HDP’li Büyükşehir Belediye Başkanlarının Görevden Alınması ve Belediyelere El Konulması Hakkında

19.08.2019

Demokrasinin ilk ve olmazsa olmaz şartı seçmen iradesini tanımaktır. Bu iradeye saygı göstermek ve sahip çıkmak, barış ve demokrasiyi korumak, yurttaş olmayı sürdürebilmek için herkesin görevidir. Siyasi iktidarı kayyum atamalarından vazgeçmeye ve seçilmiş belediye başkanlarını göreve iade etmeye, tüm yurttaşları da barış ve demokrasiyi korumaya, dolayısıyla kendi iradelerine sahip çıkmaya davet ediyoruz.

Bugün [19 Ağustos 2019] sabahın erken saatlerinde İçişleri Bakanlığı kararı ile HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden alındığını ve onların yerine aynı illerin valilerinin görevlendirildiğine dair açıklama yapılmıştır.

Demokrasinin ilk ve olmazsa olmaz şartı seçmen iradesini tanımaktır. 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilen yerel seçimlerde yüksek oy oranıyla kazanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş-Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Mardin Büyükşehir Belediye Eş-Başkanı Ahmet Türk, Van Büyükşehir Belediye Eş-Başkanı Bedia Özgöçke Ertan haklarında devam eden soruşturma ve kovuşturmalar gerekçe gösterilerek görevden alınmışlardır. Dayanak olarak da Anayasa’nın 127. maddesi ile 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun 674 sayılı OHAL KHK’sı ile değiştirilen 45. maddesi ile 47. maddesi gösterilmiştir.

Anayasa’nın 38. maddesinde masumluk hakkı düzenlenmiş olup kesinleşmiş mahkeme kararı ile hüküm giymedikçe kimsenin suçlanamayacağı kuralı bulunmaktadır. Bugün gerçekleştirilen görevden alma ve belediyeye el koyma operasyonu Anayasa’ya mutlak aykırı olup siyasi iktidarın seçimlerle ele geçiremediği belediyeleri anti-demokratik yasa ve yetkilerle ele geçirme operasyonudur. Bakanlık gerekçesinde ifade edilen görevden prosedürü geçici olup bu durumda belediye meclisinde geçici olarak belediye başkanlığına vekâlet edecek kişinin seçilmesi gerekmektedir. Ancak bunun yapılmayıp doğrudan doğruya valilerin görevlendirilmesi tam anlamıyla bir OHAL işlemidir.

Hatırlanacağı gibi Türkiye OHAL koşullarında 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandum ile Anayasa’sını değiştirmiş ve tek kişinin irade ve iktidarına dayalı otoriter bir yönetim modeli benimsemiştir. Üstelik bu referandumda Anayasa değişikliklerinin, YSK’nın kanuna aykırı olarak mühürsüz oy pusulası ve zarflarını geçerli sayan kararı ile kabul edildiği ilan edilmiştir. Bu Anayasa değişikliği ile ilgili Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun 13 Mart 2017 tarihli 875/2017 tarihli görüşünde yer alan değerlendirmeler önemlidir.[1] Bu rapordaki en önemli eleştiri kuvvetler ayrılığı ilkesinin zarar görmesi ve yargı üzerinde Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin artırılması olmuştur. Bu Anayasa ile Türkiye, partili Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı tarafından atanan vali ve kaymakamların aynı zamanda iktidardaki siyasi parti temsilcisi gibi davranacakları da eşyanın tabiatındandır. Bu nedenle seçimle kazanılamayan büyükşehirlerin bu şekilde valilerin yönetimine geçirilmesi demek, iktidardaki siyasi partinin yönetimine geçirilmesi demektir.

Türkiye’de OHAL döneminde belediyelere el konulması ile ilgili Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler ve Bölgesel Özerklik Kongresi’nin raporuna bakılabilir.[2]

OHAL döneminde HDP’li 94 belediye başkanı görevden alınmış ve bu belediyelere el konulmuştu. Başta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş-Başkanı Gültan Kışanak olmak üzere 66 belediye eş-başkanı ile yüzlerce belediye ve il genel meclis üyeleri tutuklanmıştı. 31 Mart yerel seçimleri ile bu belediyelerden 56’sında halkın oyu ile yeniden HDP’li siyasetçiler başkan olmuştur. Dolayısıyla halk, bu şekilde görevden alma ve el koymalara açıkça itiraz etmiştir. Kamuoyunda “kayyum dönemi” olarak adlandırılan bu dönemle ilgili belediyelerin ne kadar kötü yönetildiği ve halkın kaynaklarının ne kadar savurganca kullanıldığına dair HDP’nin açıkladığı rapora bakılabilir.[3] Bu şekilde görevlendirilen vali, vali yardımcısı ve kaymakamlar hakkında soruşturma açılmasına izin verilmemiş, bu kişiler Cumhurbaşkanı kararnamesi ile daha iyi konumdaki mülki idare makamlarına atanmışlardır.

31 Mart yerel seçimlerinde YSK eli ile çok sayıda anti-demokratik karar alınmıştır. Bunların en önemlisi aday olmalarına onay verilerek seçime girmeleri sağlanan 5 HDP’li belediye başkanı adayının seçimi kazanmalarına karşın mazbatalarının verilmemesidir. Bu belediyeler Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi, Van’ın Edremit, Tuşba ve Çaldıran ilçeleri ile Erzurum’un Tekman ilçesi belediyeleridir. YSK bununla da yetinmemiş, aday olmalarına onay verdiği ancak belediye meclis ve il genel meclis üyeliklerine seçilen HDP’li kişilerden OHAL KHK’ları ile kamudan ihraç edilenlerin mazbatalarını iptal etmiştir. Bu konuda İHD’nin yerel seçimlerle ilgili raporuna bakılabilir.[4] YSK, yerel seçimlerde HDP’li adaylara tuzak kurmuş ve bu şekilde halk iradesine müdahale ederek seçim sonuçlarını değiştirmiştir. Mazbataları verilmeyen HDP’li başkanlar yerine onlardan sonra en çok oyu alan AKP’li adayları belediye başkanı yapmıştır.

Yukarıda anlatıldığı gibi son 4 yılda halk iradesine yönelik müdahaleler OHAL kalktığı halde son yerel seçimlerde sürdürülmüş ve bugün adeta doruk noktasına ulaşmıştır. Daha önce her fırsatta ısrarla dile getirdiğimiz üzere OHAL Türkiye’de kalıcı hale gelmiştir. OHAL zamanında çıkarılan 32 adet KHK olduğu gibi kanunlaştırılmıştır. Şimdi bu kanun vasfı kazandırılmış KHK’ların pratik uygulamaları ile karşı karşıya bulunmaktayız. Bu KHK’larda kalıcı olarak düzenlenmeyen hususlar ise 7145 sayılı kanunla düzenlenmiş ve OHAL adeta 3 yıllığına uzatılmıştır. Bu konuda İHD’nin hazırlamış olduğu rapora başvurulabilir.

Halk iradesine bu kadar fütursuzca müdahale edilmesi çeşitli barış çabalarının yapılmak istendiği bir döneme denk getirilmiştir. HDP’nin DTK ve HDK ile birlikte 4 Ağustos 2019 tarihinde kamuoyuna barış çağrısı yapmıştır. Keza, avukatları ile en son 7 Ağustos 2019 tarihinde görüşen Abdullah Öcalan da yeni bir barış süreci için inisiyatif alabileceğini duyurmuştur. Böylesi dönemlerde siyasi iktidarın tamamen güvenlikçi politikaları devreye sokması anlaşılır değildir.

Türkiye’nin kronikleşmiş siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümünün tek yolu amasız ve fakatsız bir şekilde ülkede insan haklarına saygıyı güçlendirmek, barışı ve demokrasiyi tesis etmektir. Bugün halkın/seçmenin iradesine bu kadar fütursuzca müdahale edilmesiyle barış ve demokratikleşme çabalarına çok ağır bir darbe vurulmuştur. Siyasi iktidarı bu müdahaleden vazgeçmeye ve seçilmiş belediye başkanlarını göreve iade etmeye, tüm demokrasi güçlerini siyasi iktidarın bu müdahalesine karşı çıkmaya davet ediyoruz: Çünkü halkın/seçmenin iradesine sahip çıkmak, barış ve demokrasiyi korumak, yurttaş olmayı sürdürebilmek için herkesin görevidir.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD)

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI (TİHV)

 

[1] https://www.ihd.org.tr/venedik-komisyonu-anayasa-degisikligi-ile-ilgili-raporunu-acikladi/

[2] https://search.coe.int/congress/Pages/result_details.aspx?ObjectId=09000016806fbf0d

[3] https://www.hdp.org.tr/tr/raporlar/hdp-raporlari/kayyim-raporumuz/12907

[4] https://www.ihd.org.tr/31-mart-2019-yerel-secim-sureci-raporu/