Birleşmiş Milletler’e (BM) üye 193 ülke tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (ÇHS) ardından her yıl 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmektedir. Üye devletler kabul ettikleri sözleşme ile çocukların başta katılım, ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı ve yaşama /gelişme hakkını korumak ve bu hakların tesisini sağlamak konusunda taahhütte bulunmuşlardır. Türkiye, BM ÇHS’ni 1990 yılında imzalamış, 1995 yılında ise kendi iç hukukunda yürürlüğe sokmuştur. Sözleşme, Türkiye tarafında imzalanıp yürürlüğe sokulurken, çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17. 29. ve 30.maddelerine çekince konulmuştur. Türkiye tarafından konulan bu çekincelerin sözleşmenin ruhuna aykırı olduğu ve sözleşmeden beklenilen yararın sağlanması önünde engel oluşturduğu şüphesizdir. Nitekim, BM Çocuk Hakları Komitesi 2012 yılında, sözleşmeye konulan bu çekincelerin kaldırılması yönünde Türkiye’ye tavsiyede bulunmuştur.
Değerli Basın Emekçileri ;
Çocuk hakları sözleşmesinin kapsadığı haklar, dünya üzerindeki bütün çocukların doğuştan sahip olduğu haklardır. Türkiye’de yaşayan çocukların büyük bir kısmının sözleşmeyle güvence altına alınan haklarının, hemen her gün onlarca kez ihlal edildiğine ne yazık ki şahit olmaktayız. Türkiye’de eğitim alanlarında olması gerekirken fabrika ve sokaklarda ucuz iş gücü olarak çalıştırılan, savaşlardan ve çatışmalardan en çok etkilenen, yaşam hak ihlaline uğrayan, şiddet, istismar, zorla ve erken yaşta evliliklerle gelişim hakkı engellenen, yerinden edilmelerle mülteci konumuna sokulan, anadilde eğitim hakkı engellenerek öğrenim zorluğu ile karşı karşıya bırakılan milyonlarca çocuk bulunmaktadır.
Adalet Bakanlığının 2018 yılı Haziran verilerine göre, Türkiye’de yılda ortalama 8 bin çocuk cinsel istismara uğruyor. ECPAT’in 2015 yılı Türkiye Raporu’na göre; çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturmakta, Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işlenmektedir. Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sırada olup TÜİK verilerine göre, son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirilmiş, son 6 yılda 142 bin 298 çocuk anne olmuş, 2002’den bu yana ise 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmış, bu çocukların 15 bin 937’sinin 15 yaşın altında olduğu kayıtlara geçmiştir. Çocukların adalete erişim konusunda yaşadıkları engeller düşünüldüğünde gerçek sayıların resmi kayıtlar ile tespit edilen vakaların çok üstünde olduğu bir gerçektir.
Yine Adalet Bakanlığın verilerine göre, 2009’dan 2017 yılına kadar 18 ila 21 yaş arasında 68 çocuk ve genç ‘şüpheli bir şekilde’ yaşamını yitirmiştir. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, çocuklarla ilgili son 3 yılda 18 işkence başvurusu yapıldı. Çocuk tutuklu ve hükümlülere kötü muamele ve işkence iddialarıyla ilgili 2015 yılında 4, 2016 yılında 4, 2017 yılında ise 10 başvuru yapılmıştır. Türkiye’de 743 çocuk anneleriyle birlikte halen cezaevinde bulunmaktadır. Ebeveynleriyle ceza evinde kalmak zorunda olan çocukların üstün yararları gereği, ebeveynler tutuklama dışındaki tedbirlere tabi tutulmalıdır. (elektronik kelepçe, yurtdışına çıkış yasağı, haftanın belirli günleri imza atma vb.) Yine Pozantı ve Şakran cezaevinde yaşanan işkence, istismar ve kötü muamele uygulamaları devlet koruması altında dahi çocukların güvende olmadığını göstermektedir.
Anadil eğitimi için ilk uygulamanın 2014-2015 eğitim öğretim yılında yapılacağı kararlaştırılmış, ilk aşamada yalnızca özel okul ve liselerde, Kürtçe ve yerel dil ve lehçelerde eğitim yapılabileceği kararına varılmasına rağmen gerekli yasal düzenlemeler yapılamamıştır. Anadillerinde eğitim görmeyen binlerce çocuk “öğrenim zorluğu” ile karşı karşıya kalmıştır. Anadilde eğitim konusu yapay ve geçici çözümlerle değil somut ve uluslararası standartlara uygun bir biçimde çözülmelidir. Sözleşmenin ana ilkelerinden biri olan yaşama ve gelişme hakkına engel olan birçok unsurun ortadan kaldırılması ve çocukların kimliğinin ve kültürünün yaşatılması ile ilgili sözleşme maddesine konulan çekincelerin bir an evvel ortadan kaldırılması gerekmektedir.
İlkokuldan orta öğretime geçişte kız öğrenci kaybı erkeklere göre yoğunlaşmıştır. ‘Yeni müfredatta toplumsal cinsiyetçi bir yaklaşım esas alınmamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de çocuk yaşta evlilik ve nişanlılık nedeniyle eğitime devam edemeyenlerin yüzde 97,4’ü kız öğrencilerdir. İmam hatip lise sayısı 2002’de 450 iken, 2017’de 1.408’e çıkarılmış, İmam hatip liselerinden 372’si sadece kız imam hatip Anadolu Lisesi olarak ayrılmış ve devlet politikası uygulaması olarak karma eğitim dışına çıkılmıştır.
Eğitim alanları dışında yaşam alanlarına dair hak ihlallerinin görünür olduğu şu dönemlerde devletin oyun alanlarına, yurtlara, çocuk bakım merkezlerine dair ikircikli tutumu çocukların yaşamasını ve gelişmesini engelleyen bir hal almaktadır. Çocukların her an tehlikeye açık bir halde olmamaları için güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu açısından bu yerlerin yetkili makamlarca denetlenmesi devletin sorumluluğundadır. Devletin bu denetim görevini yerine getirmemesinden ötürü Aladağ ve Kulp’ta yaşanan yurt yangınlarında 16 çocuğun yaşamını yitirdiğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Değerli Basın Emekçileri;
Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle ülkelerinden göç etmek zorunda kalan insanların göç yollarında ve akabinde sığındıkları ülkelerde yaşadıkları sıkıntılar tüm dünya kamuoyunun malumudur. Yeni bir hayat kurma umuduyla başlayan bu göç öykülerinin birçoğu ne yazık ki ölüm ile sonuçlanmakta olup Alan Kurdi’nin cansız bedeni hafızalarımızdaki tazeliğini hala korumaktadır. Ülkelerindeki savaştan kaçan mülteci çocukların büyük bir bölümü sığındıkları ülkelerde yeterli eğitim, sağlık ve barınma hakkına erişememekte, birçoğu yaşının ve gücünün çok çok üstünde işlerde çocuk işçi olarak çalışmak zorunda kalmaktadır. Devletlerin tarafı oldukları BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin maddelerine riayet ederek, insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmelerini, yaşam alanlarındaki şiddet ve baskının tarafı olmamasını, çocukların fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunması için her türlü tedbirin alınmasını talep ediyoruz.
2015 yılının temmuz ayından itibaren bölgede tekrardan başlayan çatışmalı sürecin en büyük mağduru da yine çocuklar olmuştur. Son 3 yılık süreçte siyasal iktidarın başlattığı aşırı güvenlikçi politikalar sonucunda çocuklar yaşam alanlarında başlayan çatışmalar nedeniyle hayatlarını kaybetmiş veya yaralanmış, aileleriyle beraber yaşadıkları yerlerden göç ettirilmiş, göç ettikleri bölgelerde eğitim, sağlık ve beslenme haklarından mahrum kalmışlardır. Devletin aşırı güvenlikçi politikalarının yarattığı ihlallere en somut örnek, Silopi’de Muhammed ve Furkan kardeşlerin kendi evlerinde uyurken polis panzerinin evlerinin duvarını yıkması sonucunda hayatlarını kaybettikleri olaydır. Bu olay bölgede yaşayan çocukların kendi evlerinin içinde dahi güvenli bir alana sahip olmadıkları göstermektedir.
Değerli Basın Emekçileri;
Türkiye’de çocuk haklarının her alanda güvence altına alınması ve ihallerin son bulması için ivedilikle yetkilileri sorumluluk almaya ve çocuk hakları sözleşmesine konulan çekincelerin ortadan kaldırılması için gerekli çalışmalara başlanmasına davet ediyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ - ÇOCUK HAKLARI KOMİSYONU