DİYARBAKIR - İHD Diyarbakır Şubesi ve Kayıp yakınları tarafından ‘Kayıplar Bulunsun Failler yargılansın’ sloganıyla gerçekleştirilen oturma eylemlerinin 533’üncüsü gerçekleştirildi. Eylemde, 1989 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde gözaltına alındıktan sonra öldürülen ve cenazesi ailesine teslim edilmeyen Mehmet Ertürk’ün akıbeti soruldu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlenen oturma eylemlerinin 533’üncüsü, Valiliğin kayıp eylemlerini 34 haftadır yasaklayan keyfi ve hukuk dışı kararı nedeniyle İHD Diyarbakır Şube binasında gerçekleştirildi. Şube binasında gerçekleşen ve kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme İHD Bölge Temsilcisi Abdusselam İnceören, İHD Diyarbakır Şube yönetici ve üyeleri, CHP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1989 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde gözaltına alındıktan sonra öldürülen ve cenazesi ailesine teslim edilmeyen Mehmet Ertürk’ün akıbeti soruldu.
Eylemde bir konuşmada bulunan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, kayıp yakınlarının 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana hukuka aykırı ve keyfi Valilik kararıyla yasaklandığını ve bu nedenle şube binasında gerçekleştirilmek zorunda kalındığını hatırlattı. Yasaklamaların toplumun her alanında varlık gösterdiğini belirten Zeytun “ Hakikat mücadelesinde kanunları uygulamaktan çekinen, uluslararası sözleşmelerin güvencelerine ve hükümlerine uymaktan çekinen, insan hakları ihlallerini karşı görmezden gelen ve failleri koruyan siyasi iktidar, hukuki ve haklı bir mücadelenin kamusal alanda eylem olarak düzenlenmesine izin vermemektedir.” diye konuştu.
“Annelere yönelik polis şiddetini kınıyoruz”
“Kanunların kişilere, gruplara tanıdığı yetkilerin keyfi bir şekilde kısıtlandığının bir göstergesi de, maalesef güncel olan tüm yakıcılığıyla devam eden tecrit ve sonrasında bu duruma dikkat çeken annelerin uğramış oldukları polis şiddeti” diyen Zeytun, “Gebze, Diyarbakır, Malatya cezaevleri önünde annelerin göstermiş olduğu bu barış çağrılarının ve duyarlılıklarının, hükümet yetkililerince dikkate alınmasını, dinlenmesini ve yakarışlarının duyulmasını talep ediyoruz. Bu son derece insani talebe yönelik gerçekleşen polis şiddetini kınıyoruz” diye kaydetti.
“Hapishanelerden her an kötü haber alma olasılığı var”
İmralı hapishanesindeki tecrit uygulamalarına karşı hapishanelerde 3 bine yakın insanın açlık grevi eyleminde bulunduğu belirten Zeytun “Kanunların kişilere özgü bir şekilde sınırlandırılamayacağını belirtmekle birlikte, derhal Sayın Öcalan üzerindeki avukat, vasi ve aile görüş ve kısıtlamaların derhal ediyoruz. Bu talebimizi, ısrarımızı her mecra da dile getirdik”dedi. Hapishanelerde devam eden açlık grevlerine ilişkin her an kötü bir haber alma olasılığının olduğu bir zamandan geçtiklerini belirten Zeytun, mahpus yakınların ailelerinin kendilerine yapmış oldukları başvurularda, mahpusların hastanelere kaldırıldığını, ancak mahpusların tedaviyi kabul etmedikleri için cezaevine tekrar getirildiklerini öğrenildiklerini belirtti. Zeytun “Yaşama hakkının, bu durumundan dolayı sona ermesini istemiyoruz. Bu duruma bir kez daha işaret ediyor ve iktidar yetkililerini bu hukuksuz durumun (İmralı hapishanesindeki tecrit) bir an önce sonlandırılması ve ailelerini dışarıda gösteri yürüyüşlerine, protestolarına gösterilen polis şiddetinden vazgeçmeye çağırıyoruz” diye belirtti.
Gözaltında öldürüldü ve kimsesizler mezarlığına gömüldü
Zeytun’un ardından İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Kayıp Komisyonu Üyesi Hasan Yalçın, 1989 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde gözaltına alındıktan sonra öldürülen ve cenazesi ailesine teslim edilmeyen Mehmet Ertürk’ün hikâyesini anlattı. Yalçın, şunları belirtti: “Ailenin olaya ilişkin beyanlarına göre; 1989 yılında Mehmet Ertürk’ün Cizre’deki ikametine güvenlik güçleri tarafından baskın düzenlenir. Baskın sırasında Mehmet Ertürk’ün evde bulunmaması üzerine güvenlik güçleri Fatma Ertürk’ü gözaltına alıp karakola götürürler. Karakolda kötü muamelelere maruz kalan Fatma Ertürk, yakınlarının karakola gelmesi üzerine serbest bırakılır. Bir süre sonra tekrar eve yapılan baskın sırasında Mehmet Ertürk’ün evde bulunması üzerine Ertürk’ü gözaltına alıp götürürler. Mehmet Ertürk’ün Eşi Fatma ERTÜRK, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığa müracaat ederek eşinin akıbetini sorar ancak yetkililerce başvurusu hiç dikkate alınmaz. Fatma Ertürk, kızı ile birlikte evine dönerken Hastane önünde geçtiği esnada askeri bir aracın içinde eşini görür ve çok bitkin olduğunu fark eder. Kızıyla aracın arkasından koşup bağırır ancak araca yetişemezler. Ertesi günlerde tekrar Savcılığa gitmek üzereyken bir tanıdıkları gelip Silopi’de Belediyenin bir anons yaptıklarını ve Mehmet Ertürk’ün yakınlarının Belediyeye gelmesini istediklerini söyler. Mehmet Ertürk, Silopi nüfusuna kayıtlıydı. Ertürk’ün ailesi Silopi’ye giderler. Fatma Ertürk’ün anlatımına göre; köylüler askeri helikopterden bir kişinin atıldığını görmüşler. Güvenlik güçleri Belediyeye naaş’ı hemen defnetmelerini istediklerinden Fatma Ertürk eşinin cenazesini alamaz. Cenaze, Kimsesizler Mezarlığına gömülür. Fatma Ertürk, dava açtığını ancak o dönemin tehlikeli bir dönem olmasından dolayı eşinin yakınları kendisinden habersiz davayı çektiklerini belirtmektedir.”
Yapılan konuşmaların ardından tüm kayıplar için oturma eylemi gerçekleştirildi.