Kayıp yakınları 553’üncü haftayı geride bıraktı

14.09.2019

DİYARBAKIR - İHD Diyarbakır Şubesi ve Kayıp yakınları tarafından ‘Kayıplar Bulunsun Failler yargılansın’ sloganıyla gerçekleştirilen oturma eylemlerinin 553’üncüsü gerçekleştirildi. Eylemde, 1995 yılında Diyarbakır'da beyaz bir Toros araca bindirilerek gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Zafer Demirkıran’ın akıbeti soruldu. 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlenen oturma eylemlerinin 553’üncüsü, Valiliğin kayıp eylemlerini 54 haftadır yasaklayan keyfi ve hukuk dışı kararı nedeniyle İHD Diyarbakır Şube binasının önünde gerçekleştirildi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun ile şube yönetici ve üyeleri, İHD Bölge Temsilcisi Abdusselam İnceören, İçişleri Bakanlığı tarafıdan görevden alınan yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 12 Eylül 1995 tarihinde Diyarbakır'da beyaz bir Toros araca bindirilerek gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Zafer Demirkıran’ın akıbeti soruldu.

“Failler, devletin yargısı sayesinde aklandı”

Eylem öncesi bir konuşmada İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, geçmişle yüzleşmenin ve hakikatleri ortaya çıkarmanın toplumsal yaşamın, birlikteliğini ve barışın ölçütü olduğunu belirtti. Adaletsizliklere karşın annelerin yanında mücadele etmeye devam edeceklerini söyleyen ve geçtiğimiz günlerde zamanaşımı gerekçe gösterilerek Kızıltepe JİTEM davasının düşürüldüğünü söyleyen Zeytun “ JİTEM tarafından kaybedilen 22 yurttaşın davasında, bir kez daha kolluk güçleri ve kamu görevlileri, devletin yargısı sayesinde akladı. Diğer davalarda gördüğümüz gibi suçu işleyenler, suçu aklayanlar ve devletin tüm organları hep birlikte,  tekrardan Kürt’leri öldürüp failleri cezasız bıraktılar. Lice davasında, Cizre JİTEM davasında, Kulp Alaca davasında ve diğer bütün davalarda olduğu gibi devlet kamu görevlilerini, suçu işleyenleri yargısıyla birlikte akladı. Kürtler ve kayıplar nezdinde, faili belli bir şekilde yaşamını yitirenlerin yakınları nezdinde, bu kamu görevlileri aklanmamıştır. Suçlulukları sabittir. Ancak bizler adalet ve yargı makamınca da, bunların bir gün yargılanacağını biliyoruz.” diye konuştu.

“Sorunun çözümü çatışma ve şiddetle çözülmeyecektir”

Savaş ve çatışmaların yarattığı ihlallerin “her gün bir canımızı daha almaya devam ediyor” diyerek konuşmasını sürdüren Zeytun “Askeriyle, polisiyle, PKK militanıyla her gün anneler, kardeşler, yakınlar bu savaştan maalesef derin acılarla etkileniyorlar. Her akşam bu derin acıyla uyuyorlar. Bizler bir kez daha ifade ediyoruz. Sorunun çözümü çatışma ve şiddetle çözülmeyecektir. Müzakerelerin başlanmasıyla, gerçek anlamda bir çatışma çözümünün sağlanabileceğini ifade etmek istiyoruz. Bizler ölümü değil barışı, kardeşliği ve toplumsal birlikteliği savunuyoruz. Bu anlamda bütün annelerin acısını paylaştığımızı, acıları eşit gördüğümüzü ve hissettiğimizi tekrardan ifade etmek istiyoruz.” dedi. 

Mızraklı: Anaların vicdanı hürdür

Zeytun’un ardından konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Selçuk Mızraklı, annelerin “benim annem, ötekisinin annesi” şeklinde ayrıştırılamayacağını belirterek “Anaların vicdanı hürdür. Siyasetin kulvarlarında dolaşmaz. Taraf olmaz. Yürekten, evlattan, candan yanadır. Dolayısıyla ister HDP’nin önünde bekleşen analar olsun aileler olsun, ister bugün burada bir araya gelmiş analar olsun, ister barış anaları olsun, ama bu ülkede bütün ailelerin, ebeveynlerin kıvancının yegane bir yolu var. Bizler bunun bıkmadan, tekrar tekrar söylemeye devam edeceğiz. Hz Ömer’in çok güzel bir lafı vardır. Derki ‘Diclenin kıyısında bir koyun kaybolacak olursa, ondan ben sorumluyum’. Eğer canlar kaybolmuşsa, eğer insanlar kaybedilmişse, eğer insanlar katledilmişse, hele kameralar önünde işlenmiş bir cinayete bütün Türkiye tanıklık etmişse, Tahir Elçi’nin hala failleri bulunamamışsa, bundan sorumlu olan mekanizma, sorumlu adres bellidir. Bu noktada kimse timsah gözyaşları dökmesin. Dürüst olmak lazım. Adaletin bir an önce tesis edilmesi, hakikatin ortaya çıkarılması ve geçmişin acılarıyla yüzleşilmesi gerekiyor.” diye konuştu.   

Ağabey Sebahattin Demirkıran: Kardeşim gözaltında kaybedildi

Ardında da 1995 yılında Diyarbakır'da beyaz bir Toros araca bindirilerek götürülen ve kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Zafer Demirkıran’ın ağabeyi Sebahattin Demirkıran, kardeşinin kaybediliş hikayeni anlattı. Yaşamı boyunca geçirdiği iki ironik çağırışımdan birinin 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen askeri darbe olduğunu söyleyen Demirkıran, şunları belirtti: “İkinci ironik çağrışım 12 Eylül 1995 tarihinde kardeşimin gözaltına alınarak kaybedilmesidir. 1976 doğumlu kardeşim Mehmet Zafer Demirkıran, 12 Eylül 1995 tarihinde, evinde annemin yanında bulunduğu sırada polis olduklarını söyleyen sivil giyimli insanlar tarafından gözaltına alındı. Tam 24 yıl geçti aradan. 24 yıl uzun bir süreç, şimdi hepimiz yaşlandık. Annelerimiz yaşlandı. 10 yıla yakındır, oturma eylemleri yapılıyor. Kardeşim gözaltına alındıktan sonra, ailesinin karakola gelmesini istediler. Karakola başvurduğumuzda, orada olmadığını söylediler. Çünkü kardeşim sivil bir torosla alınmıştı evden. Sivil giyimli birbirine eleman diye hitap eden insanlar tarafından gözaltına alınmıştı. Beyaz torosun ölüm aracı olduğunu hepimiz, bölge insanı biliyordu. Bu genel anlamda, JİTEM’i işaret etmekteydi. Annem o dönemlerde Saraykapı’da olan JİTEM’in ana karargahına gidip geliyordu. Orada, adının Şeyhmus olduğunu söyleyen birisi tarafından, şu anda uzman Çavuşluk yapıyor, Uğur Yüksel, Yüksel Uğur’da olabilir. Palu’lu, Zaza ve Kürt asıllı bir uzman çavuş, anneme oğlunun burada olmadığını ve karakola gitmesini söylüyor. Süreç içerisinde annemi arayarak, oğlundan bir haber alıp almadığını öğrenmek istiyor. Şehmus kod adlı kişi. Daha sonra annemi kendi düğüne çağırıyor. Annemde bir çeyrek alıp gidiyor. PKK’de yer almış ve daha sonra itirafçı olmuş Abdulkadir Aygan, Şehmus’un azılı bir katil, JİTEM’ci ve insanları telle boğan, Saraykapı’dı öldürüp kuytu yerlere atan kişi olduğunu söylüyordu. Şeyhmus, bu ekibin çarklarından biriydi. 24 yıla geçti, hala kardeşimin akıbeti hakkında bilgi sahibi değiliz.”
 
Yapılan konuşmaların ardından tüm kayıplar için oturma eylemi gerçekleştirildi.