. 'İşkenceye sıfır tolerans' denildi. 'Gözaltında işkence uygulanmıyor' denildi. Ama ne oldu? Baktık ki; gözaltında uygulanan şiddet, kat be kat sokakta uygulandı" dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen, "26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma ve İşkence ile Mücadele Günü" kapsamında İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabipler Odası, Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından ortak basın açıklamasıyla toplumsal alanda yaşanan ve her geçen gün artış gösteren işkence ve kötü muamele uygulamalarına dikkat çekilecek. İHD Diyarbakır Şubesi İşkence ile Mücadele Komisyonu üyesi Avukat Pınar Dalkuş Ayman, toplumsal gösterilerde, gözaltında ve gözaltı yerleri dışında polislerin yetkilerini aşarak, sivil yurttaşlara karşı işkence ve kötü muamelede bulunduğunu belirtti ve işkence ile ilgili ihlallerin artarak devam ettiğini söyledi. İHD olarak yürüttükleri çalışma alanlarından birinin de işkence ile mücadele etmek olduğuna vurgu yapan Ayman, devletin işkence kavramı ile ilgili algısı ve hukuki alanda işkence ile ilgili yürütülen soruşturma süreçlerindeki yöntem ve cezasızlık sorunu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
'Gezi Parkı'ndaki polis şiddeti işkenceyi görünür kıldı'
Taksim Gezi Parkı ile başlayarak Ankara, İzmir, Adana başta olmak üzere 77 kente yayılan ve 20 gün boyunca devam eden toplumsal gösterilerde, polis göstericilere karşı orantısız güç kullanarak, 4 kişinin ölümüne 7 bin 681 kişinin yaralanmasına yol açmıştı. Gösteriler sırasında polisin, gerçek mermi, hedef gözeterek attığı gaz bombaları ve zehirli olduğu iddia edilen tazyikli suyla yaptığı müdahalesi dünya basınında yer almıştı. Taksim Gezi Parkı'nda polislerin sivil insanlara uyguladığı şiddetin herkes tarafından görüldüğünü; ancak orada uygulanan şiddetin Kürt coğrafyasında her gün yaşandığını dile getiren Ayman, "Bölgede insanlara uygulanan şiddet görünür değildi. Ancak Gezi Parkı ile başlayan olaylarda halk bu vesile ile anlamaya başladı ve olaylar görünür hale kılındı" dedi.
'Şiddet kat be kat sokakta uygulandı'
Gözaltı birimlerinde polisin uyguladığı şiddetin artık sokağa taştığını belirten Ayman, ortak çalışmalar yaptıkları kurumlarla bunu deşifre eden çalışmalar yaptıklarını kaydetti. İşkencenin deşifre edilmesine rağmen, devletin bunu inkar eden tutumu ile karşılaştıklarını dile getiren Ayman, şunları söyledi: "Geçen sene yaptığımız çalışmalarda polisin orantısız gücünü gösteren afişler polis tarafından, daha doğrusu mahkeme tarafından toplatıldı. Yaşanmamış bir şeyi yansıtmışız gibi bir tepki ile karşılaştık." Çözüm süreci ile birlikte şiddetin azalma eğilimi gösterebileceğini düşündüklerini; ancak derneklerine, son bir ayda üç işkence vakası ile ilgili başvurunun yapıldığını belirten Ayman, "Bu başvurulara baktığımız zaman, polisin içerisinde bulunduğu psikoloji bizi korkutuyor. Kişinin kim olduğuna, ne yaptığına bakmadan herhangi bir soru sormadan, direk kendinde kamusal gücü kullanma, vurma hakkı bulabiliyor. Bir vatandaşımız Eğil yolunda iken şiddete maruz kaldı ve bunun sebebini hala anlayabilmiş değil. Açıkçası biz de onun iddialarını dinlerken anlamlandıramadık. Yasalarda belirtilen orantılı, ancak bizim açımızdan bu yetki aşılarak orantısız hale gelen bu gücün belki sebebini bulmaya çalışırız. Ama anlayabilmiş değiliz" dedi. Tüm bu örneklerden yola çıkarak polislerin sokakta, gözaltında ve gözaltı araçlarında işkence yapmaya devam ettiğinin altını çizen Ayman, "Devlet tarafından, Başbakan tarafından açıklamalar yapıldı. 'İşkenceye sıfır tolerans' denildi. 'Gözaltında işkence uygulanmıyor' denildi. Ama ne oldu? Baktık ki gözaltında uygulanan şiddet, kat be kat sokakta uygulandı. Ve sanki uygulanan şiddet, polisin yasal hakkıymış gibi uygulanmaya başlandı" diye belirtti. Polisin uyguladığı şiddete karşı suç duyurusunda bulunan insanların, polisin kendilerine açtığı "polise mukavemet" davaları ile karşı karşıya bırakıldığını belirten Ayman, "Bu durum da ister istemez insanların korkarak şikayetçi olmaktan vazgeçmelerine neden olabiliyor. Mesela kişi çok savunmasız olduğu bir anda üç ya da dört çevik kuvvet polisi kendisine şiddet uyguluyor, işkence ediyor. Ama maalesef bunu savcılığa taşıyamıyor. Çünkü polisler tespit edilemiyor. Polisler cezasız bırakılırken, kişi için suç üretilerek ceza alabiliyor" diye konuştu.
'Gösteri hakkını kullanan insanlar terörist olarak lanse edildi'
İşkencenin görülür olmamasındaki en önemli nedenlerden birinin basının tavrı olduğuna işaret eden Ayman, bölgede yaşanan işkence vakalarının görmezden gelindiğine işaret etti. Bölgede sesini çıkaran, protesto gösterilerine katılan insanların "terörist" olarak lanse edildiğinin altını çizen Ayman, buna karşı seslerini duyurmaya çalıştıklarını; ancak polisin devlet yetkililerinin açıklamalarından güç olarak işkenceyi bir müdahale biçimi olarak kullandıklarını ifade etti. Ayman, polis yetkilerinin sınırlandırılması gerektiğine işaret ederek, "Polisin yaptığının yasaya aykırı olduğunu, bir suç olduğunu dile getiriyoruz. Oysa Başbakan çıkıp hala 'Polisin yetkilerini arttırmamız gerekiyor' diyor ya da 'Polis yerinde müdahaleler yapıyor' diyebiliyor. Polisin yetkilerinin kısıtlanması gerekiyor. Ama bunu görmeleri için de işkence mağdurlarının, sivil toplum örgütlerinin ve hatta tüm halkın tepki göstermesi gerekir" diye konuştu.
26 Haziran'da basın açıklaması yapılacak
Ayman, 26 Haziran'da Diyarbakır'da Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde saat 11.00'de İHD, TİHV, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabipler Odası ve STGM olarak yapacakları basın açıklamasına yurttaşların katılım göstererek, işkence uygulamalarına tepki göstermesi çağrısında bulundu.