BASINA VE KAMUOYUNA-“17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası”na ilişkin basın açıklaması

18.05.2019

Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın!

Değerli Basın Mensupları,

İnsan Hakları Derneği tarafından 1995 yılından bu yana “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası”  kapsamında çeşitli anma etkinlikleri ile gözaltında zorla kaybettirilen kayıplarımızın akıbeti sorulmakta ve faillerden hesap sorulmaktadır. Bugün burada yakınları gözaltında zorla kaybedilen cumartesi insanlarıyla birlikte faillerden hesap sormak için bir araya geldik. 

BM Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşmeye göre  “zorla kaybetme” terimi  "kişilerin devlet adına görev yapan veya devletin yetkilendirilmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması; ardından söz konusu kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin nerede ve ne durumda olduğunu gizlemeleri ve sonuçta kayıp kişinin hukukun koruması dışında kalması durumu” olarak ifade edilmektedir. 

Zorla kaybettirme uygulamaları, özellikle savaş ve iç çatışma ortamında devletin ve devlet adına hareket eden bir takım oluşumların belli muhalif kesimleri sindirmek, yok etmek amacıyla ortaya koyduğu sistematik bir şiddet yöntemi olarak bilinmektedir. Yakın tarihimizde birçok Latin Amerika ülkesi ile Güney Afrika, Sri Lanka, Filipinler, Irak, Suriye gibi ülkelerde devletlerin veya devlet adına hareket eden bir takım paramiliter güçlerin fiilleriyle gözaltında zorla kaybettirme gibi ağır insan hakları ihlalleri meydana gelmiştir. 

Yine Türkiye’de ve özelde bölgemizde 35 yılı aşkın süredir yaşanan savaş ve yoğun çatışmalar ortamında devlet ve devlet ile bağlantılı bir takım güçler tarafından gözaltında zorla kaybedilmeler, faili meçhuller ve yargısız infazlar gerçekleştirildi. Bu ağır insan hakları ihlallerine dair kayıp yakınlarının devlet nezdinde yapmış olduğu tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı, zorla kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkartılmadı ve failler cezasızlık zırhıyla korunup yargı erki tarafından tüm kamuoyunun gözü önünde aklandı. 

Zorla kaybettirme uygulamaları ile yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin devlet ve siyasal iktidarlar, bugüne kadar sorumluklarını kabul etmedikleri gibi kayıp yakınlarının adalet ve hakikat talepli barışçıl eylemlerini bugün de yasaklamakta, faillerin yargılanması için yürüttüğümüz mücadelemizde çeşitli engeller çıkartmaktadır. 

Değerli Basın Emekçileri,

Zorla kaybettirilmeler, "BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme" sinin 5. Maddesine göre yaygın ve sistematik işlenmesinden dolayı insanlığa karşı işlenen bir suç olarak sayılmaktadır ve bu mahiyetteki bir fiil yürürlükteki uluslararası hukukun yaptırımlarına tabidir. Uluslararası mevzuat ve Türkiye Ceza Yargılamasında da insanlığa karşı işlenen suçlara zamanaşımının uygulanmayacağı açık bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, sözleşmeyi imzalayan devletler, kendi egemenliği altında bulunan topraklarda “zorla kaybettirme” fiilinin engellenmesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü altındadır.  Ancak Türkiye’de gözaltında zorla kaybetme fiillerinin insanlığa karşı işlenen bir suç olarak düzenlenmesine dair yasal bir düzenleme yapılmadığı gibi zorla kaybettirmelere ilişkin devam eden davalarda yargının faillerin aklanmasına dönük bir tutum içerisinde olduğu gözlemlenmektedir. 

Gözaltında kaybetmeler bu kadar yaygın ve sistematik bir biçimde işlenmesine rağmen, zorla kaybettirmelere ilişkin yargı makamları tarafından etkili soruşturmalar yapılmamış, dosyalar raflarda bekletilmek suretiyle sürüncemede bırakılmış, birçoğu da zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Bu haliyle adeta sistematik bir cezasızlık politikası yürürlüğe konulmuştur. 

Değerli Basın Emekçileri;

Zorla kaybettirme uygulamaları, Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir gerçekliktir. 24 Nisan 1915’te İstanbul’da 250 Ermeni aydınının evlerinden zorla gözaltına alınıp ardından ölüm yolculuğuna çıkartılması bu gerçekliğin ilk somut örnekleri olarak tarihe kazınmıştır. Yine 1937-38’de Dersim’de yaşanan katliamlarda Dersim çocuklarının ailelerinden kopartılarak zorla kaybedilmeleri bu gerçekliğin devamı niteliğindedir. Ülkemizde devlet ve siyasal iktidarlar geçmişte yaşanan bu ağır insan hakları ihlalleri ile yüzleşmediklerinden ve hakikatleri ortaya çıkartmadıklarından gözaltında zorla kaybettirme uygulamaları devam etmektedir. Dolayısıyla biz insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak bir kez daha vurgulamak isteriz ki kalıcı toplumsal bir uzlaşma ve barışın tesisi ancak geçmişle yüzleşmekten, hakikatleri ortaya çıkartmaktan geçmektedir. Hakikatler ortaya çıkartılmadan ve geçmişle yüzleşmeden sokakta, meydanlarda, adliye önlerinde kayıplarını aramaktan vazgeçmeyen kayıp yakınlarının bitmeyen yas süreci sona ermeyecek ve bu acı herkesi rahatsız etmeye devam edecektir.

Değerli Basın Emekçileri;

İstanbul, Diyarbakır, Batman ve pek çok kentte, kayıp yakınları tarafından adalet talebiyle oturma eylemleri düzenlenmektedir. İstanbul’da 738’nci, Diyarbakır’da 536’ncı haftasına ulaşan kayıp yakınları oturma eylemleri kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Ancak “güvenlik” gerekçesiyle, demokratik gösteri ve etkinliklere valilikler tarafından getirilen keyfi yasaklamalar, kayıp yakınlarının seslerini duyurmalarına mani olmakta, meydanlardan dile getirilen adalet talebi kapalı alanlara hapsedilmektedir. Diyarbakır’da valilik tarafından gözaltında zorla kaybedilmelere dair tüm eylem ve etkinliklerin 1 Eylül 2018 Dünya Barış Gününden bu yana süresiz bir şekilde yasaklanması nedeniyle, her hafta kesintisiz devam eden oturma eylemleri İHD Diyarbakır Şube binasında sürdürülmektedir. Devlet yetkililerin bu hukuk dışı ve keyfi yasaklamaları kayıp gerçeği ile ilgili siyasal tutumlarını açık bir şekilde aksettirmektedir. Biz kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları olarak keyfi ve hukuk dışı yasaklamaların bir anlam ifade etmediğini bugüne kadar devam eden kararlı mücadelemiz ile herkese anlatmaya çalıştık. 

Değerli Basın Mensupları,

Biz insan hakları savunucuları olarak “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” nda buradan bir kez daha devlete ve hükümete sesleniyoruz;

*Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.

*Hükümeti, "BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme”ni imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.

* Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsüne taraf olması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

*Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.

*Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ediyoruz.  

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI DİYARBAKIR TEMSİLCİLİĞİ