İnsan hakları savunucuları: Roboskî katliamının failleri devlet tarafından korunuyor

10.12.2013

ŞIRNAK- 10 Aralık İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında TİHV, İHD ve MAZLUM-DER Diyarbakır şubeleri ile Diyarbakır Barosu, "Barış" temasıyla ortaklaşa düzenleyecekleri etkinliklerin ilkini, 34 Kürt yurttaşın katledildiği Roboski'de "İnsan Hakları Yürüyüşü" eylemi ile gerçekleştirdi. Hazırlanan ortak basın açıklamasını okuyan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici “Roboskî'de 34 yurttaşımızı katleden kişiler halen devlet tarafından korunmaktadır. Bu kişilere bombardıman emri verenler, bu hava harekâtının talimatını veren ve birinci dereceden sorumlusu siyasal iktidar, halen hesap vermiş değildir. Bizler, bu katliamın faillerinin yargı önüne çıkarılması için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. " dedi. 

 
İnsan Hakları Derneği (İHD), MAZLUMDER, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)  Diyarbakır şubeleri ve Diyarbakır Barosu'nun bu yıl "Barış" temasıyla 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası'nda düzenleyeceği etkinliklerin ilki, 28 Aralık 2011 yılında Türk savaş jetlerinin bombardımanı sonucu 34 yurttaşın katledildiği Roboski köyünde gerçekleşirildi. İHD Şube Başkanları ve yöneticileri ile Diyarbakır, Batman, Şırnak, Siirt, Mardin Baroları Başkanları ve üye avukatlar, MAZLUMDER’in başkan ve yöneticileri, MEYA-DER’li yöneticiler, Yerel Gündem 21 Engelliler Meclisi ile bazı STK temsilcileri, BDP'li yöneticiler ve insan hakları savunucularından oluşan kitle tarafından ziyaret edildi. Roboski Mezarlığı girişinde kendilerini bekleyen Roboskili aileler tarafından karşılanan kitle, katliamda yaşamını yitirenlerin mezarlarlarını ziyaret ederken, "Roboski'ye adalet", "Katil devlet hesap verecek" şeklinde sık sık sloganlar atıldı. 
 
Burada bir konuşmada bulunarak Şırnak Baro Başkanı Av. Nuşirevan Elçi "İki yıl önce 34 canımız katledildi. Bugüne kadar hiçbir katil, ortaya çıkartılmamış ve katliamın aydınlatılması noktasından en ufak bir adım atılmamıştır. Bize göre AKP bu katilleri koruyor" şeklinde konuşarak, iki yıldır faillerin bulunamaması nedeniyle insan hakların gününün Kürt halkı açısından kara bir gün olduğunu belirtti. Diyarbakır Baro Başkanı Av. Tahir Elçi de, Roboski'de en ağır insan hakkı ihlalinin meydana geldiğini belirterek, etkili, adil ve hızlı bir soruşturmanın devletin sorumluluğunda olduğunu kaydetti. Elçi, " Ne yazık ki 2 yıl önce gerçekleşen bu katliam Kürt halkının gördüğü ilk katliam değildi. Yaşam hakkının ağır ihlalini oluşturan bu katliamın etkili, hızlı ve adil bir şekilde soruşturulması devletin en başta gelen sorumluluğudur" diye konuştu.
 
‘Hak ve özgürlükler kullanımında ilerleme yok’
 
Elçi’nin açıklaması ardından İHD, TİHV, MAZLUM-DER ve Diyarbakır Barosu tarafından hazırlanan ortak basın açıklaması, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici tarafından okundu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilişin 65'inci yılında hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin hala kurulmadığına vurgu yapan Bilici, dünya çapında savaşların halen sürdüğüne ve binlerce insanın ölmeye devam ettiğini söyledi. Bilici, "Bu yılın başında başlatılan ve tüm toplum tarafından olumlu bir karşılık bulan 'Barış Süreci', bölgemizde önemli oranda bir rahatlamayı da beraberinde getirmişti. Ancak sürecin ilerlemesi konusunda ketum davranılarak, istenilen düzeyde ilerleme sağlanamaması beraberinde ciddi sıkıntılar getirmektedir. Son olarak Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde demokratik bir hak olan yurttaşların gösteri yürüyüşüne yönelik polisin ateşli silahla müdahalesi sonucu Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir adlı yurttaşlar yaşamını yitirmiş, birçok yurttaşımız da yaralanmıştır. Sadece bu örneğe baktığımızda dahi bu ülkede hak ve özgürlüklerin kullanımı konusunda kayda değer bir ilerlemenin sağlanmadığını net bir şekilde görebilmekteyiz" diye konuştu. 
 
'Roboski katliamının failleri korunuyor'
 
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin bu yılki ana temasının "Barış" ve "Yaşam Hakkı" olduğunu aktaran Bilici, Türkiye'nin öncelikli olarak adil ve onurlu bir barışa ihtiyacı olduğunun altını çizdi. Uluslararası belgelerde "kutsal" diye tabir edilen "yaşam hakkı"nın güvence altına alınması gerektiğini vurgulayan Bilici, "Maalesef içinde bulunduğumuz yıl da dâhil olmak üzere sivil-savunmasız insanlar güvenlik güçlerinin hedefi olabilmektedir. En acı ve kabul edilemez olanı ise, bu katliamları gerçekleştirenlerin devlet tarafından korunması ve yargı önüne çıkarılmamasıdır. Bilindiği gibi, aradan iki yıl geçti ve Roboskî'de 34 yurttaşımızı katleden kişiler halen devlet tarafından korunmaktadır. Bu kişilere bombardıman emri verenler, bu hava harekâtının talimatını veren ve birinci dereceden sorumlusu siyasal iktidar, halen hesap vermiş değildir. Bizler, bu katliamın faillerinin yargı önüne çıkarılması için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Katliamın yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde bir kez daha bu sözümüzü yineliyor ve Roboskî katliamını unutturmayacağımızı tekrarlıyoruz" dedi. 
 
'Hasta tutsaklar ölüme terk edildi'
 
Bilici, AKP iktidarı döneminde 195 çocuğun, 2013 yılının ilk 9 ayında ise 6 çocuğun yaşamını yitirdiğini ifade ederek şöyle konuştu: "2013 yılında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri hızından bir şey kaybetmeden devam etmiştir. Cezaevlerinde yaşam hakkına yönelik ihlallerin yanında, işkence ve kötü muamele, sevk ve sürgünler de hızından bir şey kaybetmemiştir. Son olarak bölge genelinde 350'ye yakın mahpus Türkiye'nin batı illerine sürgün edilmiştir. Türkiye cezaevlerinde 520'nin üzerinde ağır hasta mahpus bulunmaktadır. Bunların 163'ü çok ağır ölümcül hastalığı nedeniyle cezaevlerinde tedavi edilemeyecek durumdadır ve bir an önce tahliye edilmeleri gerekmektedir. Ancak yapılan tüm girişimlere rağmen ölümün eşiğinde olan bu mahpuslar tahliye edilmeyerek, ölüme terk edilmektedirler" dedi. 
 
‘Öcalan'a uygulanan tecrit hukuksal bir skandaldır'
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunun barışçıl çözümünde önemli bir aktör olarak tüm kesimler tarafından kabul gördüğüne dikkat çeken Bilici, Öcalan’a yönelik uygulanan tecridin hukuksal bir skandal olduğu belirtti. Bilici, "Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olduğu son barış süreciyle birlikte tüm kesimler tarafından kabul edilen Öcalan'ın halen avukatlarıyla görüşme gerçekleştiremiyor olması hukuksal bir skandaldır. Öcalan'ın barış sürecindeki rolünü oynayabilmesi için üzerindeki tecride son verilerek, gerek avukatlarıyla olsun, gerekse barışa katkı sunabilecek toplumun çeşitli kesimleriyle görüştürülmesi sağlanmalıdır" şeklinde konuştu. 
 
Bilici, son olarak hak ihlallerinin yaşanmadığı bir geleceğin özlemiyle tüm insanların insan hakları gününü kutladıklarını söyleyerek, insan hakları kuruluşları olarak taleplerini şöyle sıraladı.
 
*Öncelikle yaşam hakkına yönelik ihlallere son verilmesini ve başta Roboski ile Yüksekova’daki katliam olmak üzere, yaşam hakkına yönelik ihlallere ilişkin etkili ve hızlı bir soruşturma yürütülmelidir.
 
*Öcalan üzerindeki ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olan avukatlarıyla görüştürülme engeli kaldırılmalı, barış sürecini geliştirebilmesi için önü açılarak, ev hapsi dahil olmak üzere daha rahat hareket edebileceği şartların oluşturulması gerekmektedir. 
 
*Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara son verilmeli, düşüncelerinden dolayı cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci, insan hakları aktivistileri, siyasetçiler başta olmak üzere düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunan tüm mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.
 
*Savunma hakkına yönelik ihlallere son verilerek, mesleki faaliyetlerinden dolayı halen cezaevinde tutuklu bulunan avukatların derhal serbest bırakılmalıdır.
 
*Anadil insanların vazgeçilmez temel hakkı olduğundan hareketle anadillerin önündeki tüm hukuki engeller kaldırılmalı, anadilde eğitim dahil olmak üzere yaşamın her alanında kullanımının önü açılmalıdır.
 
*Koruculuk sistemi tamamen kaldırılmalı, bu sistemin mensuplarının rehabilitasyonu ve toplumla entegrasyonunun sağlanacağı bir proje geliştirilmelidir. 
 
*Geçmiş dönemlerde işlenen faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetme olayları ile ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı, failler yargı önüne çıkarılmalıdır.
 
*Geçmişle yüzleşme çerçevesinde bölgedeki toplu mezarlar hukuka uygun bir şekilde açılmalı ve buna ilişkin bağımsız, tarafsız ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir.
 
*Tüm bu ihlallerin meydana gelmesine neden olan Kürt meselesinin demokratik bir zeminde çözümü için tıkanma noktasında olan barış sürecine yönelik müzakereler sürdürülmeli, ülkenin demokratikleşmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.