Kayıp yakınları ‘Kayıplar Haftası’nda JİTEM’in merkezine yürüdü

22.05.2014

DİYARBAKIR -  İHD Diyarbakır Şubesi, Kayıplar Haftası nedeniyle kayıp yakınları ve sivil toplum örgütleriyle birlikte Dağkapı’dan JİTEM’in merkez üslerinden biri olan eski Saraykapı Cezaevi’ne kadar yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, “Her bir kaybın hesabını ayrı ayrı vermeyen, her bir kaybın failinden ayrı ayrı hesap sormayan bir devlet demokratik bir hukuk devleti olamaz” dedi. 

 
Her yıl 17-31 Mayıs tarihleri arasında çeşitli etkinliklere sahne olan Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası nedeniyle İHD Diyarbakır Şubesi öncülüğünde kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirildi. İlk olarak Dağkapı Meydanı’nda bir araya gelen İHD üye ve yöneticileri ile Diyarbakır’da bulunan çok sayıda sivil toplum örgütü ve kayıp yakınları, buradan JİTEM’in merkez üslerinden biri olan İçkale’deki eski Saraykapı Cezaevi’ne doğru yürüyüş başlattı. Kaybedilenler fotoğraflarının taşındığı yürüyüşte, ayrıca üzerinde “Onlar Bir Gece Ansınız Evlerinden Alındılar, Bir Daha Geri Dönmediler” yazılı ve üzerinde çok sayıda kaybın fotoğrafının yer aldığı pankart açıldı. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın”, “Katiller halka hesap verecek” şeklinde sloganlarla Dağkapı dörtyoldan Saraykapı’ya doğru devam eden yürüyüş güzergahı boyunca çevrede bulunan halk da kayıp yakınlarına destek verdi. 
 
Saraykapı Cezaevi’nin içinde son bulan yürüyüşün ardından kitle adına bir açıklama yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bugün yine Kayıplar Haftası nedeniyle sokaklarda olduklarını belirterek, bu yıl da zorla kaybedilenlerin akıbetini sormaya, sorumluların yargılanmasını talep etmeye devam ettiklerini söyledi. 
 
‘Beklentimiz Çitil’in terfi etmesi, ülkenin en önemli adamı olması!’
 
Ancak kayıp yakınlarının dün aldıkları bir haberle bir kez daha yıkıldığını ifade eden Bilici, “ Mardin’in Derik ilçesinde kaybedilen ve faili meçhul bir şekilde katledilen 13 kişinin faili olmakla suçlanan dönemin İlçe Jandarma Komutanı Musa Çitil Çorum’daki mahkemede beraat etti. Derik’te işlenen suçlarla ilgili mahkemenin Çorum’a taşınması zaten davanın böyle bir akıbete uğrayacağının habercisiydi. Ancak, bizler yine de tüm iyi niyetimizle umutlarımızı yitirmek istemedik. Ama olmadı, 13 kişinin katili Musa Çitil beraat etti. Böylece devlet yine ve yeniden suç işleyen çocuklarını yargı yoluyla koruma altına aldı. Artık bundan sonraki beklentimiz; Çitil’in durmaksızın terfi etmesi, büyümesi, ülkenin en önemli adamı haline gelmesi…! Ancak şu unutulmamalı ki; Musa Çitil ve onun gibi bu kayıpların sorumluları, bizler nazarında suçlu, katil, kötü insan olarak kalmaya devam edecek ve vicdanlarda mahkum olacaklardır” dedi.
 
‘Her bir kaybın hesabını ayrı ayrı vermeyen devlet demokratik olamaz’
 
Zorla kaybedilmelerin halen toplumsal yüzleşmenin önünü kapatan bir sorun olarak karşılarında durduğunu kaydeden Bilici, “Ulusal düzeyde istenen tüm taleplere rağmen, devlet eliyle henüz ciddi bir adım atılmamıştır. İnsan hakları savucularının girişimleriyle ortaya çıkmaya başlayan toplu mezarlar, kayıp yakınları için sadece cenazelerini bulma gerekçesi bile olsa, bir umut ışığı haline gelmiş, fakat istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Ancak, bu ülkede herkes artık kayıplar gerçeğiyle yüzleşmelidir. Her bir kaybın hesabını ayrı ayrı vermeyen, her bir kaybın failinden ayrı ayrı hesap sormayan bir devlet demokratik bir hukuk devleti olamaz” diye konuştu.
 
Kaybedilmelerin yaşandığı tüm ülkelerde kaybedilmelerin devlet veya devletçe desteklenen örgütlü güçler tarafından yapıldığını vurgulayan Bilici, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu gerçeği bilen ve gören Birleşmiş Milletler (BM), Genel Kurulu, 20 Aralık 2006 tarihinde ‘Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi kabul etti.  6 Şubat 2007 tarihinde imzaya açılan sözleşme, 23 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girdi. Sözleşmeyi aralarında Irak, Arjantin, Şili gibi ülkelerin de bulunduğu 88 ülke imzalarken, 25 devlet de taraf olmuştur. Sözleşme ile zorla kaybetmeye mutlak yasak getirilmiştir. Türkiye ise yakın tarihinde binlerce zorla kaybedilme vakası olmasına ve ulusal ve uluslararası örgütlerinin çağrılarına rağmen, sözleşmeyi henüz imzalamamıştır. İnsan hakları savunucuları ve kaybedilenlerin yakınlarının yıllar boyu süren olağanüstü mücadele ve çabasına rağmen devlet bu konuya duyarsız kalmıştır. AKP hükümeti de her ne kadar farklı söylemle ortaya çıkmışsa da, kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanması noktasında en ufak bir çaba içerisine girmemiştir.” 
 
‘İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar zaman aşımına uğratılamaz’
 
Kürt coğrafyasında işlenen suçlar konusunda içerisinde subayların da olduğu bazı davalar açılmışsa da, son olarak Musa Çitil örneğinde görüldüğü gibi bu davaların sorumlularının yargılanmasına yetmediğini ifade eden Bilici, “En önemlisi de artık 20 yılı aşan süreleri bulan bu dosyalar bir bir zaman aşımına uğratılarak, rafa kaldırılıyor. Oysaki zorla kaybetme, uluslararası mevzuatta insanlığa karşı işlenmiş suçlardan sayılmakta ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar da zaman aşımına uğratılamaz. Ancak, Türk yargı sistemi bu konuda 20 yıllık zamanaşımı kuralını uygulaması nedeniyle bu dönemde işlenen binlerce suç zamanaşımına uğratılıyor” dedi.
 
‘TBMM kayıpların bulunması için açık irade ortaya koysun’
 
“Bizler de biliyoruz ki, tarafı olunacak hiçbir düzenleme, imzalanacak hiçbir belge kaybedilmiş bir insanın boşluğunu dolduramayacaktır. Fakat hepimizin gözleri önünde kaybedilen insanların yakınlarının adalet talepleri ancak bu yollarla yerine getirilebilecektir, bir daha asla yaşanmaması gereken vakalar ancak bu şekilde önlenebilecektir” diyen Bilici, konuşmasının sonunda şunlara yer verdi: “Biz insan hakları savunucularının temel görevlerinden biri kayıplar sorununu her yıl gündeme getirmek, kayıpların akıbetinin soruşturulmasını ve sorumluların bulunarak yargı önüne çıkarılmasını sağlamaktır. Bu nedenle kayıplar bulununcaya, faillerden hesap soruluncaya kadar bu mücadelemiz devam edecektir. TBMM ve hükümet kayıpların akıbetini araştırmaya ve faillerden hesap sormaya yönelik artık açık bir irade ortaya koymalıdır. Toplumsal bir yüzleşmenin önünün açılması için uluslar arası sözleşmelerin imzalanması ve Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu tarzında bir yapının oluşması acil bir konu olarak önümüzde durmaktadır. Sonuç olarak devletin temel görevi, yurttaşların kendisine güvenini yitirmemesi için sorunların çözülmesine yönelik tüm kurum ve imkanlarını harekete geçirmesidir. Bölgemizde yaşanan kayıpların bulunması amacıyla devleti ve hükümeti acilen harekete geçmeye, tüm kamuoyunu da bu konuda daha duyarlı olmaya çağırıyoruz.”
 
Yapılan açıklamanın ardından kayıp yakınları JİTEM’in merkez üssü Saraykapı Cezaevi bahçesinde oturma eylemi başlatırken, bazı kayıp yakınları da konuşma yaparak, duygu ve düşüncelerini paylaştı.