Cizre’de polis baskısından kaçan ve ölü olarak bulunan gencin failleri soruldu

17.01.2015

DİYARBAKIR –  İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 310’uncusu gerçekleştirildi. Eylemde, 1992 yılında Şırnak’ın Cizre İlçesinde polis baskısı nedeniyle kayıplara karışan, ardından su değirmeninde elleri arkadan bağlı bir şekilde ölü olarak bulunan zihinsel engelli Mesut Dündar’ın faillerinin bulunup cezalandırılması talep edildi. Eylemde ayrıca, katledilişinin sekizinci yılında Gazeteci Hrant Dink anıldı.

 
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 310’uncusu Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Eylem sırasında üzerinde ‘Onlar Bir Gece Evlerinden alındılar ve bir daha geri gelmediler’ yazılı dev pankart açılırken, katılımcılar ise kayıpların fotoğraflarını taşıdı. Eyleme İHD üye ve yöneticilerinin yanı sıra, Mezopotamyada Yakınlarını kaybedenler Derneği (MEYA-DER) yöneticileri, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği (Diyar TUHAD-DER) yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, Din Adamları Derneği (DİAY-DER) üyeleri, kayıp yakınları ile insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1992 yılında Şırnak’ın Cizre İlçesinde polis baskısı nedeniyle kayıplara karışan, ardından su değirmeninde elleri arkadan bağlı bir şekilde ölü olarak bulunan zihinsel engelli Mesut Dündar’ın faillerinin bulunup cezalandırılması talep edildi. Eylemde ayrıca, katledilişinin sekizinci yılında Gazeteci Hrant Dink anıldı.
 
‘Hrant Dink cinayetinin aydınlatılamamasının nedeni cezasızlıktır’
 
Eylemden önce bir konuşmada bulunan İHD Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu Üyesi Av Muhterem Süren, ‘Kürdistan’da 90’lı yıllarda işlenen katliamların ve insanlık suçlarının faillerinin ortaya çıkarılması ve yargılanması talebiyle 310 haftadır bu alanda bulunduklarını belirterek, adalet talebinin yükseltilmesi talebiyle tüm kesimlere destek çağrısında bulundu. İnsanlığa karşı işlenen suçların faillerinin ortaya çıkarılmaması ve gizlenmeye çalışılmasının nedenin cezasızlık olduğunu dikkat çeken Süren, katledilişinin sekizinci yılını geride kalan Gazeteci Hrant Dink Cinayetini örnek gösterdi. Süren “Faillerin gizlendiğini, saklanmaya çalışıldığını biz bir kez daha bu dosyada gördük. Biz bu durumu kabullenmeyeceğiz. Kayıp yakınları olarak, cezasızlık halinin sona erdirilmesini talep ediyoruz. Devletin bir an önce Hrant Dink Cinayetinde ki sorumluluğu üstlenmesini bekliyoruz. Hrant’la, Ermeni Soykırımı ile halklara karşı işlenmiş soykırımlarla yüzleşilmesini bekliyoruz” diye konuştu. 
 
‘Cizre de katledilen çocukların kanında hükümetin parmağı vardır’
 
Hrant Dink Cinayeti şüphelilerinden ve cinayette parmağı olduğu belirtilen Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir’in, üzerindeki bu şüphe durumuna rağmen Cizre’ye atanmasını süreci bozma girişimi olarak değerlendiren Süren “ Cizre’de bu tarz olayların halen devam etmiş olması karşısında, hükümetin sorumlu olarak paralel devleti ya da başkalarını göstermesini kabul etmiyoruz. Cizre’de yaşananlarda, katledilen çocukların kanında bizzat hükümetin parmağı vardır” dedi.
 
Süren’in ardından bir konuşma yapan Din Adamları Derneği (DİAY-DER) üyesi Hadi Koç ise “Zalimlerin zulmünden kurtulabilmemizin tek yolu birliktir. Hepimiz kendimizi sorumlu görelim. Yerde resimleri bulunan şehitlerimize sahip çıkalım” diyerek duygularını paylaştı.
 
Koç’un konuşması ardından, İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp ve Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu Üyesi Av Abdullah Zeytun, 1992 yılında Şırnak’ın Cizre İlçesinde polis baskısı nedeniyle ortadan kaybolan, ancak bir süre sonra bir su değirmeninde elleri arkadan bağlı bir şekilde ölü olarak bulunan zihinsel engelli Mesut Dündar’ın hikayesi anlatıldı. Zeytun şunları belirtti: “Mesut Dündar, çocukken menenjit hastalığına yakalanmış ve maddi imkansızlıklar nedeniyle tedavi olamamış, bu nedenle de zihinsel engelli olarak yaşamanı sürdürmek zorunda kalmıştı. Şırnak’ın Cizre ilçesinde yapılan gösterilerde sarı, kırmızı, yeşil flamaları taşıdığı için 3 kez gözaltına alınmış ve yoğun işkencelere maruz kalmıştı. 1992 yılının Temmuz ayında Cizre Emniyeti’ne bağlı polisler, ailesi ile yaşayan Mesut’un evine baskın yapmış ve aileye Mesut’u Elazığ akıl hastanesine götürmek için geldiklerini söylemişler. Polisler, Mesut ve babasını evden alıp götürdüler. Mesut’u Cizre Hastanesine yatırdılar. Ancak Mesut, korkup hastane camından atlayarak kaçtı.
 
‘Mesut’u bulamayınca babasına işkence yaptılar’
 
Polis 3 gün boyunca Mesut’un babasını da yanlarına alarak civar köylerde Mesut’u aradılar. Ancak Mesut bulamayan polisler, babasını 3 gün boyunca yoğun işkenceye aldılar. Babasını oğlunu getirmemesi durumunda ölümle tehdit ettiler. Baba onu getireceğine dair söz verince serbest bırakıldı. Mesut eve geri dönmüyor, ancak her gün ailesini telefonla arıyordu. Polisler de her gün evlerine baskın yapıyordu. Mesut’un ailesini telefonla aradığı günlerden bir gün, polisin eve baskın yapmaması üzerine aile Mesut’un yakalandığını düşünmüş. 
 
‘Cesedi zırhlı aracın arkasına bağlayıp sürüklediler’
 
06 Eylül 1992 tarihinde Mesut’un cesedi, Sulak köyü Şeyh Değirmenci Su Değirmeni’nin yanında elleri arkadan bağlı boğulmuş bir halde bulundu. Sulak köyünde olayı gören çok sayıda görgü tanığının beyanlarına göre, Mesut’u olay yerine getiren biri polis 3 silahlı sivil giyimli kişilermiş. Olay yerine gelen askerler, cesedin altında bir bubin tuzağı olabileceği gerekçesiyle cesedi bir zırhlı personel aracının arkasında sürüklediler. Özgür Gündem Gazetesi’nin 19 Kasım 1992 tarihli haberinde, cesedin sürüklendiği fotoğraf uzun yıllar unutulmadı.
 
Mesut’un cesedinde yoğun işkencelerden kaynaklı, kesiğe bağlı çok sayıda yara mevcuttu. Ceset ailesine teslim edildi. Mesut’un infazıyla ilgili Savcılık, ailenin ifadesini almadı. Sadece baba ve oğlunu gözaltına alan polis, babaya ‘Düşmanınız var mıydı? Kimden şüpheleniyorsunuz? şeklinde sorular sorarak ifadesi alınmıştı.”
 
Aile 13 Eylül 1994 tarihinde Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunduğu ve davanın AİHM’e taşındığını belirterek konuşmasını sürdüren Zeytun “AİHM,  2005 Yılında Mesut Dündar davasında tazminata hükmederek, Türkiye’yi mâhkum etti” diye belirtti. 
 
Yapılan konuşmaların ardından, kayıp Mesut Dündar ve tüm kayıplar anısına 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.