DİYARBAKIR - İHD ve kayıp yakınlarının "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemi 263’üncü haftasında devam etti. Kayıp yakınlarının bu haftaki eyleminde 1994 yılında Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Ahmet Bulmuş’un hikayesi anlatıldı.
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eyleminin 262'ncisi Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde devam etti. Eylemde "Onlar ansızın evlerinden alındılar bir daha geri dönmediler" yazılı pankart açılırken, kayıpların fotoğrafları taşındı.
Eyleme İHD Diyarbakır Şubesi yönetici ve üyeleri, MEYA-DER, TUHAD-DER, Barış Anneleri Meclisi ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda kayıp yakını katıldı.
Oturma eyleminde ilk olarak konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, yıllardır bu alanlarda kayıpların bulunması, faillerinin yargılanması için mücadele ettiklerini belirterek, “Biz hep şunu söyledik. Bu kayıplar devletin bilgisi dahilinde götürülüp kaybedildiğini defalarca söyledik. Bunu söylemeye devam edeceğiz. Çünkü biz haklıyız, çünkü bu devlet insanlığa karşı suçlar işlemiştir” dedi.
‘Bu topraklar onları barındırmayacaktır’
Devletin insanlığa karşı işlemiş suçlarla yüzleşme cesareti gösteremediğini vurgulayan Bilici, “Çünkü yapmış olduğu vahşeti, katliamları biliyor. Dolayısıyla bizler haklıyız. Biz kayıplarımızı bulacağız, biz bu kayıpların faillerini de yargı önüne çıkaracağız. Bunu yapanlar kaybetmiştir, kaybetmeye devam edecektir. Bu topraklar onları affetmeyecektir. Bu ülke, bu insanlar onları barındırmayacaktır. Bunun için biz tekrar çağrıda bulunuyoruz; bize daha fazla bu acıyı yaşatmayın. Eğer samimiyseniz kayıpların bulunması için mücadele edersiniz, geçmişte bu vahşeti yapanları yargı önüne çıkarırsınız ve ailelerden özür dilersiniz. Gerçek anlamda çağdaş ülkelere yakışan budur” diye konuştu.
‘Yargılamalar uluslararası normlara göre yapılmalıdır’
Her fırsatta bu devletin yapmış olduğu yargılamaların adil olmadığını ısrarla vurguladıklarını ifade eden Bilici, şöyle devam etti: “Sizler hep özel mahkemelerle bu halkları yargıladınız. Sizler gibi düşünmeyen, sizler gibi inanmayan, olaylara sizler gibi bakmayan insanları özel mahkemeler vasıtasıyla yargıladınız. Biz defalarca bu mahkemelerin adil olmadığını, adalet dağıtmadığını söyledik. Eninde sonunda haklı olduğumuz ortaya çıkıyor, bu mahkemeler kaldırılıyor. Ancak işin ucu onlara dokununca kaldırıldı. Bu mahkemelerin kaldırılmasını doğru buluyoruz ama bu mahkemelerin yerine aynı zihniyetle sürdürecek başka mahkemeler kurulacaksa bunu da kabul etmeyeceğimizi şimdiden söylüyoruz. Bir an önce askeri mahkemeler de kapatılmalıdır. Uluslararası hukuk normlarına uygun yargılamalar yapan mahkemeler istiyoruz.”
Bilici ayrıca, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla birlikte cezaevinde bulunan tüm siyasi tutsakların derhal serbest bırakılması gerektiğini vurguladı.
Cizre’de kaybedilen Ahmet Bulmuş’un hikayesi anlatıldı
Bilici’nin konuşmasının ardından İHD Şube Sekreteri Abdusselam İnceören, 1 Nisan 1994 tarihinde Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Ahmet Bulmuş’un kaybediliş hikayesini anlattı.
Ahmet Bulmuş’un Cizre İlçesi’ne bağlı Hebler köyünün boşaltılması sonrası Cizre’ye göç etmek zorunda kaldığını anlatan İnceören, Bulmuş’un kaybedilişini şu sözlerle anlattı: “Köyde bakkallık yapan Ahmet, Cizre’ye gelince yeni bir iş kuramaz, işçi olarak günlük işlerde çalışmaya başlar. 1994 yılının Nisan ayında bozulan radyosunu tamir ettirmek üzere Beşir adlı arkadaşının Mardin Caddesi’ndeki dükkâna gider. Dükkâna gelen beyaz toros marka bir araçtan inen eli telsizli ve silahlı üç kişi, kimlik kontrolü yaptıktan sonra Ahmet Bulmuş’a ‘Sen bizimle geleceksin’ der. Ahmet’i arabaya bindirip götürürler. Radyo tamircisi arkadaşı olaya tanık olur. Birkaç gün sonra İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz Ahmet’in evinde arama yaptırır, bir şey bulmazlar. Eşi Fatım’a, ‘eşini götürdük, misafirimiz oldu, üç dört güne bırakacağız, sen bize evde ne sakladığını göster’ der. Fatım, hiçbir şey saklamadıklarını söyleyince de tartaklanarak fiziksel şiddete maruz kalır. Jandarma ve polisler tarafından ev birkaç kere daha baskına uğrar. Gündüz vakti evin avlusuna el bombası atılarak ev tahrip edilir. Bunun üzerine ev sahibi Bulmuş ailesini evden çıkartır. Fatım bu olaydan 3 gün sonra dilekçeyle ilgili mercilere başvurur ancak yanıtsız kalır. A. adlı bir kişi, ‘Ahmet Bulmuş'la birlikte gözaltındaydık, gözlerimiz bağlıydı ama sesimizden birbirimizi tanıdık’ diyerek aileye haber verir. (Bu tanık üç-dört yıl sonra tanıklık yapamadan kalp krizi geçirerek vefat eder.) 1996 yılında Silopi’de bir kuyuda 6-7 kişinin cesedine ulaşılır. Eşi Fatım, çuvalın içinden çıkan kafası kesilmiş bir cesedin üzerindeki sağlam kalan kıyafetlerden eşini teşhis eder ancak korkar, şikâyette bulunmaz. Silopi Belediyesi, cesetleri toplu olarak kimsesizler mezarlığına defneder. Ahmet’in oğlu Vedat, BOTAŞ kuyularında yapılan kazılarda bir kafatası bulunması üzerine Cizre Cumhuriyet Savcılığına yeniden başvuruda bulunur. 2009 yılında soruşturma açılır ve Vedat’a üç ay içinde DNA testi için kan örneği vermek üzere çağrılacağı söylenir. Aradan 4 yıl geçer çağrı yapılmaz. Sadece kendisinin ve 2 tanığın ifadesi alınır. Soruşturma daha sonra davaya dönüşür. Dava, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 2009/470 Esas numarası ile görülmektedir.”
Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları Ahmet Bulmuş ve diğer tüm kayıplar anısına 5 dakikalık oturma eylemi yaptı.