BASINA VE KAMUOYUNA- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü'ne ilişkin basın metni

25.11.2017

(Kadına Yönelik Şiddet, Bir İnsanlık Suçudur!)

Değerli Basın Mensupları;
Dominik Cumhuriyeti’nde Trojillo Diktatörlüğü’ne karşı daha güzel ve özgür bir dünya için mücadele eden ve özgürlük mücadelesinin direniş sembolleri olan Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 yılında eşlerini cezaevinde ziyaret etmelerinin ardından, diktatörün askerleri tarafından arabalarından zorla indirilip tecavüze uğramış ve işkenceyle katledilmişlerdir. Bu katliamın hesabını soran kadınların mücadelesi sonucunda, Birleşmiş Milletler 1999 yılında aldığı kararla, 25 Kasımı  “kadına yönelik şiddete karşı uluslararası dayanışma günü”  ilan etmiştir. 

Kadınlar sırf kadın oldukları için dünyanın her yerinde benzer şiddete ve sömürüye maruz kalmaktadırlar.  Kadınların tarih boyunca eşitsizliğe, baskıya, şiddete karşı verdikleri mücadele sonucunda, yaşamın her alanında her türlü ayrımcılığın son bulması ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla önce CEDAW, daha sonra her türlü şiddetle mücadele konusunda taraf devletlere belli standartlar getiren ve sorumluluklar yükleyen İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeler ile taraf devletlere, kadının insan haklarının korunması amacıyla kadınlara yönelik her türlü ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi için yasal düzenlemeler yapma ve şiddeti ortadan kaldıracak çözümler bulma sorumluluğu yüklenmiştir. 

Türkiye’de kadın erkek eşitsizliği giderek derinleşmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 2017 cinsiyet eşitliği endeksine göre, kadınların ekonomik ve siyasi hayata katılımı ile eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetlere erişiminde Türkiye, 144 ülke arasında 31. sırada bulunmaktadır. Bu tablo Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda uluslararası sözleşmelerin kendisine yüklediği sorumlulukları gereği gibi yerine getirmediğini göstermektedir.

Değerli Basın Mensupları;
Türkiye’de siyasal iktidar kadınların yaşamının her alanına müdahale etmekte, kadın kazanımlarını geri almanın yollarını aramaktadır. Bu amaçla kadınların nasıl bir hayat yaşayacağına, davranışlarına, tercihlerine, nasıl giyineceğine, nasıl evleneceğine, kaç çocuk doğuracağına, boşanıp boşanamayacağına, emeğini nasıl kullanacağına müdahale ederek sınırlar çizmekte; böylece kadınları kamusal hayattan koparıp eve kapatarak erkeklerin kadınlar için belirlediği “hayata” razı olmayı salık vermektedir. 

Türkiye’de kadınlara yönelik hak ihlallerindeki artış, mevcut hukuki düzenlemelerin hayata geçirilemediğini ve kadını yeterince koruyamadığını göstermektedir. Yargıya intikal eden kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve cinsel saldırı dosyalarında etkili soruşturmaların yürütülmediğine, çok sayıda dosyanın yargı eliyle sürüncemede bırakıldığına, hala kadına yönelik şiddet davalarında erkek failin haksız tahrik, iyi hal indiriminden yararlandırıldığına tanıklık etmekteyiz. 

Yine kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemli bir ayağını oluşturan medyanın cinsiyetçi dili ve bakış açısı, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı besleyerek kadını nesnelleştirmekte ve kadına yönelik şiddeti adeta meşrulaştırmaktadır.

Değerli Basın Mensupları;
Kadınların her türlü tahakküme karşı örgütlenmelerine ve itirazlarına tahammül edemeyen siyasal iktidar önce kadınları vurmak istemektedir. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile kadınların yaşadıkları hak ihlalleri vahim boyutlara ulaşmıştır. OHAL ile bütün hak ve özgürlükler sınırlanmış, KHK’lar ile binlerce insan haksız ve hukuksuz bir şekilde işten çıkarılmış, kadın dernekleri kapatılarak kadınların hak arama olanakları kısıtlanmış ve kadınlara yönelik şiddetle mücadele sekteye uğramış, yerel yönetimlere kayyım atanarak kadın kazanımları yok sayılmış, gebe-emziren kadınlar uzun gözaltı sürelerine maruz bırakılmış, çocuklu kadınlar tutuklamış, ceza evlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele ayyuka çıkmıştır. OHAL koşullarının adeta fırsata çevrilmesi nedeniyle her türlü muhalefet devletin baskı aygıtları ile susturulmakta, anti demokratik usullerle kadınların itirazlarına rağmen muhafazakâr-tekçi-cinsiyetçi-militarist aklın ürünü olan yasalar ile kadın kazanımları -bütün ulusal ve uluslararası belgelere rağmen- geri alınmaya çalışılmaktadır. 

Yine Ortadoğu’da devam etmekte olan erkelerin iktidar ve egemenlik savaşında, kadın bedeni savaş alanına çevrilmiştir. Bu savaşta kadınlar sistematik cinsel işkenceye, tecavüze, köleleştirmeye, cariyeleştirmeye maruz kalmakta “savaş ganimeti” olarak kaçırılıp köle ve cariye pazarlarında mükerrer defa başka ülkelere satılmaktadırlar. Yine devam eden savaş nedeniyle yüz binlerce kadın ve çocuk yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakılmış ve mülteci konumuna düşürülerek her türlü saldırı tehdidi altında yaşama tutunmaya çalışmaktadır. 

Biz insan hakları savunucusu kadınlar, kadına yönelik şiddetin ayrımcılığın bir türü ve bir insan hakkı ihlali olduğunu vurguluyor, kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcı politikalar sonlanana dek mücadelemize kararlılıkla devam edeceğimizi ifade ediyoruz.


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ 
KADIN HAKLARI KOMİSYONU