DİYARBAKIR- İHD ve Kayıp yakınların “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 517’ncisi gerçekleştirildi. Eylemde, 1995 yılında askerlik yaptığı Kilis 1. Hudut Taburu’ndan kaçtığı iddia edilen ve bu güne dek kendisinden haber alınamayan Yavuz Kaynar’ın akıbeti soruldu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlenen oturma eylemlerinin 517’ncisi, Valiliğin kayıp eylemlerini 18 haftadır yasaklayan keyfi ve hukuk dışı kararı nedeniyle İHD Diyarbakır Şube binasında gerçekleştirildi. Eylemden önce şube binasının bulunduğu sokağın polis tarafından abluka altına alındığı görüldü. Şube binasında gerçekleşen ve kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun ile yönetici ve üyeler, Bölge Temsilcisi Abdusselam İnceören, MYK Üyesi Mehmet Raci Bilici, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır il Başkanı Mehmet Sayın, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1995 yılında askerlik yaptığı Kilis 1. Hudut Taburu’ndan kaçtığı iddia edilen ve bu güne dek kendisinden haber alınamayan Yavuz Kaynar’ın akıbeti soruldu.
Oturma eylemi öncesi konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, kayıp yakınlarının vermiş olduğu hakikat ve geçmişle yüzleşme mücadelesinin bertaraf edilmesi için yargıda bir cezasızlık politikasının uygulandığını ve bunun da siyasi erkin yönlendirmesiyle gerçekleştiğine dikkat çekti. Kayıp yakınlarının adalet talebiyle çıktıkları meydanlardan ve “hafıza mekanlarından” uzaklaştırıldıkların söyleyen Zeytun “ Bazen Koşuyolu’ndan bazen Galatasaray meydanından uzaklaştırmaya çalıştılar. Ama kayıp annelerimiz, gittikleri ve mücadele ettikleri her yeri, bir hafıza bir adalet yerine çektiler. Mücadelelerini her alanda sürdürüyorlar” diye konuştu.
Diyarbakır Barosu’na açılan soruşturmaya tepki
Türkiye’de bir çatışma ortamı ve şiddet sarmalının olduğunu belirten Zeytun “ Bunun hayatımızın her alanında görmekteyiz. Bireysel silahlanmanın artışından tutalım, en yakın tanıklığını yaşadığımız sokağa çıkma yasakları ve özel güvenlik bölgelerinin ilanına kadar, bu şiddet sarmalının her alana nüfuz ettiğini görmekteyiz.” dedi. Ancak şiddet kaynaklı ortaya çıkan insan hakları ihlallerinin tespit ve raporlama çalışmalarına ise soruşturmalarla karşılık verildiğine dikkat çeken Zeytun, “Diyarbakır Barosu örneğin görüldüğü gibi bir soruşturmayla, avukatlık kanunundan gelen bu çalışmalar bir suç konusu haline getirilmiştir. İnsan hakları savunucuları olarak 30 yılı aşmış mücadele geleneğinin ürünü olarak çalışma yöntemimiz budur. Nerede olursa olsun, bizler ihlalleri tespit edecek ve raporlaştıracağız. Bunlar bir hafızanın kaydedilişi, adaletin tesisi için tek dayanağımız. Bu çalışmalar hakiket, adalet ve geçmişle yüzleşme mekanizmalarının işlevli olduğu bir zamanda en önemli deliller olacaktır. Diyarbakır Barosu’na ve bu alanda çelişen sivil toplum kuruluşu ile hak örgütlerine dayanışma dileklerimizi iletiyoruz” diye belirtti.
“Leyla Güven’in sağlık durumu hayati risk oluşturmaktadır”
İmralı F Tipi Kapalı Cezaevinde uzun bir zamandır devam eden tecrit uygulamalarının olduğuna dikkat çeken Zeytun “Hem Abdullah Öcalan şahsında, hem de orada 3 mahpusun aileleri ve avukatları ile görüştürülmeme durumu söz konusudur. Raporlarımızda ve açıklamalarımızda bu durumu, ulusal ve ulusal sözleşmelerde yerinin olmadığını ve derhal son verilmesi gerektiğini, Adalet Bakanlığı ve ilgililere çağrıda bulunmuştuk. Ancak bu sürecin işletilmemesi nedeniyle şu an cezaevlerinde yüze yakın mahpus açlık grevine girmiş bulunmaktadır. Açlık grevine girme nedenlerini de İmralı Cezaevinde devam tecrit ve izolasyon olduğunu ve kaldırılıncaya kadar eylemlerinin devam edeceğini belirtmektedirler. Bizler de insan hakları kuruluşları olarak, cezaevlerindeki mahpusların sağlık durumlarını ve kendilerine yönelik uygulamalara ilişkin, mahpuslarla ve cezaevleriyle görüşmelerde bulunarak izleme yapıyoruz. İzleme sonuçlarını yakın zamanda sizlerle de paylaşmış olacağız. Ancak Sayın Leyla Güven’in 59 gündür sürdürmekte olduğu açlık grevi nedeniyle, hayati risk oluşturacak bir sağlık sorunun olduğunu belirtmek istiyoruz. Kendisi DTK Eş Başkanı ve bir milletvekilidir. Milletvekilliğini tutuklu olarak sürdürmesinin haksız ve hukuksuz olması bir yana, sağlık sorunları nedeniyle avukat görüşlerine de çoğu zaman çıkamıyor vaziyette. Buradan TBMM, Adalet Bakanlığı ve ilgili kuruluşlara görev ve sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Derhal kendisiyle görüşerek ve talepleri karşılanarak, açlık grevinin sonlandırılmasını talep ediyoruz. Yaşamsal fonksiyonları sona ermeden, hayati risk zorlayıcı olmadan bir kez daha ilgililere bu durumu hatırlatıyoruz” diye konuştu.
Zeytun’un ardından İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi ve Kayıp Komisyonu Üyesi Hasan Yalçın, 1995 yılında askerlik yaptığı Kilis 1. Hudut Taburu’ndan kaçtığı iddia edilen ve bu güne dek kendisinden haber alınamayan Yavuz Kaynar’ın hikayesini anlattı. Yalçın, olaya ilişkin Kaynar’ın erkek kardeşi Aydın Kaynar’ın beyanları aynen aktardı:
“Cenazesini bile vermediler”
Aydın Kaynar: “Kardeşim Yavuz KAYNAR, Kilis 1. Hudut Taburunda askerlik görevini yapıyordu. Biz, Van’ın Gürpınar ilçesi Topsakal Köyü’ndeniz. Ben o dönemde Antep’te oturuyordum. Kardeşimin her ziyaret ettiğimde bana, komutanının kendisinden nefret ettiğini söylüyordu. Kendisiyle yine yapmış olduğumuz bir görüşmede, bir askerin kardeşimi öldürmeye kalkıştığını anlattı. Kardeşimin askerliğinin bitmesine 3 ay kala, evimize askerler tarafından baskın düzenlendi. Bana, kardeşimin silahıyla birlikte kaçtığını söyleyerek, beni gözaltına aldılar. Gözaltında bulunduğum bir hafta boyunca bana işkence yaptılar. Daha sonra beni serbest bıraktılar. Gözaltından çıktıktan sonra, gidip arkadaşlarıyla görüştüm. Arkadaşları bana, kardeşim Yavuz’un kaybolduğu aynı gün ve aynı saatlerde, bölük Komutanın da izne ayrıldığını söylediler. Yine kardeşimin arkadaşları bana, kardeşimin bir asker tarafından öldürülmek istendiğini belirttiler. Bu olaydan 20 gün sonra, o bölgede yakılmış bir erkek cesedi bulundu. Bu duyum üzerine o bölgeye gittik ve çevre köylerde aramaya başladık. Arama esnasında bir korucunun köyüne gittik. Korucular, kardeşimi tanıdıklarını söylediler. Bizim oraya gittiğimizi duyan askerler, köye gelip bizi köyden çıkardılar. Askerler bize cesedi teşhis ettirmediler ve bizi tehdit ettiler. Biz, kardeşimin askerlik yaptığı taburdan kaçtığına inanmıyoruz. Kardeşimin, komutanların bilgisi dâhilinde öldürüldüğüne inanıyoruz. Cenazesini bile bize vermediler. Yıllardır kardeşimden haber alamıyoruz.”
“Kaynar’ın akıbetini ortaya çıkarılsın”
Kaynar’ın kaybolmasının üzerinden 23 yıl geçtiğini ve bugüne kadar akıbeti hakkında devlet yetkililerince ailesine sağlıklı bir bilgi verilmediğini söyleyen Yalçın, “Diyarbakır Kayıp Yakınları ve İnsan Hakları Savunucularının 517. Hafta Adalet arayışında; Yavuz Kaynar’ın akıbetinin ortaya çıkartılması için devlet yetkililerince gerekli adımların atılması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz” diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından kaybedilenler anısına beş dakikalık oturma eylemi yapıldı.