İHD: Hükümetin çözümsüz yaklaşımı sonucu bu cinayetler yaşandı

12.06.2014

DİYARBAKIR - Diyarbakır'ın Lice ilçesi kırsalında karakol yapımlarını protesto etmek amacıyla eylem yapan yurttaşlara, askerlerin ateş açması sonucu 2 yurttaşın yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili olay yerinde incelemelerde bulunan İHD heyeti, inceleme ve gözlemlerini raporlaştırarak kamuoyuna açıkladı. Basın toplantısında konuşan İHD Genel Başkan Yardımcısı Serdar Çelebi, “Sorunun muhatabı olan Lice'deki eylemciler ile görüşme ihtiyacı duyulmadığını özelikle vurgulamak gerekir. Halkın demokratik taleplerine şiddetle karşılık veriliyor. Hükümetin duruma çözümsüz yaklaşması ile bu cinayetler yaşandı" dedi.

 
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 7 Haziran’da, askerlerin açtığı çapraz ateş sonucu 2 yurttaşın yaşamını yitirdiği olaylar ile ilgili bölgede incelemelerde bulunan İHD Heyeti, olay ile ilgili değerlendirme ve tespit içeren bir rapor hazırladı. Hazırlanan rapor, İHD Diyarbakır Şubesi Vedat Aydın Toplantı Salonu’nda bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı. Basın toplantısına İHD Genel Başkan Yardımcısı Av Serdar Çelebi, Bölge Temsilcisi Şevket Akdemir, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, Şube Sekreteri Abdusselam İnceören ile Yönetim Kurulu Üyeleri Gülistan Yalçındağ Gencel ile Av Yusuf Erdoğan katıldı. Yapılan inceleme ve tespitlerin ayrıntılı bir şekilde işlendiği raporda, başlatılan ve yaklaşık bir buçuk yıldır süren diyalog sürecinde hükümetin yapıcı ile ilerletici adım atmaması nedeniyle ölümlerin meydan geldiğine vurgu yapıldı. 
 
Basın toplantısında konuşan İHD Genel Başkan Yardımcısı Serdar Çelebi, İHD olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 2013 yılındaki Newroz açıklamasının ardından, bölgede bulunan HPG'lilerin geri çekilmesi ile süreci gözlemlediklerini ve hükümetin diyalog sürecine yaklaşımı ile ilgili kaygılarının yer yer kamuoyu ile paylaştıklarına vurgu yaptı. "Taşımış olduğumuz kaygıları son olarak 8 Mayıs 2014 tarihinde geri çekilmenin yıldönümü vesilesiyle Lice de bir "Kalekol" önünde bir kez daha dile getirmiş ve acil yapılması gerekenleri açıklamıştık" diyen Çelebi,  Söz konusu raporlarda yer alan karakol ve kalekolların, diyalog sürecine rağmen inşasının devam ettiğini dile getirdi. Çelebi, "Barış sürecinin başlamasıyla birlikte dikkat çeken konulardan biri de "güvenlik barajı" olarak tabir edilen barajların yapımına hız verilirken, Şırnak'ın sınır bölgeleri, Dersim ve Siirt başta olmak üzere, bölgenin birçok alanında güvenlik barajları yapıldığı tespit edilmiştir" diye konuştu. 
 
 
Korucu kadrolarının açılmasının süreci yönelik kaygıları arttıran diğer husus olduğuna dikkat çeken Çelebi, bu durumun bölgede ciddi anlamda huzursuzluk yaratığını ve çözüm sürecinin de ruhuna aykırılık teşkil ettiğini dile tespit ettiklerini belirtti.  Tespit ve önerilerine rağmen Kürt sorunun demokratik bir temelde çözülmediğini belirten Çelebi “Sorunun muhatabı olan Lice'deki eylemciler ile görüşme ihtiyacı duyulmadığını özelikle vurgulamak gerekir. Halkın demokratik taleplerine şiddetle karşılık veriliyor. Hükümetin duruma çözümsüz yaklaşması ile bu cinayetler yaşandı" diye konuştu. 
 
Çelebi Lice’de yaptıkları incelemelere ilişkin ulaştıkları değerlendirmeyi şöyle sıraladı. 
 
*Diyarbakır-Bingöl Karayolu’nda 15 gündür devam eden yol kesme eylemi, takriben karayolunun 60’ıncı kilometresinde Lice’ye bağlı Duru (Angul) Karakolu’na varmadan 2-3 kilometre mesafede gerçekleştirilmişken, 2 yurttaşın yaşamını yitirdiği bölge ise, yol kapatma eylemi alanının Bingöl istikametine doğru takriben 8-10 kilometre mesafedeki Biryas (Yukarı Çalıbükü) köyü yakınlarında ormanlık alan olduğu görülmüştür. 
*Biryas köyüne yakın Kevrêbel Tepesi’nin bölgeye hakim bir tepe olduğu, askerlerin orada mevzilendiği, mevzi içindeki çalılıkların kurumuş olması ve tüketilen konserve kutularından askerlerin olaydan çok önce o alana konuşlandığı tespit edilmiştir. 
 
*Askerlerin konuşlanmış olduğu alanın yol kesme eyleminin yapıldığı alana uzak olması, bu alanda da herhangi bir eylemselliğin olmadığı tespitlerinden yola çıkarak, askerlerin “operasyon amaçlı mı” orada olduğu yönünde kuşkular hem bölge halkında hem de heyetimizde oluşmuştur. 
 
*Heyetimiz olay yerinde yaptığı incelemeler sırasında askerin bulunduğu tepelik yerde askeri mevzilerin olduğu, mevzilerde olayda kullanıldığı düşünülen silahlara ait boş kovanlar olduğu, ayrıca askerlerin kumanya olarak kullandığı çok miktarda boş ve dolu konserve kutuları olduğu görülmüştür. Yine asker mevzilerine yakın bir noktada patlayıcı madde olduğu düşünülen bir cismin “bubi tuzağı” diye tabir edilen bir yöntemle tel bağlanmak suretiyle tuzaklandığı görülmüştür. 
 
*Yöre halkının askeri birliğin konuşlandığını duyum alması üzerine, muhtemel bir askeri operasyon olabileceği yolunda kaygı ve kalekol yapımlarını protesto amacıyla birliğin bulunduğu alanda gösteri yaptığı tanık anlatımlarıyla da tespit edilmiştir. 
 
*Yine tanık anlatımlarına göre, gösteri yapan grubun 25-30 kişiden oluştuğu, askerin konuşlu olduğu tepe ile göstericilerin arasında 100-150 metre mesafe olduğu, eylem sırasında göstericilerin askerlerin bulunduğu alanı terk etmesi yönünde taleplerinin olduğu ve askerlere doğru yürümeye başladıkları, askerlere yaklaştıktan sonra askerlerin birkaç gaz bombasıyla onları dağıtmaya çalıştığı, başarılı olamayınca da kitlenin üzerine direk ateş açamaya başladığı anlaşılmıştır.
 
*Olay yeri incelemesi ve görgü tanıklarının anlatımı sonucunda, olayın silahlı bir grubun askeri birliğe saldırısı sonucu çatışma çıktığına ilişkin herhangi bir emareye rastlanılmamış olması ve yine Genelkurmay Başkanlığı’nın yaralanan askerin kurşun yarası almadığı yönündeki açıklamasından yola çıkarak,  2 yurttaşın ölümünden önce herhangi bir çatışmanın çıkmadığı tespiti yapılmıştır. 
 
*Olayda yaşamını yitiren Ramazan Baran’ın vücuduna isabet eden iki kurşununda sırt bölgesinden giriş yapıp göğüs bölgesinden çıktığı dikkate alındığında askerlerin göstericilere arkadan silah sıktığı ve öldürme kastıyla ateş edildiği tespiti yapılmıştır. 
 
İHD ve kamuoyu olarak bu değerledirmeler ışığında bu olayla ilgili acil cevaplanmasını istedikleri soruları ise şöyle sıraladı:
 
*Yaklaşık 15 gündür devam eden ve karakolların yapımı ile askeri operasyonlara karşı olduğu belirtilen eyleme dönük bugüne kadar çözüme yönelik siyasi iktidar tarafından neden adım atılmamıştır, atılmış ise neler yapılmıştır?
 
*Karakolların yapımına son verilmesi ve barış sürecinin ilerlemesi amacıyla yapıldığı belirtilen gösterilere dönük meselenin diyalog yoluyla çözümü fırsatı varken, neden sadece askeri yöntemlere başvurulmuştur?
 
*Yukarıda tarif ettiğimiz üzere, olayın olduğu yerdeki askeri birlik o alanda herhangi bir gösteri veya yol kesme eylemi olmamasına rağmen, o alanda askerlerin bulunma amacı nedir?
 
*Silah kullanma emrini kim vermiştir, halka ateş edilmeden uyarı yapılmış mıdır? 25-30 kişilik bir grubu dağıtmak için neden bu kadar ağır sonuçlara yol açıcı bir yöntem izlenmiştir?
 
*Ölümle sonuçlanan olay sonrası adli ve idari makamlar etkin bir soruşturma yürütmüş müdür? Soruşturma kapsamında olay yerinde inceleme yapılarak, deliller toplanmış mıdır? Söz konusu askeri birlikten görevden alınan olmuş mudur? Ayrıca şu ana kadar neden herhangi bir fail tutuklanmamıştır?
 
*Bölgede karakol yapımlarına bunca tepki varken ve “çözüm süreci” adı altında bir süreç devam ederken, karakol yapımları neden hala devam etmektedir?
'Türkiye kamuoyu bölgede yaşananları tarafsız yansıtmalıydı'
 
Yaşanan olayların ardından bölgede ilk incelemelerde bulunduklarını ifade eden İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ise "Çatışmaların yaşandığı süreçte yerel yöneticiler olan Vali ve Kaymakam orada olsaydı bu cinayetler gerçekleşmezdi. Demokratik yol ve yöntemlerle eylem yapıldı ama ısrarla bu direniş şiddetle bastırıldı. Geçen hafta yapılan 'çözüm çalıştay'ından çıkacak sonucun bizi rahatlatmasını umuyorduk ama daha sert açıklamalar ile çatışmalar şiddetlendirildi. Hükümet basit ve kestirme yolu seçerek cinayetler işledi. Siyasal iktidar, sivil aklı ve iradeyi dinlemedi" diye konuştu. 
 
Medyanın da yaşanan bu olaylardan sorumlu olduğunu dikkat çeken Bililci konuşmasını söyle sürdürdü:  "Bu yaşananlarda basının da rolü vardı. Çünkü Türkiye kamuoyuna bölgede yaşananları tarafsız yansıtılmalıydı. Karakolların ve saldırıların neden yapıldığını sorgulaması gerekirken tek taraflı davranıldı" dedi.