Kayıp yakınlarının adalet arayışı 253 haftayı geride bıraktı

14.12.2013

DİYARBAKIR – İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eylemi 253’üncü haftasında devam etti. Diyarbakır Tabip Odası üyesi çok sayıda doktorun katılarak destek verdiği eylemde konuşan Tabip Odası Başkanı Cengiz Günay, “Yeni kayıpların olmaması için Öcalan’ın barış sürecindeki rolünü oynayabilmesi için insanlık dışı diye tabir ettiğimiz tecride bir an önce son verilmeli” dedi.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemi 253’üncü haftasında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. Oturma eylemine İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra, Barış Anneleri İnisiyatifi, MEYA-DER, işçi sendikaları temsilcileri, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ve kayıp yakınları katıldı. Bu haftaki oturma eylemine Diyarbakır Tabip Odası üyesi çok sayıda doktor ve KESK Elazığ Şubeler Platformu temsilcileri de katılarak kayıp yakınlarına destek verdi.

Üzerinde “Onlar Bir Gece Ansızın Evlerinden Alındılar ve Bir Daha Geri Dönmediler” yazılı pankartın açıldığı ve kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, 253 haftadır Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin birçok ilinde kayıplara ilişkin eylemler düzenlendiğini hatırlatarak, bu eylemlerini kayıplar bulunana kadar sürdüreceklerini dile getirdi.
10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası içerisinde olduklarını ve hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla çeşitli eylem ve etkinlikler düzenlediklerini kaydeden Bilici, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne imza atan ülkelerin yapmış olduğu ihlallerin hesabını verme adına, sözleşmede geçen ilkelere saygı duyması, başta yaşam hakkı olmak üzere bireysel ve kolektif haklara saygı duyması çağrısı yaptık. Türkiye’de bu sözleşmeye imza atmıştır ve imzasına sahip çıkması gerekmektedir. Ama maalesef bu ülkede başta yaşam hakkı olmak üzere birçok alanda ciddi oranda ihlaller yaşanıyor. İşte son örneğini Yüksekova’da gördük; 3 tane yurttaşımız güvenlik güçleri tarafından öldürüldü” dedi.

‘Eğer hukuk devleti olmak istiyorsanız kayıplarımızı bulun’

Bu ülkede insanlığa karşı suçlar işlendiğini vurgulayan Bilici, “Bizler bu kayıplarımızın devlet eliyle kaybedildiğini biliyoruz. Ayrıca devletin bunların faillerini koruduğunu da biliyoruz. Eğer bu ülke demokratikleşmek istiyorsa, eğer hukuk devleti olmak istiyorsa, kayıplarımızı bulması, faillerini yargı önüne çıkarması gerekiyor. Bu kayıplarımız bulunmadığı sürece bizler bu devletin adalete, evrensel hukuka bağlı olduğunu söyleyemeyiz” diye konuştu.

Dr. Günay: Öcalan’a yönelik tecride bir an önce son verilmeli

Bilici’nin ardından bu haftaki eyleme çok sayıda üyeleriyle katılım gösteren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Cengiz Günay bir konuşma yaptı. 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası’nın kayıpların bulunmasına vesile olmasını dilediklerini belirten Günay, “Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl bir şekilde çözümünde önemli bir rol alan Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritten ve sağlık sorunlarından bahsetmekte yarar var. Yeni kayıpların olmaması için Öcalan’ın barış sürecindeki rolünü oynayabilmesi için insanlık dışı diye tabir ettiğimiz tecride bir an önce son verilmeli ve tam teşekküllü bir hastanede muayene edilerek sağlık sorunları giderilmelidir” dedi.
Türkiye’nin demokrasi ayıbı olan Roboskî’de katledilen 34 canın hesabının halen verilmediğini ifade eden Günay, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Geçen yıl Roboskî’de kaza geçiren ve yaralanan askerlerin yardımına koşan Roboskîli aileler, çocuklarına gösterdikleri anne şefkatiyle askerlere yaklaşmış ve hepimize bir kez daha insanlık dersi vermişlerdir. Hukuk skandalına dönen bu davanın faillerinin bir an önce cezalandırılmasını umut ediyoruz. 2013 yılının ilk 9 ayında 6 çocuk yaşamını yitirdi. Gezi olaylarıyla başlayan ve 6 yurttaşın ölümüyle sonuçlanan olayların failleri halen yargılanıp cezalandırılmadı. Hasta tutsakların durumu bir işkenceye dönüşmüştür. 163 ağır hasta tutsak tedavi edilmeyerek ölüme terk edilmiştir. Cezaevlerine yönelik kötü uygulamalar bir an önce durdurulmalı ve ağır hasta tutsakların tedavileri için serbest bırakılması gerekmektedir. Geçmişle yüzleşme çerçevesinde bölgedeki toplu mezarlar hukuka uygun bir şekilde açılmalı ve buna ilişkin tarafsız bir soruşturma yürütülmelidir.”

Polisin kaybettiği Atilla Osmanoğlu’nun hikayesi anlatıldı

Konuşmaların ardından İHD Diyarbakır Şubesi Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu Üyesi Necibe Güneş Perinçek, 25 Mart 1996 tarihinde Diyarbakır’da sivil polisler tarafından kaçırılarak kaybedilen Atilla Osmanoğlu’nun kaybediliş hikayesini anlattı.
Osmanoğlu’nun Melikahmet Caddesi üzerinde bulunan dükkanlarına gelen iki sivil polis tarafından “Karayolları kantininden geliyoruz, polisiz, Emniyet Müdürlüğü kantini için de bir ihale yapacağız, 15 dakika sonra geri gelirsin” denilerek götürüldüğünü anlatan Perinçek, şöyle devam etti: “Atilla dönmeyince, baba Emniyet Müdürlüğü, valilik ve savcılığa başvuruda bulunur. Uluslararası Af Örgütü, acil eylem çağrısı yapar. Yetkililerce verilen yazılı cevapta ‘gözaltı kayıtlarında böyle bir isme rastlanmamıştır’ olur. İHD Diyarbakır şubesi tarafından 1998 yılında İdil savcılığına kayıplar ile ilgili derlenmiş bir liste verilir. Savcılık, Ocak-99 da İHD’ye bir bilgi verir.. Silopi C.Savcılığının 1996/313 hazırlık dosyasındaki bilgiye göre; 30 Mart 1996 günü Silopi Başköy yakınlarındaki karayollarına ait ve uzun süreden beri kullanılmayan zift tankeri içinde 25-30 yaşlarında 70 kilo ağırlığında 1.75 boylarında siyah saçlı kumral tenli, bıyıksız, siyah deri montlu, kemerli kumaş pantolonlu, 1 adet lacivert renkli alt eşofman, kahve renkli kundura, bir çift desenli çoraplı kimliği belirsiz bir erkek cesedi bulunmuş, defnedilmeden önce  14 ayrı pozisyonlu resimleri çekilmiş. Baba Silopi savcılığına gider, ancak resimler üzerinden cesedi teşhis edemez. Çünkü otopsi raporuna göre; cesedin kafa bölgesinde sol kulaktan çene üstü alt dudak orta hizasına kadar yumuşak dokunun tamamen kesildiği ve işkence yapıldığı görülür. Osmanoğlu’ndan o tarihten itibaren bir daha haber alınamaz.”

Osmanoğlu’nun kaybediliş hikayesinin ardından kayıp yakınları, 5 dakika oturma eylemi yaparak eylemlerine son verdi.