BASINA VE KAMUOYUNA- 2018 Yılı İlk 6 Ay Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu'na ilişkin

27.07.2018

BASINA VE KAMUOYUNA

Değerli Basın Mensupları;

İnsan Hakları Derneği “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2018 Yılı İlk 6 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporu” nu açıklamak üzere bir aradayız.

2 yıldır hayatımızda varlık gösteren OHAL, 19 Temmuz 2018 itibariyle kaldırıldı. Hukuk güvenliğinden yoksun ve toplumsal yaşamımızda muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracı olarak kullanılan OHAL, özellikle yayınlanan KHK’lerle düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği bakımdan mağduriyet oluşumuna ve ağır insan hakları ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 2 yılın ardından bitti denilen OHAL rejiminin, hukuk ve demokratik yaşamın yapısını zedeleyen ve tahribatlar oluşturan, insan hakları ve özgürlükleri tamamen baskı altına alan, yargı mekanizmasının siyasi söylemlerin etkisinde kalarak adalet ve hakikat anlayışının derin yaralar aldığı bir süreç yaşanmıştır. 

24 Haziran seçimleriyle geçiş yapılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin sahip olduğu yetkilerin çoğulcu-demokratik toplum anlayışına tezatlık gösteriyor olması, yine güvenlik eksenli 25 maddelik yasa paketinin TBMM’de yasallaştırılması pratiği, OHAL sürecinin yarattığı yıkımın onarılmasından çok aslında kalıcı bir hale getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle de kentin mülki amirinin olağanüstü yetkilerle donatılması öngören ucu açık yasa düzenlemelerin, toplumsal özgürlükleri ve insan haklarını kısıtlayarak demokratik yaşamı gerileten bir sonuç yaratacağı açıktır. Mesela OHAL rejimi süresince toplumsal gösteri ve toplantılara yönelik ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek getirilen hukuka aykırı kısıtlamalar, bu yasal düzenlemelerle ifade ve örgütlenme hürriyetine yönelik anti-demokratik uygulamaları kalıcı hale getirmektedir. 

Bizler OHAL sürecinin 2 yılda yarattığı adaletsizliklerin ve yurttaş algısında oluşturulan güvensizliğin derhal onarıcı çalışmalarla giderilmesi gerektiğine inanıyoruz. TBMM’de yasallaşan güvenlik eksenli 25 maddelik yasa paketinin bu onarıcı çalışmalara katkı sunmaktan ziyade, var olan adaletsizliği daha da derinleştiren bir duruma yol açtığını ifade etmek isteriz. Aksi halde güvenlikçi politikalarla Türkiye’nin bu minvalde ilerleme kaydedemediği, son 30 yıllık süreçte yaşadığımız deneyimlerden de zaten anlaşılmaktadır. 

Türkiye ve ağırlıklı olarak bölgemiz kentlerinde silahlı çatışma ortamı, hız kesmeden devam etmektedir. 2018 yılının ilk 6 ayında da yine asker, polis, örgüt militanı ve siviller yaşamını yitirdi. Biz insan hakları savunucuları, çatışmalı ortamının sürdürülmesinin ülkenin geleceğine ve toplumun demokratikleşmesi önündeki engellerin kaldırılmasına hiçbir katkı sunmayacağı gibi, belki de telafisi güç tahrip edici etkiler oluşturduğuna inanıyoruz. Kürt Sorunun çözümünde, on yıllarca denenen şiddete dayalı, tekçi devlet politikalarıyla yol alınmayacağı somut bir gerçekliktir. Ülkenin acil olarak toplumsal barış ve huzur ortamına ihtiyacı var. Bu nedenle de 24 Temmuz 2015 tarihi itibariyle süre giden ve artış göstererek devam eden çatışma ortamını sona erdirecek şekilde müzakere koşullarının sağlanması amacıyla çatışmasızlığa geri dönülmelidir.  

Değerli Basın Emekçileri;

Bölgemizde de insan hakları ihlalleri, 2018 yılının ilk 6 yılında da devam etmiştir. İşkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. Bu ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;

Gözaltında veya gözaltı yerleri dışında, işkence ve kötü muamele vakalarında artış meydana geldiği raporun ilgili kısmından rahatlıkla anlaşılmaktadır. Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz! Bu insanlık dışı yöntemlere derhal son verilmeli, bu yöntemlere başvuranlar görevlerinden alınmalı ve yargı karşısına çıkarılarak cezalandırılmalıdır. Yine yurttaşların gerek gözaltında veya gözaltı yerleri dışında alıkonulmak suretiyle kendilerini güvenlik görevlileri olarak tanıtan kişilerce muhbirlik dayatmalarına maruz kalmaları ve bu nedenle tehdit edilmeleri, kişi güvenliğini tehdit eden ve anayasal suç unsuru taşıyan bir başka işkence ve kötü muamele örneğidir. 

İşkencenin yaygın ve sistematik olarak gündeme geldiği bir başka alan ise, hapishanelerdir. OHAL ilanı ve uygulama süreciyle paralel olarak artış gösteren sürgünler, sağlık hakkı, işkence ve kötü muamele, disiplin soruşturmaları, tecrit etme, haberleşme, iletişim, aile görüşü haklarının kısıtlanması gibi ihlaller hapishanelerdeki başlıca hak ihlalleridir. Hapishanelerdeki mahpusların mektup aracılığıyla ve gerekse de yakınlarının şubemize bizzat yaptıkları başvurularda, mahpusların sevkler sırasında çıplak arama ve fiziki işkence, ayakta sayım dayatması, tek kişilik hücrelerde tecrit etme, kelepçeli tedavi, hastane ve revire çıkarılmama gibi yaşanan mağduriyetleri ifade etmişlerdir. Özellikle de sağlık hakkı ihlalinin bu süreçte yoğun bir şikâyet konusu olduğunu ifade etmek istiyoruz. Derneğimiz tarafından tespit edilen verilere göre hapishanelerde 402'si ağır olmak üzere toplam 1154 hasta mahpus adeta ölüme terk edilmiştir. 

Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli konu ise, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarıdır. Hükümlü mahpus statüsünde bulunan Öcalan’ın 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla, yine kendisinin ve aynı hapishanede bulunan 5 siyasi mahpusun aileleriyle 85 haftadır görüştürülmemesi insan hakları ihlalidir ve bu durum 27 Temmuz 2018 tarihi itibariyle halen devam etmektedir. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamaların, insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durum olduğunu özellikle ifade etmek istiyoruz.

OHAL uygulamaları ve çatışmalı ortam nedeniyle bir başka hak ihlaline yol açan konu ise, askeri operasyonlardan kaynaklı yaşanan ihlaller, özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasakları ilanları oldu. Kırsal yerleşim bölgelerini de kapsamına alan yüzlerce bölge, askeri operasyonlar yapılacağı gerekçesiyle özel güvenlik bölgeleri ilan edilmiş, yine pek çok kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Yasakların ilan edildiği kırsal yerleşim alanlarında yaşayan yurttaşlar, rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamaktadır. Kırsal araziler ve ormanlık bölgelerde çıkan yangınlarda, maddi kayıplar meydana gelmiştir. Askeri operasyonlar sırasında güvenlik güçleri tarafından yerleşim alanlarına yapılan baskınlarda ise, sivil yurttaşlara işkence ve kötü muamelede bulunulmuş, haksız gözaltı işlemleri gerçekleşmiştir.

Kadınlara yönelik şiddet, maalesef 2018 yılının ilk 6 ayında da artış göstererek devam etmiştir. Kadınların ve haklarının korunması amacıyla yapılan yasal düzenlemelerin yeterince uygulanmaması nedeniyle kadınlar erkek şiddeti sonucu, her gün öldürülüyor, şiddet mağduru oluyor. Kadına yönelik şiddet, ister aile içi olsun, ister sokakta, ister gözaltında olsun; politiktir. Bu sorun ancak ve ancak yeterli tedbirleri içeren ve cinsiyet eşitliğini savunan gelişmiş sosyal politikaların oluşturulmasıyla birlikte erkek egemen zihniyetiyle etkin mücadele edilerek aşılabilir. 

Toplumsal yaşamımızın geleceği olarak gördüğümüz çocuklarımızın karşılaştığı hak ihlalleri, maalesef artarak devam ediyor. Şiddet sonucu katledilen çocukların yanı sıra, çatışmalı ortamların varlık gösterdiği bölgelerde sahipsiz bırakılan patlayıcılar sonucu da çocukların yaralanmalarına ve yaşamlarını yitirişine, yine Türkiye’de 0-6 yaş arasındaki 700’ü aşkın çocuğunun annesiyle birlikte cezaevinde bulunuyor olmasına tanıklık ediyoruz. Raporumuzda, çocuklara yönelik cinsel istismar ve kayıp çocuk vakalarındaki artış dikkat çekerken, çocukların haklarını güvence altına alan koruyucu yasaların yetersizliği ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmediği görülmektedir.

Değerli Basın Mensupları;

Bizler insan halkları savunucuları olarak, hayatımızdaki ihlallerin önlenebilir olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle insan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan OHAL’in yarattığı tahribatların TBMM araştırma komisyonlarıyla ortaya çıkarılmasını ve giderilmesini talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz. Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunuyor ve özgürlüklerle dolu, onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ