BASINA VE KAMUOYUNA-İFADE, ÖRGÜTLENME VE TOPLUMSAL GÖSTERI HAKKININ KULLANIMINA YÖNELİK İHLALLERE İLİŞKİN

18.02.2019

Değerli Basın Mensupları;

Hukukun üstünlüğünü esas alan demokratik yönetimlerde düşünce ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında sayılmaktadır. Demokratik hukuk devleti ilkelerinden ve amacından giderek uzaklaşan ve yargının siyasetin vesayetine girdiği, yine alabildiğine otoriter ve baskıcı bir yönetim şekline dönüşümün gerçekleştiği Türkiye’de,  düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sınırsız bir tehdit altında olduğunu ifade etmek isteriz. Demokratik yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olan ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar güvenlik eksenli çıkarılan yasal değişiklikler ve uygulamalarla, keyfi ve hukuk dışı tutumlarla sürdürüldüğü görülmektedir. Demokrasi ve insan haklarının vazgeçilmezliğine inanan ve bu uğurda büyük riskler alarak mücadele etme kararlığını gösteren halklar, toplumsal kesimler, kurumlar ve kuruluşlar gibi, bir insan hakları örgütü olarak bizler de, bu politikaların yanlışlığını açıklamalarımızla her zaman ifade ettik, etmeye de devam edeceğiz. Ancak temel hak ve özgürlükleri askıya alan, barış çağrılarına kulak tıkayan ve kutuplaştırıcı siyasi söylemlerinin yoğunluk kazandığı siyasal iktidar politikaları; milliyetçi, militarist ve cinsiyetçi bir zeminde sürdürülerek, yanlışta ısrar etmeye devam etmektedir. 

Bilindiği üzere DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Sayın Leyla Güven ve Türkiye hapishanelerinde 300'ü aşkın siyasi mahpusun “İmralı Hapishanesinde uygulanan tecrit uygulamalarının sona erdirilmesi” talebiyle başlatmış olduğu açlık grevleri eylemleri devam etmektedir. Gün geçtikçe hapishanelerdeki grevci mahpus sayısı da artmaktadır. Hak savunucuları olarak her defasında belirttiğimiz gibi; İmralı hapishanesinde PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan ile aynı hapishanede tutulan 3 siyasi mahpusa yasaların tanıdığı hakların uygulanmaması hukuk dışıdır ve ağır insan hakları ihlalidir. PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan üzerinde geliştirilen yasadışı uygulamaların sona erdirilmesi gerekmektedir. Bu vesile ile toplumsal barış zeminin yeniden oluşması adına demokratik çözüm sürecinin tekrardan başlatılmasını ve sürecin önemli aktörü olması sebebiyle kendisine çalışabileceği koşullar oluşturulması gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyoruz. 

Bu kapsamda Sayın Güven ve hapishanelerdeki açlık grevi eylemlerinin taleplerinin karşılanılması bakımından ulusal ve uluslararası kamuoyunun duyarlılığını sağlamak, sorunun çözümüne katkı sunmak amacıyla HDP’ li milletvekilleri tarafından bulundukları illerde basın açıklaması ve bulundukları çevre illerden Diyarbakır’da bulunan Sayın Güvenin evine yürüyüş planlanılmıştı. Milletvekillerince gerçekleştirilmek istenen basın açıklamaları ve yürüyüş mülki idare amirlerinin yasaklama kararı doğrultusunda kolluk kuvvetleri tarafından engellenmiş, milletvekilleri ablukaya alınmış ve kendilerine darp ile hakaretlere varan eylemlerde bulunulmuştur.  

İfade etmek isteriz ki barışçıl gösteri ve yürüyüş hakkı eylemsellikleri, Anayasanın 34. Maddesiyle tanımlanan koşulları kapsamaktadır. Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34 maddesinde yer alan “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” tanımı ile güvence altına alınan gösteri ve yürüyüş hakkı, Valilikler tarafından hukuk dışı ve keyfi bir biçimde yasaklanmış ve milletvekillerinin yürüyüşü engel olunmaya çalışılmıştır. Türkiye’nin taraf olduğu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.11’e göre; “I. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Yine 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu m.3/1’e göre; “Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir". Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 25. Maddesi "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir” ile 26. Maddede "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar." denilmektedir.  Buna karşın kolluk görevlileri, kanuna aykırılık taşıyan ve dayanaktan yoksun mülki idare amirinin yasaklama kararıyla milletvekillerini, yine bu minvalde gerçekleşen demokratik gösteri ve yürüyüşleri engellenmeye çalışmıştır. Dokunulmazlıklarına bakılmaksızın kolluk kuvvetleri, milletvekillerine yönelik kötü muamelede bulunarak suç işlemişlerdir. 

Yasal bir hükmün uygulanması talebini içerir bir taleple yürüyüş gerçekleştiren ve Anayasal hakkın kullanımında ısrar eden milletvekilleri, kolluk kuvvetleri tarafından keyfi ve orantısız müdahalelere maruz kalmış ve kötü muameleye maruz kalmışlardır. İnsan hakları savunucuları olarak bizler, bu hukuka aykırı ve keyfi uygulamaların Türkiye’nin ulusal ve taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere aykırı olduğunu belirtmekle birlikte bu eylemleri yapan kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Hakeza İç İşleri Bakanlığının açıkladığı verilere göre 15 Şubat öncesi 735 kişi gözaltına alınmıştır. Kolluğa tanınan geniş yetkilerle artık şüphe dahi olmaksızın önleme göz altıların yaşandığı, ceza mevzuatının kollukça keyfi bir şekilde kullanıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Değerli Basın Mensupları;

Güvenlikçi politika ve uygulamaları ile Kürt sorunu başta olmak üzere tüm toplumsal sorunların çözülemeyeceğini, toplumsal barışın da ancak temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı demokratik hukuk devleti uygulamaları ile çözülebileceğini, 

İfade özgürlüğünün özel bir şekli olan barışçıl toplanma ve gösteri hakkının demokratik toplumun temeli olduğu ve özel toplanmalarla, kamuya açık cadde ve yollardaki toplanmaları ve yürüyüşleri de kapsadığı düşünüldüğünde keyfi yasaklama kararının birey ve toplumun toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkına açık bir saldırı niteliğinde olduğunu, toplumun ve milletvekillerinin bu denli baskı altına alınmasını kabul etmediğimizi önemle belirtmek isteriz.  


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ