DİYARBAKIR – İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 288’incisi gerçekleştirildi. Oturma eyleminde, 1995 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinden Adana’ya gitmek üzere seyahat ettiği sırada, Urfa’nın Viranşehir İlçesinde Jandarma kontrol noktasında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan 22 yaşındaki Abdurrahim Demir’in akıbeti soruldu.
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 288’incisi Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Eyleme İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra, MEYA-DER, Diyar TUHAD-DER, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, SES, Belediye-İş Sendikası, kayıp yakınları ile insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1995 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinden Adana’ya gitmek üzere seyahat ettiği sırada, Urfa’nın Viranşehir İlçesinde Jandarma kontrol noktasında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan 22 yaşındaki Abdurrahim Demir’in akıbeti soruldu.
Eylemde bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, eylemlerinin 288. haftaya ulaştığını hatırlatarak, çabalarına rağmen yetkililerin kayıpların bulunması ve faillerinin yargı önüne çıkarılması konusunda hiçbir girişimde bulunmadığını ifade etti. Herhangi bir girişimde bulunmanın aksine, Türkiye Cumhuriyetini hükümetinin yargı ve uluslar arası kurum ve kuruluşlara yönelik engelleyici bir tutuma sahip olduğunu ve bu nedenle bu güne kadar hiç kaybın akıbetine ulaşılamadığını belirterek sözlerini sürdüren Bilici, “Bu şunu gösteriyor. Tüm siyasal iktidarlar, hükümetler, başbakanlar bu kayıpların bulunmasını istemediler. Çünkü bunlar devlet eliyle gerçekleşti. Devletin bir politikasının sonucu gerçekleştiği ve devletin bu kayıpların nereye gömülü olduğunu bildiklerinden dolaya istemediler” diye konuştu.
Bulundukları eylem alanından yeniden çağrıda bulunduklarını belirten Bilici, yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kayıplar ile ilgili sorunu gündemine almasını istedi. Bilici “ Eğer siz Kürt’lerin de Cumhurbaşkanı olacaksanız, eğer siz bu analarında (kayıp anneleri) olacaksanız, geçmişte Kürdistan coğrafyasında yaşanan bütün katliamların, insanlığa karşı işlenen suçların, devlet eliyle gözaltında ve işkence ile katledilen insanların faillerini ortaya çıkarıp yargılamanız lazım. Bu suçların faillerinin bulunması konusunda, artık birinci dereceden sorumlu sizsiniz” diye konuştu.
“Bütün toplumu kucaklayacaksanız yeni bir sayfa açmanız lazım” diyerek konuşmasını sürdüren Bilici “Bu sayfa annelerin çığlık seslerini duymanızla başlamalıdır. Yoksa ne bizler, ne anneler, ne kayıp yakınları, bu coğrafyada devletin hışmına uğrayan, baskısına uğrayan, kirli yüzünü gören hiç kimse sizleri affetmeyecek, bu tutumunuzu kabul etmeyecektir. Tabi bu da Türkiye’ye, bu coğrafyaya onurlu bir barışın gelemeyeceğinin göstergesi olacaktır” diye belirtti.
Ortadoğu ve Federal Kürdistan Bölgesinde, Kürt halkına yönelik devam IŞİD çetelerinin saldırıları ve ardından yaşanan büyük Êzidî göçüne değinen Bilici, yaşanan Êzidî katliamına ve göçlere tüm bölgesel ve uluslar arası kuruluşların duyarsız kaldığına dikkat çekti. Bilici, “Daha dün yüzlerce Êzidî Kürt vatandaşı katledildi bütün Dünyanın gözü önünde. Bir insanlık suçu işlendi. Bu insanlık suçuna bölgesel güçler ve uluslar arası güçlerde ortaktır. Niye? Çünkü sessiz kaldılar. Müdahale etmediler. Bu IŞİD barbarlarına karşı gelmediler” diye konuştu.
Daha sonra her hafta olduğu gibi bir kayıp hikayesini alanda bulunanlarla paylaşan Bilici, 1995 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinden Adana’ya gitmek üzere seyahat ettiği sırada, Urfa’nın Viranşehir İlçesinde Jandarma kontrol noktasında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan 22 yaşındaki Abdurrahim Demir, 19 yıldır akıbetinin hala meçhul olduğunu belirtti. Bilici şunları kaydetti: “Ailesinin anlatım ve beyanlarına göre, 22 yaşındaki Abdurrahim Demir, Mardin Ömerli İlçesinde ikamet ediyordu. 17 Ağustos 1995 tarihinde Adana’da ikamet eden yakınlarını ziyaret etmek üzere yola çıkmış. Kızıltepe Viranşehir karayolu üzerinde bulunan Şavelat Jandarma kontrol noktasında, otobüsten indirilerek gözaltına alınır. Gözaltına alındığına tanıklık edenler, Demir’in Şavelat Jandarma Karakoluna götürüldüğünü söyler. Akşama doğru bir karakol görevlisi, Demir'in evini telefonla arayarak anne Kesire Demir'e "Oğlunuz Abdurrahim, Şavelat Jandarma Karakolunda, gelip alabilirsiniz" der.
Yaşlı olan anne, "Benim kimsem yok, ben gelemem, oğlumun okuma yazması var, bırakın kendisi gelir," der. Abdurahim'in bırakıldığını düşünen anne Kesire Demir, iki gün sonra Adana'daki akrabalarını aradığında oğlunun Adana'ya gitmediğini öğrenir.
Kesire Demir oğlunun bir fotoğrafını yanına alarak evlerinin yakınında bulunan Merkez Çarşı Karakolu’na gider. Görevliler oğlu hakkında kendisine hiçbir bilgi vermeden evine dönmesini ister. Abdurrahim’in yakınları dört gün sonra Şavelat Karakoluna gider. Karakoldaki görevliler akrabalarından birine "Biz böyle birini almadık, böyle biri bizde yok" der. Abdurrahim’in ailesi resmi kurumlara başvurularda bulur, ancak sonuçsuz kalır.
Demir ailesi 24 Şubat 1997'de İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvurur. İHD, Demir'in akıbetini öğrenmek için hukuki tüm girişimlerde bulunur, ancak hiçbir sonuç alınamaz. Abdurrahim Demir’in akıbeti hala meçhul.”
Etkinlik kayıplar için yapılan 5 dakikalık oturma eyleminin ardından sona erdi.